Translate

29 Nisan 2014 Salı

Starry Night (Bölüm 18)

Jung Shin her an uykuya dalmak üzere olan Jong Hyun a ardından cafede arkadaşları ile iyi vakit geçiriyormuş gibi görünen türk kıza baktı.
Az önceki ufak tartışma sebeplerinin bir kaç mertre yakında olduğunu Jong Hyun ile Yong Hwa ya söylemeyi miydi ?
Hayır, bunu öğrenince Jong Hyun un ne tepki vereceğini bilmiyordu. Ve Jung Shin azar işitmek istemiyordu. Jong Hyun böyle önemsiz birşey yüzünden uyandırıldı diye kızabilirdi.  Zaten Jung Shin karar verene kadar cafeden fazlasıyla uzaklaşmışlardı.

 O sırada Jong Hyun Diğerlerinin sandığı gibi uyumuyor sadece düşünüyordu. Gözleri kapalı olsa da kafasını çevirirken kısa bir an dışarıyı görmüştü. Nerede olduklarının farkındaydı. Ve Yıldızın bir erkekle birlikte az önce önünden geçtikleri cafe de oturduğunu da.
Görmezden gelmişti çünkü bunu bilip bilmememsi birşeyi değiştirmeyecekti. Sonuçte Yıldız eski bir arkadaşı değildi. Kız arkaşı veya tanıdığı birinin sevgilisi de değildi.  O sadece kısa süre muhatab olduğu bir insandı. 'Aynı bu sabahki yönetmen gibi' diye düşündü. Yönetmeni de onu fark etmediği sürece görmezden gelirdi.  Yine birşeyin farkında değildi Jong Hyun. Ne olursa olsun yönetmeni bu kadar fazla düşünmezdi.

