Translate

30 Aralık 2013 Pazartesi

Yeni Yıl ?? O.o


Ve yeni yıl geldi (Yine -_-)
Zaman çabuk geçiyor. Yaşlanıyoruz. Daha dün gibi aklımda '2012 geldi kıyamet kopacak' lafları.
Yeni yılı kutlayanlara iyi eğlenceler. Benim gibi evde geçireklere söylüyorum. Zaten hıristiyan bayramı. Niye kutlayalım ki ?? (Kendini avutuyor)
Bizim insanımız kutlamayı sever. Hala çin yeni yılını kutlamadığımıza şaşıyorum :p
Kutlama demişken ağaç olayının hıristiyanlara değil paganlara ait olduğunu biliyormuydunuz ? 
Yani ağaç süsleyerek hıristiyanları değil paganları taklit ediyorsunuz. (Laf söyleren olursa kulanın bunu [Paganlar kim, derlerse işiniz zor.])
Bir kaç yıl önce tv de izlediğim bir programda bahsetmişlerdi ağaç süsleme olayından. Aklımda kaldığı kadarıyla kısaca anlatacağım.
Paganlarda ağaçın yeri büyükmüş.
Biri portakal ağaçlarının altına hediye bırakırmış. Orjinali çam değil yani. O yüzden top süsler kullanıyor. Zamanla şimdiki halini almış işte.
Çok kısa oldu değil mi ^^
O değil de ben sevmiştim 2013 ü. Veda etmeye hazır değilim daha ㅠㅠ

27 Aralık 2013 Cuma

Starry Night (Bölüm 5)


 Bütün yemek boyunca Yıldız ve Jong Hyun birbirine laf söyleyip durdu. Yıldız geldiğine pişman olmuştu. Ama Jong Hyun eğleniyor gibiydi. Hiç tanımadığı biri ile sürekli tartışmak eğlenceliydi. Normalde kız yada erkek fark etmeksizin kim ile tanışsa sürekli alttan alır, Jong Hyun'un tüm kaprislerine katlanırdı. Ama Yıldız her lafına bir cevap veriyordu.
Bu biraz da can sıkıcıydı. 'Benden neden nefret ediyor ?' diye düşündü. Yada nefert ediyormuydu ? 

Jong Hyun sürekli Yıldıza bakıyor, Yıldız sa bir ünlü ile tartışmaya devam etmek istemediği için spagettisi ile ilgileniyordu. Bu fazla tuhaftı. Jong Hyun kızların (hatta bazen erkeklerin) delirdiği biriydi. Yıldız onu sevmese bile böyle davranmamalıydı. Acaba bir anti fan mı ?
Tabiki de değildi. Yıldız sadece bu yemeği Mikadan gizlediği için suçluluk duyuyor ve sinirleniyor, sinirini de ondan çıkarıyordu. Jong Hyun'un karşılık vermesi de işleri kızıştırmıştı.
 Bir süre sessizlikten sonra Yıldız konuşmaya karar verdi. Bir ünlünün nefreti tüm fanların nefretiydi. Ve bu çocukların fazlasıyla fanı vardı.
"En yakın arkadaşım sizin fanınız. Voice mıdır Boice mıdır. Ondan."
"Boice. Hangimizi daha çok seviyor ?"
"Bilmiyorum. Sürekli resim çeken hanginiz ?" Jong Hyun gülümsedi. Bu kız istediğinde normal konuşabiliyormuş.
"Min Hyuk'tan bahsediyorsun. Arkadaşın bir boice. Ama sen bizden nefret ediyorsun galiba. Neden ?"
"Sizden nefret etmiyorum..."
"O zaman sadece benden nefret ediyorsun."
"Hayır, öyle değil. Ben..."
"Seninle birlikte yemek yiyiyorum ama sen bundan memnun değilsin. Bu kalbimi kırdı. 
Hemde zaman ayırmak çok zor olmuştu. Bu yüzden benden nefret ettiğini düşünüyorum."
"Evet, senden nefret ediyorum !!" Yıldız bunu sesli söylememek için zor tuttu kendini. Bu çocuk neden sürekli lafımı kesiyor ?!  Gerçek düşüncelerinin aksine sakince yanıt vermeye çalıştı.
"Hayır, seni tanımıyorum. Bu yüzden nefret etmem imkansız. Dediğim gibi arkadaşım boice. Ona seninle çarpıştığımı bile söyleyince nasıl kıskandı. Birde yemeğe geleceğimi söyleyemezdim. Bu yüzden rahatsız hissediyorum sadece."
"Hmm.. Bu muydu yani ? Madem öyle teklifi reddetseydin."   Bunu kasten mi yapıyor ?!  
"Denedim ama dinlemeden telefonu kapattın."
"Yada aslında benimle yemeğe çıkmayı gerçekten çok istiyordun."
Ve Yıldız sabrının sonuna gelmişti. Sandalyeyi geri itip ayağa kalktı. Dikkat çekmemek için elinden geldiğince kısık konuşmaya çalışıyordu.
"Bak, bana çarpan sensin. Emrivaki yapıp yemeğe davet eden de. Tamam, yakışıklı ve başarılı olabilirsin ama herkesin sana deli olduğunu sanma  Ne yazık ki kişiliğin görünüşünün aksine kötü. Sanırım bu kadar özür yeter de aaaa..." Yıldız kafasını çevirdiğinde Mikayı görmüştü. Cam kenarında oturmuşlardı. Mika bu sokaktan geçmeyi sevmez diye bir korkusu yoktu ama Mika kaldırımda durmuş ona bakıyordu. 
Yıldız Mikaya beklemesini işaret etti ve çantasını sandalyeden alırken Jong Hyun a döndü.
"Yemek için teşekkür ederim ve bağırdığım için özür dilerim. Çıkmam gerek."
Yıldız restorandan çıkana kadar Mika koşarak uzaklaşmıştı.
Bütün bu olanları sadece izleyen Jong Hyun gülümsedi. "Bana bağırırsan böyle olur işte."
Hesabı istedi ve kalktı. Restorandan çıkarken garsonun  biri onu durdurdu. "Bunu unuttunuz efendim." deyip bir telefon uzattı. Jong Hyun gözlerini devirdi.
"Aptal, telefonunu unutmuş."