 Jung Shin ve Jong Hyun gibi  Yong Hwa yı da düşünceler ele geçirmişti. Bu yüzden araba fazla sessizdi  ve daha da düşünmeye itiyordu bu sessizlik.
Yong Hwa az önce gördüğü şeyin etkisi ile 'Çok güzeldi' diye düşündü. Arabayı durdurmalı ve yanına gitmeliydi. Ama gecikmişti.
Peki ya oradaki adam kimdi ?  Ya benden önce onu elde ederse ?
'Yarın ilk iş' diye söz verdi kandine. 'O ayakkabıları satın alacağım.'
***
 Yıldız ve Mika az önce CN Blue nun dörtte üçünün önlerinden geçtiklerinden bi haber parasını Mete ye ödettikleri kahvelerin tadını çıkarıyor bir yandan da geçmişten bahsediyorlardı. Mika türkçe Mete de korece bilmediği için ingilizce konuşmaya karar vermişlerdi.
"Aynen öyle" dedi Yıldız mochasından bir yudum daha aldıktan sonra. "gerçekten bayıldığımı sanmış ve birden kandini sahneye atmıştı."
"Hey! o kadar gerçekçi oynamak senin suçundu.  Hem oyundan önce heyecandan bayılacak gibi hissettiğini söylemiştin." Yıldız aklında canlanan sahne yüzünden gülüyordu.
"Evet, ama yinede bir salon dolusu insana rezil olan sendin. Birde doktor çağırın diye bağırmıştın." Mika da kendini tutamayıp gülmeye başlayınca Mete sağ eli ile yüzünü kapatıp kafasını öne eydi.
"Ve o saol sana yetmedi. Arkadaşına rezil oluyorum."
"Endişelenme onunda senden pek farkı yok. Zaten buraya bu tarz anıları dinlemek için geldi. Birde senin yakışıklı olduğunu düşündüğü için." Bunu duyan Mete hemen kafasını kaldırdı ve çenesini sol eline dayıyarak Mikaya döndü. Gözlerini kısıp cool görünmeye çalıştı.
"Sence...yakışıklı mıyım?" Mika iki elini yumruk yapıp başparmaklarını havaya kaldırdı.
"Kesinlikle."
"Bunu duyduğuma sevindim. Birileri yakışıklı olduğumu söylemedi hiç. Sanırım çirkin olduğumu düşünüyor." Yıldız Metenin ondan 'birileri' diye bahsetmesinden hoşlanmazdı. Mete de bunu inadına yapıyordu.
"Bana 'birileri' demeyi kes. Hem çirkin olduğunu düşünmüyorum. Sadece yakışıklı olduğunu da düşünmemiştim."
"İçime su serptin Yıldız." İkisi Mika orada değilmiş gibi konuşmya devam ediyor, Mika da halinden mamnun onları izliyordu.
"Sanki sen daha önce benim güzel olduğumu düşündün de bana kızıyorsun."
"Düşündüm tabi. Sana prenses diyorum. Hatta prenseslerden güzel olduğunu bile söylemiştim. Prensesler güzel olur."
"Gerçek hayatta prenses gördün mü ki bu kadar emin konuşuyorsun?"
"Hayır, ama prens Charles ı görmüştüm. Ve senin kadar güzel değildi. Şimdi bana cevap ver Yıldız. Ben yakışıklı mıyım değil miyim?"
Yıldız Metenin yüzüne dikkatlice bakıp biraz düşündü. Daha önce binlerce defa Metenin yüzüne bakmıştı ama hiç bu kadar incelememişti. Güzel yeşil gözleir vardı Metenin. Ve küçükken sarıya yakın olan ama şimdi koyulmuş kumral saçları. Küçükkken bir kız olamsına rağmen Mete daha güzel saçlara sahip diye onu kıskandığını hatırladı. Ve saçları koyulmaya başlayınca yaşadığı hain sevinci. Ah! Hadi ama sadece on iki yaşındaydı.
"Ee ? Cevabın ne ?" Nedense soru Yıldız çok zor gelmişti.
"Sanırım yakışıklısın."
"Sanırım ? Daha ne kadar aşşağılanabilrim ki?" Mete alaycı bir ses tonu ile konuşmak istemiş ama başarılı olamamıştı. "Mika yakışıklı olduğumu söylemişti oysa."
"Aşşağılamak istemedim. Sadece bilmiyorum. Bu hiç bir ilgisi olmayan insana 'Bu ayakkabılar güzel mi' demek gibi."
Hiç bir ilgisi olmayan insan. Bu cümle Meteyi incitmişti. Mete elini kahve fincanına sardı ve hala dumanı çıkan  espresso dan bir yudum aldı. O sırada Yıldız konuşmaya devam ediyordu.
"Hem yerinde olsam Mikanın söylediklerine çok inanmazdım. Çok fazla abartıyor. Ona sorarsan benden hoşlandığını düşünüyor." Mika itiraz edecekti ama Metenin ağazındaki kahveyi püskürtmekten son anda döndüğünü fark etti. Mete kahveyi zorla yutup öksüremeye başlayınca Yıldızı boşverip ona döndü.
"İyi misin?" Kısa süre nefes alamadığı için Metenin gözleri kızarmıştı. Onun için endişelenen Mika ve Yıldıza baktı.
"İyiyim. Sadece... kahve beklediğimden sıcaktı."
"Daha dikkatli olmalısın." Mika metenin uydurduğu bahaneye inanmış gibi görünüyordu. Ama Yıldız o kadar saf değildi. Sorun gerçekten sıcaklık olsaydı Metenin bunu ağazını kahve ile doldurmadan önce farketmesi gerekirdi. 'Yalan söylüyor' diye düşündü Yıldız. 'Büyük ihtimal söylediğim şeye güldü ama Mikayı kırmak istemedi.' O da Mikanın düşüncesini tuhaf bulmuş olmalıydı.
 Yıldız düşüncelere kendini kaptırmış, Mete de öksüremye devam ederken telefon çaldı. Mete kızlardan izin istedi ve masadan kalkıp telefonu yanıtladı. Bir iki dakika içinde geri dönmüştü.
"Kötü haber. İş için aradılar. Bazı ufak tefek ayrıntılar.  Üzgünüm ama yinede benim gitmem gerekiyor."
"Tabi gitmen gerekiyorsa git." Mika neşeli görünmeye çalışsada üzüntüsü belli oluyordu. Meteyi eğlenceli bulmuş ve onu kısa sürede sevmişti. Bir arkadaş olarak tabiki. Şimdi ise ayrılmak istemiyordu. Sevdiği misafir evine dönerken ağlayan küçük çocuklar gibi.
"Gimenden önce... Küçük bir sürprizim var. Yarın sabah on da boş musunuz?"
"Herzamanki gibi." diye yanıtladı Mika acınası asosyelliğine gülerken. Yıldız sa sadece kafası ile onayladı.
Mete ceketinin iç cebinden üzerinde adres yazılı bir kağıt çıkartıp masaya koydu.
"Öyleyse saat on da bu rada buluşalım. Hoşunuza gideceğini düşündüğüm birşey var." Mika heyecanla kağıdı aldı ve yazanları okudu.  Kafası karışmıştı. Kağıdı Yıldıza uzattı.
"Bu adres cafe ye ait deği mi ?" Yıldız kağıdı almak için elini uzattı ama Mete çoktan kağıdı  Mikanın elinden almıştı.
"Ah pardon yanlış adres." Az önceki kağıdı çıkardığı cebten birkaç tane daha kağıt çıkarttı. "Bu benim evin. Bu iş için buluşma.. Hah parkın adresi." Bu sefer adresi Yıldıza uzattı. Yıldız gülümsedi.
"Sanırım kaybolmaktan korkuyorsun." Sonra adrese baktı. "Bu parkı biliyorum. Yarın orada olacağız. Süprizini merak ettim. İlginç birşey olsa iyi olur." Mete de gülümsedi.
"Tahmin edemeyeceğin kadar."

27 Nisan 2014 Pazar

Güven Neden Önemlidir ?

 Güven neden önemlidir ? Yada güven önemlimidir ? Son zamanlarda takıldığım şey bu. Bir ara yazdığım Aşk Nedir? Konusu gibi buna da analiz yapmak istedim.

Öncelikle güven bir insana inanmaktır. Sevginin güvene bağlı olduğunu söylerler. Yada güven kazanmanın zor olduğunu. Ve bir insana karşı güvenini yitirince tekrar geri gelmeyeceğini.

Ben böyle düşünmüyorum. Yani sevgi güvene bağlı değildir bana göre. Ve bazen insanlar sadece bir kişiye karşı güvenini yitirmez. O bir kişi yüzünden var olan tüm güvenini yitirir. Ama bu demek değildirki güvenini yitiren insan sevemez.

Bana göre güven olmadan olan sevgi daha değerlidir. Örneğin bir hata yaptığınızı düşünün. Veya yapmadınız ama biri sizi seven sizin de sevdiğiniz birine o hatayı yaptığınızı söyledi.

Hanigisini istersiniz ? Size güvenip 'Hayır o yapmaz' demesini mi yoksa 'Yaptıysa vardır bir sebebi/olsun yinede seviyorum onu' demesini mi ? Ben ikincisini isterim. Güven yitirilmesi kolay birşeydir. Bazen suçlu olmasa bile o kişi başkaları yüzünden yitiriziz güvenimizi.

Daha önce defalarca aldatılan bir kadın sevdiği kişiye güvenemez artık.

İnsanalar güvenlerini değersiz insanlar yüzünden yitiyor genelde.

Bu yüzden 'Bana güvenmiyorsun' diye kızan insanlardan nefret ediyorum. Sana güvenmiyorsam iki sebebi vardır. Ya sen yapmışsındır güvenimi kaybedecek bir şey yada başkası yapmıştır birine güvendiğimde beni beni salak hissettirecek bir odunluk. Kısacası güvensiz insan her zaman suçu işleyen değildir.

Derler 'Dervişin fikri ne ise zikri odur.' 'Eğer kimseye güvenmiyorsa kendide güvenilmezdir.' Ama bu kadar basit değil işte. Bazen insanlar düşündükleri için değil yaşadıkları için böyle konuşur.

Bazen insanlar güvendikleri halde güvenemez. Güvendiğini söyleyemez. Çünkü eğer aksi durumsa bir kez daha kaldıramaz bunu.

Geçenlerde çok sık konuştuğum biri benden blog konusunda yardım istedi. Bana çok güvendiğini söyleyip şifresini verdi. Bende  düzenledim. Düzenlemeden önce de 'İşim bitince şifreyi değiştir. Birşey olursa benden bilme.' dedim. Bunu söyleme sebebim onun güvensiz kötü bir insan olması değildi. Hatta bana güvendiği belliydi. Ama yinede şifreyi değiştirmesi, bana güvenmemesi beni kırmaz. Çünkü ben kanatsız melek bile olsam beni hiç bir zaman çok iyi tanıyamaz.

Kimseyi çok iyi tanıyamazsınız. Belki en iyi siz bilirsiniz onu ama yinede bazen insanlar sizin ummadığınız şeyler yapabilir.

Hatta kendimize dahi güvenmeyiz bazen. 'Ben asla hırsızlık yapmam' diyen adam çaresiz kalınca hasta çocuğu için ilaç çalabilir. Birilerinin güvenini boşa çıkarır bu belki ama kim ona kızabilir ki ?

Kısacası kimse kırılmasın ona güvenmedim diye yada kimse güvenmesin sonuna kadar kendine. Çünkü neyi yapmam derseniz yaparsınız ve güveninizi boşa çıkaran insanlar hep olur.