24 Aralık 2013 Salı

Sebzeli Noodle....


Geçen gün taksime gittim. (yine) İstiklal caddesinde bir avm var. (Adını bilmiyorum) Genelde oraya Krispy Kreme için girerim. (Arada bol kalorili şeyler yemekten zarar gelmez :)
Neyse hiç üst kata çıkmamıştım. Her avm de olduğu gibi orada da en üst kat yemek için ayrılmış. Ne yesem diye şöyle bir bakınırken ramen kokusu alıp The Chef in önünde durdum.
 Şöyle bir menüye göz attım duvardaki. Ama ramen ile ilgili birşey göremedim. Hayal kırıklığına uğrayıp makarna sipariş ettim. Ve siparişten sonra orda kocaman Noodle yazısını gördüm. Sonuç mu ? İkisini birden aldım. Az kalsın yemek yerken ölüyordum. Değil ikisi birinin yarısında kaldım. Neyseki paket yapıyorlar. Akşam yemeği de çıkmış oldu :D

20 Aralık 2013 Cuma

Starry Night (Bölüm 4)

Jong Hyun telefonu kapatıp arkasını döndüğünde onu izleyen Yong Hwa ile karşılaşıp korktu.
"Kiminle konuşuyordun ? Sevgilin ? Yoksa iş için mi ?"
"Hayır, telafi yemeyi. Bu gün buraya gelirken bir kıza çarptım."
"Sen sevmezdin böyle şeyleri. Yemek ısmarlatmayı başardığına göre kız çok güzel olmalı."
"Bilmem. Büyük ihtimal çirkin. Aslında gitmek istemiyorum ama birine anlatıp benim kaba bir insan olduğumu düşündürtmesine izin veremezdim."
"Özellikle de sen böylesine kibar biriyken." Yong Hwa nın sesi alaycıydı. Jong Hyun da bunun farkındaydı ama görmezden geldi. Min Hyuk un gelmesi ile de konuşma sona ermişti zaten.
"Hyung, araba hazırmış."
"Tamam, geliyoruz şimdi."
***
Sonunda cuma günü gelmişti. İkiside bu yemeği can sıkıcı buluyordu. Tamam, belki Yıldız biraz heyecanlıydı. Ama sadece o kadar.
Yemeğe gideceklerini bilen çok kişi yoktu. Ne yıldız Mikaya ne de Jong Hyun menejerine söylemişti. Değersiz bir yemek için azar işitmeye niyetleri yoktu.
Restorana ilk gelen Yıldız oldu. Geç geldiği için özür dilemeye hazırdı. Ama Jong Hyun da gecikecekti.
Yıldız "Dakik olmasını mı bekliyordum ? Gerçekten aptal olmalıyım." diye söylendikten sonra boş bulduğu bir masaya oturdu.

Yaklaşık yirmi dakika Jong Hyun u bekledi. Sabrı kalmamıştı artık. Saatine baktı. "Yarım saat gecikti bile. Beş dakika içinde gelmezse kalkıyorum."
Yıldız bunu söyledikten iki dakika sonra Jong Hyun restorana girdi. Beyaz spor şapkası ve güneş gözlükleriyle kendini gizlemeyi başarmıştı. Ama yinede çok yakışıklı görünüyordu.
Gözlüklerini çıkartıp kafasını çok ta kaldırmadan etrafa bakındı. Tanınmak istemiyordu.
Yıldızın yüzünü bilmiyordu. Restoranda tek başına oturan yabancı bir bayanı bulmak zor olmaz diye de herhangi bir şey düşünmemişlerdi bibirlerini tanımak için. Ama iki yalnız yabancı bayanı görünce pişman oldu. Bunun olma ihtimali nedir ki ?
Yanına gittiğinde anlaşılırdı hangisi olduğu ama yanlışının yanına gidip tanınınma ihtimalini göze alamadı. Bunun yerine mesaj attı. "Ne renk gömlek giydin ? Mavi mi turuncu mu ?"
Yıldız mesajı alınca etrafına bakındı.Önce turuncu gömlekli bayanı sonra da Jong Hyunu görüp elini kaldırdı.
Jong Hyun gelince ayağa kalktı. Tanışıp el sıkıştılar. İkiside oturunca sipariş verip konuşmaya başladılar.
"Çok dakiksin. Sadece 33 dakika geciktin." dedi yıldız yapmacık bir gülümseme ile.
Jong Hyun da aynı ifade ile karşılık verdi. "Geldiğim için şükret."
Yıldız şok olmuştu. Ünlülerin gerçekte sahnede göründükleri gibi olmadığını biliyordu ama bu kadarını da beklemiyordu. 
"Beni çağıran sensin. Geciktin ve böyle mi davranıyorsun ??"
"Ben meşgul bir insanım. Gecikmem gayet doğal. Ters konuşarak ilk sen başlattın."
Yıldız hiç bir şey söylemedi. Konuşamayacak kadar sinirliydi.
"Bu arada kafama takıldı. Sen nerelisin ? Amerikalıya benzemiyorsun. Zaten o gün de başka bir dil konuştun."
"Neden aklınıza gelen ilk ülke Amerika oluyor ? Türküm ben." Jong Hyun şaşırmıştı.
"Türk mü ? Türklerin daha kibar, saygılı insanlar olduğunu sanıyordum."
Jong Hyun un türkler hakkında bilgisi olması Yıldızı gururlandırmış ve mutlu etmişti. Ama bu cümle Yıldız için bir hakaretti. 
Bu yemek çok uzun sürecek. Yıldız çığlık atmak istiyordu. Kurtarın beni !!

15 Aralık 2013 Pazar

Starry Night (Bölüm 3)