Ben demiyorum kimsye kimseye güvenmesin. Sadece bu tarz şeyler kavga çıkarmaya deymez diyorum. Evet güven konusunda kavga çıkaran arkadaş. Eğer okuduysan bahsettiğim sensin.

24 Nisan 2014 Perşembe

CnBlue Hakkında Bildiklerim (1)

Cn blue yu çok tanımayan okuyucuların isteği üzere size Cn i tanıtmaya karar verdim. (Benim tanıdığım şekli ile)



Cn blue Fnc ye bağlı 4 kişilik bir boy band. 2009 da çıkış yaptı.
Japonyada müzik hayatına başlayan gurup koredeki çıkışı İ'm a luner ile yaptı. 

Üyelerin isimleri  Jung Yong Hwa, Lee Jong Hyun, Kang Min Hyuk ve Lee  Jung Shin.

Gurubun adı CN blue (Code Name Blue [Kod adı mavi]) Açılımı ise gurup üylerini temsiz ediyor

B Burning (Ateşli) - Lee Jong Hyun
L Lovely (Sevimli) - Kang Min Hyuk
U Untouchable (Dokunulmaz) - Lee Jung Shin
E Emotional (Duygusal) - Jung Yong Hwa

Fanlarına verilen isim Boice. B ve voice(ses) ın bireşimi.

Cn Blue da boy ve yaş zıt orantıda ilerliyor.
Jung Yong Hwa- Doğum günü:22 Haziran 1989  Boy:180 (Lider ana vokal, Gitarist)
Lee Jong Hyun- Doğum günü:14 Mayıs 1990  Boy:182 (Vokal, Gitarist)
Kang Min Hyuk- Doğum günü:28 Haziran  1991 Boy:184 (Bateri)
Lee Jung Hyun- Doğum günü: 15 Eylül 1991  Boy:187 (Maknae, Basgitarist)

Tüm üyeler oyunculuk yaptı.
Cn blue bir evde kalıyor.


Jung Yong Hwa: Bir çok insan onu You're beautiful'dan Shin Woo rolü ile tanıyor.
Her gördüğü insanla el sıkıştığı için lakabı millet vekili. Ayakkabıları sever. Çok fazla ayakkabısı vardır. Saatleri sever. İkizler burcu. Enerjik.
Kızların kendinden hoşlanıp hoşlanmadığını sadece onlara bakarak anlayabildiğini idda ediyor ama Weekly idol de bu iddası çürütüldü.
Beatbox yapabiliyor (hemde müthiş) Buzlu kahve sever. Hamam böceklerini korkutucu buluyor. Kitap okumayı sevmiyor. Etli yemekleri seviyor.

Lee Jung Hyun: Guruptaki en iyi sese sahip olan üye. Judocu. Online oyun oynamayı seviyor. Okulda şeref listesinde bulunan bir öğrenciydi.
Boğa burcu. Yalnızlıktan sa kalabalığı sever.


Kang Min Hyuk: Çok duygusal ve yumuşak kalplı. Doğal stili sever ve modayı takip eder. Selca kral dır. Yalnız olmayı sever. Yemek ve müzik onun için aynıdır.
Beysbol ve basketbolu sever fırsat buldukça oynar. Film izlerken yorum yapar.


Lee Jung Shin: Maknae. Model. Başak burcu. Korku filmi izlerken çığlık atar, üyelerin koluna yapışabilir. Hamam böceklerini yakalayan üye.
Odası derli toplu.
"Yurtta olduğumuzda dördümüzde benim odamda oluyoruz. Şunu diyebilirim ki odam CnBlue nun 'merkez üssü'."
"Kitapları severima ama okumayı değil."

22 Nisan 2014 Salı

Yeni Blog Mu Açsam ??

Bir süredir bunu düşünüyorum 'Yeni bir blog mu açsam ?'  Bu aslında sizin için bir soru. Bir şekilde yanıt verebilirseniz sevinirim.

Neden yeni blog ? Teması farklı olacağı için.
Malumunuz bir hikayem var. Aslında siz bir tanesini biliyorsunuz. Yazmak istediğim yada yazmaya başladığım çok hikaye var. Bunlardan bazılarını da paylaşmak istiyorum. Örneğin bir BigBang fanfictoin, bir Nu'est fanfiction, iki adet tamamen uydurma karakterlerin olduğu hikayeler.
Ama biliyormusunuz bilmem hikaye yazmak okadar kolay değil. Düzenli olmak gerek. Ve başka işlerin aksamasına sebep oluyor. Geleceğim için ders te çalışmalıyım.
Ama 'Belki' dedim. 'Bir şekilde kazancım olursa...' Eğer öyle bir şey olursa vicdan azabı da hissetmem dersler yüzünden. 'Mesleğim bu' diyebilirim.
Bildiğim kadarı ile bloga reklam alınabiliyor. Hem benim için de alıştırma olur.
Ama yine de kendime güvenim yok. 'Takip eden olur mu ki?' diyorum. Bir yandan da böyle birşey yapmazsam içimde kalır...