Yıldızın evi

Prova bittiğinde Jong Hyun cep telefonunu kontrol etti. Bu gün yapılması gereken işlere sürekli geciktiği için prova çok geç bitmişti ve ona ulaşmaya çalışan insanlardan gelen çağrı ve mesajlarla dolmuştu telefonu. Şöyle bir göz gezdirdi çağrılara. Sadece iki kayıtlı olmayan numara vardı. Biri daha sonra mesaj da atmıştı. Peki diğeri kimdi ?
Jong hyun saatin farkında değildi ve çok düşünmeden numarayı aradı. Telefon bir süre çaldı. Tam kapatacakken karşıdan uykulu bir ses geldi.
"Alo." Alo? Yabancı biriyle konuştuğunu anladı.
"Hello.." Daha söyleyeceğini bitirmeden karşıdan yanıt geldi.
"*Kimsiniz ?" İngilizce değil mi bu ?!
"**Sorry, but I can't understand you. Do you speak English or Korean ?" Yıldız karşısındakinin bir türk olmadığını anlayınca gözlerini açıp oturdu ve korece konuşmaya başladı.
"Evet, korece konuşabiliyorum. Kimsiniz ?"
"Ben Jong Hyun. Prova sırasında beni aramışsınız. Yeni gördüm.." Yıldız arayanın Jong Hyun olduğunu öğrenince yataktan çıkmaya çalıştı ama o panikle yorgana takılıp yüzüstü yere yapıştı.
Yer yatağında yatmadığı için pişmandı. Haşere korkusunun bedelini burnu ödemişti.
Telefonun öteki ucunda olanları dinleyen Jong Hyun bir şeyler olduğunu anladı ve hiç merak etmese de nezaketen sordu.
"İyi misiniz ?"
"Evet. Evet, iyiyim."
"Sizi arama sebebim beni neden aradığınızı merak etmemdi."
"Ben sizi aradım..." Gerçekten çok heyecanlıydı. "Şey bu gün bana kartınızı verdiniz ve aramamı söylediniz."
"Kartımı verdim ?" Jong Hyun bir süre düşündü. "A evet. Sen bu gün çarptığım kızsın. İyi misin ? Bir yerin yaralandı mı ?"
"Hayır, ben iyiyim. Sizi aramamı söylemiştiniz. Ve telafi edeceğinizi. Buna gerek olmadığını, zaten özür dilediğinizi ve bunun yeterli olduğunu söyleyecektim."
"Olmaz. Lee Jong Hyun birine çarpıp sadece özür dileyerek konuyu kapatmaz. Başka birşey yapmalıyım. Iıı.." Biraz düşündü. "Buldum! Sana yemek ısmarlayacağım."
"Hiç gerek yok..."
"Anlaştık o zaman. Bu cuma. Ayrıntıları sonra mesaj atarım. Şimdi kapatmam gerek."
Yıldız elinde telefon donakalmıştı. Az önce ne oldu ? Yavaşça telefonu kulağından indirdi. Sonra birden yüksek sesle konuşmaya başladı.
"Kendini beğenmiş ukala ! Kim onunla yemeğe çıkmak istediğini söyledi ?!" Elinde telefon bir sağa bir sola yürümeye başladı. Arada duruyor, söyleniyor sonra volta atmaya devam ediyordu.
"Hem belki benim cuma günü bir işim var ?" Bir adım daha attı ve kendini yatağa bıraktı. Mika bunu öğrenince sonsuza dek benden nefret edecek. Ah neden bana çarpan Jong Hyun du ki sanki ? Exo'dan birileri de olabilirdi. 

14 Aralık 2013 Cumartesi

Hotarubi no Mori e

Çocuklardan nefret etmenizi sağlayabilecek duygusal bir anime film.
Tür: Romantik, doğaüstü
Süre: 44 dakika
Türkçe adı: Ateşböceği ışığının ormanı (biraz ben biraz google ortak çeviri)
Hakkında: Üstte gördüğünüz çocuk (Gin) aslında bir gulyabani. İnsanların ruhların yaşadığına inandığı (Gerçekten öyle) bir ormanda yaşıyor.Takegawa Hotaru  ise yazları büyük babasının yanında geçiren 6 yaşında bir insan. Yapmaması gerektiği halde büyülü ormana girer ve kaybolur.
Gin ile karşılaştığında insan gördüğü için sevinip ona doğru koşmaya başlar.
Kafasına odunu yer tabi. (Ciddiyim :D)
Çünkü eğer bir insan Gin e dokunacak olursa bu Gin in ölmesine sebep olur :'(
Aslında Gin önceden insanmış ve ormana terk edilmiş. Sonrada bir çeşit gulyabani olmuş.
Neyse fazla ipucu verdik galiba kısaca anlatmaya devam edeyim :)
Gin ormanda kaybolmuş bu küçük çocuğa odunla vurmasına rağmen ona yardım eder ve ormanın dışına kadar eşlik eder. Kızda ona teşekkür edip yine geleceğini söyler. Bu her yıl yaz ayının her günü devam eder. Hotaru büyür ve Gin ile aynı yaşa gelir. Gin normalden yavaş büyüyordur.
Bunlar el ele dahi tutuşmadan birbirlerine aşık olmuşlardır. Peki bu nereye kadar devam edecek ??...
Fragman:

9 Aralık 2013 Pazartesi

Dizimag Kapandı (Yine)