İşte size sorum bu. Ne yapmalıyım ??

20 Nisan 2014 Pazar

Koreye Olan Sevgimiz Ve Kendimizi Onlara Sevdirme Çabamız

Malumunuz K-pop K-drama derken güney kore iyi reklam yaptı ve Psy olayı ile de tüm dünyaya 'Ben buradayım' dedi. 
Eğer bu blogta iseniz de az da olsa seviyorsunuz onları. 
Bu olaylardan sonra Koreyi sevenlerin sayısı arttı ve 'Kore-Türkiye kardeştir' , 'Bizde asyalıyız' , 'Zamanında birlikte savaştık' demeye başladık.
Hadi gerçekçi olalım. Oradaki çekiciliği fark edene kadar 'Türkün türkten başka dostu olmaz' , 'Bizde avrupalıyız.', 'Savaşlar geçmişte kaldı.' idi onlar. 

Bazen kendimizi uzak akrabasına piyongo çıkınca 'Ben senin halanın torununun gelininin amcasıyım' demişiz gibi hissediyorum.
Hadi ama bizi hatırlamalarını isterken savaşın tarihini bilmeniz gerek en azından.

Gerçekten ilgilerini çekmek istiyorsak bu kafadan kurtulmamız gerek.
'Biz osmanlı torunuyuz' diye şişinip hiç birşey yapmamaktan farksız.
Dedem yaptı ya birşey ben gurur duyayım da hiç bir şey yapmadan ondan kar elde edeyim.
Olur mu böyle şey.
Gülerler size.

Yapmamız gereken şey hayranlık ve özentiliği karıştırmamak.
 Yapmamız gereken şey ülke içinde kavgayı bırakıp gelişmek için birlik olmak.
Kafamızı o sosyal medyadan kaldırıp somut şeyler yapmak.
Üniversiteli gençlerin hangi konu için olursa olsun eğleme atıldığını görüyorum.
Anlıyorum dersler sıkıcı ama çözüm bu değil.

Ülkemizin geleceği olacak insanların geleceğini parlak görmüyorum...
Birilerinin sevgisini kazanmak için geçmişimizle övünmeyi bırakmalı örenk alıp yeni bir gelecek hazırlamalıyız kendimize. 
Ki o koreliler yada japonlar amerikayı değil bizi görsün.
Ki artık örnek alınan, sevilen ülkeler Usa, Kore, Japonya değil de Türkiye olsun.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Fanfiction Modası Başladı

Eğer Yeppudaa da iseniz bilirsiniz. Son zamanlarda fanfiction konusu açanların sayısı epey bir fazla.
Bende bir fanfiction yazarıyım ve 5 aydır Starry Night adlı hikayemi yayınlıyorum.
Facnfiction olayı iyi güzel de yeteneği olan olmayan herkes yazmaya kalkışıyor. (Eğer yazıyorsan kasdettiğim sen değilsin)
Elbet ben demiyorum 'Yeteneğim var, Onları eleştirmeye hakkım var' Ben sadece daha önce hiç hikaye yazmamış oradakiler yazdı diye gaza gelen sonra da yarım bırakanlara takılıyorum. Bir işi yarım bırakacaksan neden başlıyorsun ki ? Elbet çeşitli durumlar olabilir ama yazmaktan sıkıldıkları belli.
Bazıları da çok güzel başlıyor ve merakta bırakıyor.
Yeppudaa da gördüğüm bitmiş tek hikaye hyunbinaşkı adlı kullanıcıya ait olandı.
Ara ara 'Ne oluyor ya?' desem de sürpriz bir finalle mutlu etti okuyucuları.
İlk eklediği andan itibaren takipteydim. Ve severek okudum.
Umarım hikaye konusu açanlar final getirebilirler onun gibi.