Dizimag yine kapandı. Birileri amerikalıların cebini düşünüp mahkemenin birine  dilekçe vermiş. (Aman ne güzel :p)
Milletin dizi keyfini katlediyorlar. Yani sana ne zararı var ?! Ne battı ?!
Dizimag yöneticilerini sevmeyen, faşist diyenler var. Tamam eleştiriye gelemiyorlar. Bende bayılmıyorum. Hadi ama yönetici kimin umrunda. Dizimag bulup bulabileceğimiz en kaliteli dizi sitesiydi.
En-son-hangi-bölümde-kaldım derdi yok. Sadece dizi değil animede yayınlanıyor. Son zamanlarda da kore dizileri eklemeye başladılar ne güzel. (Elbet yeppudaa en iyisi. Ama bölüm not almaya gerek yok dediğim gibi.)
Birde en son puan sistemi yapmışlardı. Bir dizikolik olarak çok puan topladım tabiki. Reklamsız site haylleri kurarken siteden olduk ㅜ-ㅜ (Şaka yapıyorum :D)
Şimdi yeni site dizimag1 olmuş. Çakma site adı gibi ama idare edeceğiz artık. Aynı hesapla giriş yapabilirim umarım. Daha denemedim...

6 Aralık 2013 Cuma

Starry Night (Bölüm 2)


Yıldız kafasını otobüsün camına dayamış sabah olanları düşünüyordu.
Lee Jong Hyun bu sabah bana çarpıp azar işitmeme sebep oldu. Sahi kimdi bu Jong Hyun ? A gentleman's dignity de oynayan sevimli çocuk mu yoksa uzun saçlı olan mı ? Boice olmadığı için üye isimlerinin hepsini bilmiyordu ama CN Blue yu tanıyordu. Yani çok ünlülerdi ve Yıldız da koredeydi. Bilmemesi imkansız.
  Otobüs durağa yaklaşınca ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi. Hala sabahki olayı düşünüyordu. Acaba onu aramalımıyım ? 
Bunu Mikaya sormaya karar verdi. Mika Yıldızın komşusu sayılırdı. Yan binada oturuyordu. Ve adından da anlaşıldığı gibi bir japondu. Koreye yaklaşık olarak Yıldızla aynı zamanda gelmişti.

Yıldız olayı anlattığında Mika çok sevinmişti. Çünkü o bir Boise tu.
"Düşünmen bile hata! Hemen aramalısın. Ben yanındayken." Bunu söylerken yıldızın dibine girmişti.
"Benim yerime konuşmak ister misin ?"
"Evet !! Hayır, olmaz. Yani ne kadar istesem de saçma olur. Zaten onun açacağı garanti değil."
"Haklısın. Arıyorum o zaman."   Yıldız bütün konuşma boyunca elinde tuttuğu karta bakarak numarayı tuşladı. Telefonu kulağına koyduğunda Mika da telefonun arkasına dayadı kulağını.
Telefon bir süre çaldı Ama açan yoktu. Mika hayal kırıklığına uğradı ve dudaklarını büzdü.
"Açması mucize olurdu zaten."
"Demek ki Jong Hyun senin söylediğin kadar kibar değilmiş." dedi ve gülümsedi Yıldız. O da hayal kırıklığına uğramıştı ama belli etmiyordu.
"Hey!! Jong Hyun a laf yok! Çocuk meşguldür kesin. O senin gibi boş biri değil."
Yıldız tek kaşını kaldırıp Mikaya imalı imalı baktı. "Ben mi boş insanım ? Ve bunu sen söylüyorsun. Söylesene en son ne zaman derse girdin ?"
"Belkide pişman oldu ve senin gibi sıradan biriyle görüşmek istemedi." Yıldız Mikanın kafasına sert bir şekilde vurdu.
"Konuyu değiştireceksen bile en azından hakaret içerikli olmasın!" Mika kafasını ovuşturdu.
"Tamam ya şaka yaptım. Güzelsin. Seninle görüşmek için ölüyor. Oldu mu ?!"
Yıldız sol elini yanağına koyup gözlerini kırpıştırdı. "O kadar güzelim ki gözleri kamaştığı için bana çarptı." deyip güldü.
"O kadar siliksin ki seni farketmedi bile." Yıldız bir kere daha elini kaldırınca Mika geri kaçtı.
"Neden bu gün beni gömüyorsun?"
"Senin yerinde ben olmalıydım. Daha çarptığın kişinin adını bile bilmiyorsun. Oysa ben onunla çarpışmak için kolumu verirdim."  Yıldız Mika için üzülmüştü. Geçen sene o da aynı şekilde birilerine hayrandı. Sahi ne olmuştu o ünlüleri görmek için deliren, Koreye gelmek için her şeyi yapan Yıldıza ? Büyümüş müydü? Yoksa sadece hayalleri mi yıkılmıştı ? Elbette o da biliyordu korenin dizilerdeki gibi olmadığını.
Aklına koreye gelmeden önce söylediği bir söz geldi ve gülümsedi. "Eğer aşk denen birşey varsa korede bir ara sokakta saklanıyor." 