'Ne konuşuyor bu? Kime laf söylüyor?! Kendini ne sanıyor? Sanki kendi çok iyi yazıyor' gibi düşünceleriniz olabilir belki.
Öncelikle ben iyi yazdığımı idda etmiyorum. Hatta hatalarım olduğunu düşünüyorum. Ama yine de gittiği yere kadar yazmaya çalışacağım. (bölüm sayısından değil kalitesinden bahsediyorum)
Benim üzüldüğüm şey insanların devamı gelmeyecek konular açması. Ve bunlara değer vermemeleri.
Öncelikle yöneticileri zor durumda bırakıyorlar. Sanki dersleri, düzenlemeleri ve çevirmeleri gereken videolar yokmuş gibi birde konu peşinde koşuyorlar.
Ayrıca benim bu kadar değer verdiğim, hata yapmamak için defalarca okduğum, hertarafa küçük notlar yapıştırmama sebep olan, hatta geceleri rüyama giren hikayem varken onlar yarım bırakıyor. Nedense ben kendimi kötü hissediyorum. 'Bu kadar basit olmamalılar' diye düşünüyorum. Sanki onlar öyle yapınca benim hikayemin değeri düşüyor..
Evet, farkındayım saçma ama öyle hissediyorum işte.

Kısacası bir hikaye yazmadan önce lütfen 'bunu bitirebilir miyim ?, Sonu nasıl olacak ?, Vaktim varmı yazmak için ?, Eleştiriye açık mıyım ?' gibi sorular sorun önce.
Ve eğer başladıysanız sorumluluğu alıp sonunu yazın lütfen. Sonu olmayacaksa hiç etiket yapıp ta insanı merakta bırakmayın.

5 Nisan 2014 Cumartesi

Starry Night (Bölüm 17)

 Yıldız dönerini bitirdikten sonra kalan ayranı kafaya dikti ve telefonuna uzandı.
"Sende kahve istiyorsun değil mi ?"
"Bİlmem. Fark etmez. Ben Meteyi görmek istiyorum." Yıldız gülümsedi.
"Yani geliyorsun." Arama tuşuna bastı ve telefonu kulağına dayadı.
"Prenses, sonunda aklına geldik demek." Bu çocuk neden normal insanlar gibi cevaplayamıyor telefonu?
"Üzgünüm. Bir dönerle randevum vardı. Bitince arayabildim ancak." Mete kahkaha attı.
"Bir tavuk yüzünden ekildim yani. Beni unutturacak kadar yakışıklı mıydı peki?" Yıldız da gülmeye başladı.
"Tavuklar dişidir Mete. Hem tavuk olduğunu nerden anladın ?"
"Her zaman tavuktur. Sen çok nadir et yersin."
"Ama arkadaşım almıştı. Et te olabilirdi."
"Sen şeffaf bir insansın sevdiklerin konusunda. Eminim et ve tavuk arasında yaptığın her tercihte ayrıntılı bir açıklam yapmışsındır ona da. Diğer herkese yaptığın gibi."
"Hey! Bundan rahatsız oluyorsan söylemeliydin."
"Daha önce söylemeye çalıştım ama kalbini kırmaktansa seni dinlemeyi tercih ettim."
"Peki bu gün neden söylemeyi seçtin ?"
"Bu gün intikam alacakmışsın gibi hissediyorum. Onu da söylerim aradan çıkar dedim." Metenin gülümsemesi ses tonuna yansımıştı.
"Pekala vazgeçtim. Gelmiyorum kahve içmeye falan!"
"Ah! Hemen vazgeçme. Kabul ettiğinden bile haberim yoktu. Bilseydim seni kızdırmazdım."
"Çok geç. Kızdım bile."
"Hadi ama prenses. Bir defa için görmezden gel."
"Tamam, vazgeçmiyorum. Ama yanımda bir arkadaşımı da getiririm." Mete biraz düşündü.
"Kimmiş bu arkadaş? Kız mı erkek mi ?" Sesi ciddi ve fazlasıyla sorgucu bir tondaydı.
"Baba? Ah arkadaşıma ders çalışmaya gideceğim demedim. Ne fark eder cinsiyeti?"
"Soruma cevap ver sadece."
"Erkek olsa kabul etmeyeceksin yani?"
"Evet, etmeyeceğim. Hem neden söylemiyorsun ? Erkek mi yoksa ?!" Yıldız kahkaha attı. Metenin korumacı ağabey tavrını özlemişti.
"Sakin ol. Erkek değil. Kabul ediyor musun?" Mete rahatlamıştı. Tekrar neşelendi ve gülümsedi.
"Öyleyse kabul. Adresi mesaj atıyorum. Çok bekletmeyin."
"Peki orada görüşürüz o zaman." Yıldız telefonu kapattı ve olanları Mika için özetledi.
"Kısacası gelmek istiyorsan acele etmelisin. Çok bekletmeyelim." Mika sinsi bir gülümseme ile yanıt verdi.
"Birileri aslında endişeleniyormuş."
"Gidiyor musun yoksa seni burada mı bırakayım?"
"Tamam, tamam gittim."
 Mika hazırlanmak için kendi evine gitti.  Yıldız da ev kıyafetlerinden kurtulup sıksık giydiği açık mavi gömleyi düğmelerini dahi açmadan geçirdi üstüne.
Ardından aynanın karşısına geçti ve dağılan saçlarını parmaklarıyla tarayarak düzeltti.
Son olarak ta yeni yıkanmış kotpantolonlarından birini giydi.  Hazırdı bile.
ceketini gitdi ve çıkmadan son birkez ayanya baktı.
"Bu gömleyi seviyorum."
Dışarı çıktı ve çoktan taksiye binmiş Mikanın yanına koştu. Araca bindiğinde telefonun mesaj kısmını açıp söföre uzattı.
"Amca bizi bu adrese götürür müsün?" Adam latin harflerini okumakta biraz zorlansada sonunda çözüp arabaı çalıştıdı.
 Yıldız yol boyunca Mikayla konuşup ona Meteyi anlattığı için geçtikleri yerlere hiç dikkat etmemişti. Bu yüzden arabadan ininca karşılarına Jong Hyun ve Yong Hwa ile buluştukları cafe çıkınca çok şaşırdı.
Korede o kadar yer varken aynı cafeyi seçme ihtimalleri ne olabilirdi ?
"İlginç bir tesadüf" dedi en az Yıldız kadar şaşkın olan Mika.
"Hemde ne tesadüf. Bu aralar tesadüf kotamı doldurdum diye düşünmüştüm oysa."
"Ne?"
"Boşver. Gereksiz birşeydi. Hadi içeri girelim."
***
 Jong Hyun ve Yıng Hwa klip setinden çıkıp minübüşlerine yerleşmiş yakınlarda ropörtajı biten Jung Shin i bekliyorlardı.
"Ah hadi ama. Daha ne kadar bekleyeceğiz ?" Jong Hyun un isyan ettiği sırada minübüsün kapısı açıldı ve kocaman gülümsemesiyle Jung Shin bindi arabaya.
"Üzgünüm hyung. Çok beklettim." Jonh Hyun gülümsedi.
"Ne o sorular çok mu zordu?"
"Hayır, ropörtajı yapması gereken kişi ufak bir kaza geçirmiş.  Geç geldi. Benim ropörtaj kolaydı ama senin çekim pek kolay geçmemiş diye duydum." Jong Hyun bakışlarını Yong Hwa ya çevirip yanıt verdi.
"Kimden duyduğunu tahmin edebiliyorum." Yong Hwa hiç itiraz etmedi.
"Evet çekimler gerçekten zor geçti." Jong Hyun un söylediğini atlayıp Jung Shine döndü. "Aynı sahneyi defalarca izlemekten sıkıldım. Neyseki Jong Hyun yakın zamanda şu türk kızla çarpışmış." Jong Hyun bir an şaşırıp arabanın koltuğuna dayadığı kafasını kaldırdı ve itiraz etmek için Yong Hwa ya döndü.  Yıldızı düşündüğünü nasıl anlamıştı ki ?
"Ne? Neden bahsediyorsun?"
"Hadi ama numara yapma. Tavsiyeme uyup o kızı düşündüğünü biliyorum."
"Hayır, Yıldızı düşünmüyordum."
"Yabancı bir ismi ne kadar da kolay ezberlemişsin." dedi Yong Hwa. Jong Hyun un defalarca ismi yanlış söylediğinden habersizdi. "Oyunculuğun bir anda değiştiğinde iki seçenek vardı. Ya beni dinledin yada yeni bir fikir buldun. Bu yüzden emin olmak için mesaj numarasını yaptım."
Mesaj numarası ? Bu yüzden mi kandırmıştı onu ? Jong Hyun artık Yong Hwa nın ısrarına dayanmıordu. Yıldızın adı her geçtiğinde, Yong Hwa nın onu sevdiğini idda ettiği her cümlede Yıldızdan biraz daha nefret ediyordu. Yıldızı düşünmek, ondan bahsetmek canını sıkıyor, tuhaf hissetmesine  sebep oluyordu artık. Bu yüzden Yong Hwa ya yanıt vermeyip tekrar koltuğa kömdü kafasını.  Yorgundu ve sadece eve gidip uyumak istiyordu. Öğlen olmasına rağmen.
 Olayı merakla izleyen Jung Shin parçaları birleştirdi.
"Türk kız ? Şu avm de seni kovalayandan mı bahsediyorsunuz?" Yong hwa bunu duyar duymaz meraktan kocaman açılmış gözlerini Jung Shin e dikti.
"Jong Hyun u kovalayan kız? Bunu bana daha önce söylemeliydin. Ne zaman oldu bu olay?" Jung Shin yanıt vermek için azını açtı ama birşey söyleyemeden Jong Hyun girdi araya. Gözleri kapalı olduğu için uykusunda konuşuyor gibi görünüyordu.
"Lütfen bu konuyu kapatabilir miyiz? Sadece biraz kestirmek istiyorum."
"Pekala." deyip kafasını minübüsün camına dayadı Jung Shin. Dışardaki insanların onalrı görmesini engelleyen tek taraflı camdan dışarıyı izliyor, yapacak birşey olmadığı için insanları inceliyordu. Arasokakatan geçerken cafe de oturan bir kız çekti ilgisini. Güzel olduğunu düşünüp sırıttı. Ama kız sadece güzel değildi. Başka bir şey ilgisini çekmişti Jung Shin in. 'sanki biraz tanıdık.' diye düşündü. Farketmesi birkaç saniyasini aldı. Bu avmdeki kız!