3 Aralık 2013 Salı

Starry Night (Bölüm 1)

Diğer bir hobim de hikaye yazmak :))
Bu da yazdığım ilk fanfiction. Eğer yetiştirebilirsem her hafta yeni bölüm eklemeyi düşünüyorum :)


 
"Merhaba, ben Yıldız. Korefan bir türküm. (Yani bir aralar öyleydim. Hala korefan mıyım emin değilim.) Yaklaşık bir yıldır burada yaşıyorum. Hayallerimin peşinden Seule kadar geldim. Geldim gelmesine ama hayallerime ulaştım denemez. Kore gerçekten 'Pembe ülke' değil ve çatıkatı daireleri dizilerde göründüğünden küçük. Manhwa yazma işine hiç girmiyorum. K-pop a doyarım diyordum ama burada hergün konser olmuyor. Olsa da zaten bilet almak şu sıralar benim için zor.
 Aslında burası anlattığım kadar da kötü biryer değil. Güzel şeyler de oluyor. Hikaye teslimi için az bir zaman kaldı. O yüzden karamsarım sanırım. Örneğin sadece Kim Woo Bin ile karşılaşmak bile paha biçilmezdi.
Ara sıra da sevdim oyuncuları görmek için Kangnam a gidiyor, çok param varmış gibi Cheongdamdong ta geziyorum. En güzel kısmı da türk olduğum için koreli fanlardan öndeyim. Dikkatlerini çekmek zor olmuyor. Birde beni amerikalı sanıp ana dilim diye ingilizce konuşmaya çalışmasalar... 
Bizimkiler için nasıl bütün çekikler çinli yada japonsa onlar için de üst sıralarda diğer avrupa ülkeleri geliyor
Neyse, yine çok konuştum. Teslim etmem gereken kağıtlar var."
 Yazısını yazdıktan sonra bilgisayarı kapatıp kağıtları sıraya dizmeye başladı. Olamaz eksik var ! Şükür yanlış saymışım.
 Ceketini giymek için kağıtları sehpaya bıraktı. Atkısını takıp ayakkabısının birini giydikten sonra kağıtları hatırlayıp tek ayak üstünde zıplayarak odanın diğer ucuna gitti. Evi küçük diye şükür edeceği aklına bile gelmezdi.
 ***
 Bu sokağa ilk defa gelmişti. Elindeki adres kağıdına bir kez daha baktıktan sonra bakkalda oturan ajummaya sormaya karar verdi. Birde kaybolursam bu gün kafayı yiyebilirim.
 Bakkala doğru yöneldi. Karşı kaldırama geçerken hızla koşan bir genç Yıldıza çarptı ve düşmesine sebep oldu. Özenle sıraya dizdiği hikayesi ise sokağa yayılmıştı. Genç hemen özür dileyip bir kart uzattı. Sonra telafi edeceğini, şimdi zamanı olmadığını ve onu kesinlikle aramasını söyleyip tekrar koşmaya başladı. Geriden onu takıp eden adam da yanından geçerken özür diledi ve devam etti. Herşey çok hızlı gelişti. Yüzlerini dahi görmemişti. Neden kaçıyordu acaba ? 
Yıldız ayağa kalktı, üzerini silkeledi ve zavallı hikâyesine baktı. Elindeki karta bakmadan cebine sokup etraftaki kağıtları toplamaya başladı. Bu gün daha kötü olamaz...

 Olmuştu. Geciktiği için azar işitti. Sanırım bu ay maaşım eksik olacak.
Binadan çıkınca derin bir nefes aldı ve otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Elini cebine sokunca kartı farketti. Biraz yıpranmıştı.
"Hmm.. Lee Jong Hyun. Ne CN Blue'dan mı ?!