2 Nisan 2014 Çarşamba

Eğer Parti Kursaydım...

Seçimler bitti. Hepimize geçmiş olsun.
Artık seçim müziklerinden ve siyasi atışmalardan (kısa süreliğine) kurtulduk.
Umarım görevlerine geçenler ülkemiz ve halkımız için hayırlı olur. (siyasi görüş belirtmeyelim lütfen)

Neyse bu seçim döneminde herkes bir taraf tuttu ve siyasiler hakkında olumlu yada olumsuz, ciddi yada alaycı bir şekilde konuşuldu.
Bende 'bunların yerinde olsam şöyle yaparım böyle yaparım' gibi konuşmalar yaptım.
Hadi işi abartıp biraz saçmalayalım.

Parti kurmaya karar verdim. Adı daha belli değil.
Partimizin simgesi kedi kulakları. (Yada tavşan. Ne derseniz artık.)
Şöyle bir işaretimiz var.8

Evet Tao. Kendisi de bizim partiden aday.

Diğer bir önemli konu ise seçim müzikleri. Exo nun yapmasına karar verildi.
(Bol subniminal kullanrak oy toplayacağız. Kimse neden oy verdiğini bilmeyecek)
Şimdiden SM ile anlaşmaları hazırladık. Partinin açılışından sonra imzalar atılacak.

Seçim vaadlerimiz ise çok fazla.
Öncelikle türkiyenin ilk kadın başbakanı olarak yabancı basında biraz reklam yapmayı umuyoruz.
Amacımız türkiyeyi bol bol tanıtmak ve güçlenmesini sağlamak. (ki bol bol turist gelsin)
Başa geçtiğimizde ülkede herşeye el atmayı düşünüyoruz. Eğlence sektörüne kadar.
Öncelikle eğitim. Okullarda seçmeli ders olarak Korece, Japonca, Çince, Hintçe ve hatta Tayca olacak. Öğretmenler yurt dışından getirtilecek (ki ana dilleri olsun)
Halk eğitim merkezlerinde de aynısı geçerli olacak.

Öğrenci değişim programları olacak. (fazlasıyla)
Asyaya öğrenci yollayıp ordan çekikleri getirteceğiz.

Başa geçince asya dizilerini dandik dandik taklit etmeyi yasaklayacağız.
Daha orjinal ve taktire değer diziler çekilmesi için teşvik edecek ve yabancıların ilgisini çekeceğiz.

Yakışıklı ve sesi güzel bir kaç genci toplayıp estetik ve eğitimden sonra çıkış yapmalarını sağlayarak yabancı ülkelerde hayran kitlelerine sahip bir iki boy band kuracağız.
Subniminal ile türkleri sevdireceğiz. (Evet bu fikri korelilerden çaldım.)
T-pop diye bir müzik türünün yayılmasını sağlayacağız.

Onun dışınca 56 kişi bir arabaya binip son ses açanları ciddi cezalar bekliyor olacak.
(Turist kızlara sarkmak 6 aydan başlıyor)

İlk milket vekilimizi tanıtayım. (Boice lar neden bahsettiğimi anladı.)

Genel başkanın (ki bu ben oluyorum) korumaya da ihtiyacı var.