Translate

16 Eylül 2014 Salı

Starry Night (Bölüm 28 - Ne İstediğinin farkında Değilsin)

"..Oturabilir miyim?"

Dilara kanepede iki kız için yer açtı.

Yıldız oturunca devam etti.
"Saol. Mikayı tanıyorsun herhalde. Burada olanlar ilgisini çekmiş ve Türk olduğunu farkedince benim konuşmamı istedi. Bir sorun mu var?"

" Şu an ki durumum epey dikkat çekici farkındayım. Bunun için üzgünüm."

Kızlar bir süre konuştu. Dilara evden atıldığını, bir süre önce Mikanın gördüklerinin arkadaşı ve kuzeni olduğunda, ona geçici olarak teyzesine taşınmasında yardım ettiklerinden bahsetti. Dilara anlatırken ara ara gülümsüyordu ama Mika yinede Dilara nın üzgün olduğunu düşündü. Sanki gittiği yeri çok ta sevmiyordu.

"Neden bu gece misafirim olmuyorsun ?"

Genç kız böyle bir soru beklemediği için şaşırmıştı.
"Ne ?"

"Buraya ne zaman taşındığını bilmiyorum ama komşuluk görevlerimden birini yapmalıyım öyle değil mi ?"

Komşuluk görevi ? Yıldız gülümsedi. Mikanın tek eksiği türkçeyi öğrenmekti artık. Bunun dışında evrimi tamamlanmıştı.

Dilara mahcup oldu.
"İyi ama ben.."

"Lütfen kabul et. Bu gün senin için talihsiz bir gün oldu. Çok yorgun görünüyorsun. Lütfen bu gece misafirim ol. Birbirimizi tanıyalım."

Mikanın bu jesti arkadaşı Yıldızı bir anlığına gururlandırmıştı. Ama ardından Mika'nın evini düşündü. O ürkütücü odayı... Onda kalmaya çalıştığı geceyi.. Aniden kafasını salladı geçmişteki korkunç anılardan kurtulmak için.

"Evet güzel fikir ama bir Türk olarak benim evimde kalman daha anlamlı olmaz mı ? Mika sende bana gel."

Mika nedenini anlamamıştı önce. Kafasını kaşıdı ve Yıldıza baktı. Ama sonra genç kızın imaları bakışlarını görünce o geceyi hatırladı ve Yıldıza hak verdi.
"Olabilir."

Dilara gülümsedi. Teklifi geri geçireceği için mutsuz görünüyordu.
"Kızlar misafirperverliğiniz için teşekkür ederim ama birazdan beni almaya gelecekler."

"En azından.." dedi Yıldız ellerini birbirine kenetleyip ayağa kalkarken. "Arkadaşın ve kuzenin gelene kadar bir şeyler içelim. Hem türkiyeden siyah çayım var."

***

Jong Hyun karşısında bavulu ile Kim Woo Bin i görünce şaşırmıştı.
Fotoğraf çekimlerinde olanlar, bir şeylerin farkına varması ve şimdi de bu. Gün bitmeyecekmiş gibi görünüyordu.

"Bu sefer ne var ?" dedi baygın bir ses tonu ile Min Hyuk. O çekik gözleri yorgunluktan ağrıyordu ve bulduğu boş zamanını uyuyarak geçirmek istiyordu.

Jong Hyun kenara çekilip kapıyı sonuna kadar açtığında diğer üyeler de gelenin kim olduğunu anladı.

Woo Bin elini kaldırıp hepsine selam verdikten sonra şaşkınlıklarını atmalarını bekledi.

İlk konuşan Min Hyuk oldu. Az önceki uykulu halinden eser kalmamış, neşeli bir ses tonu vardı.
"Woo Bin hyeong ! Uzun zaman oldu içeri gel."

"Saol. Ah Bir an beni kapı önünde bırakacaksınız sandım."

Min Hyuk sadece o çekik gözleri kapanan kadar sırıtıp kafasını kaşıyarak yanıt verdi.

Woo Bin bavulunu içeri, duvarın yanına koydu ve bütün gurup üyelerinin gözü üstünde kendini televizyon karşısındaki koltuğa bıraktı.
"Hala yanıt vermediniz. Kalamaz mıyım yoksa ?"

"Benim için sorun olmaz ama diğer üyeler.." dedi Jong Hyun.

Min Hyuk ve Jung Shin de son sözü ona bırakmış gibi Yong Hwa ya bakıyordu.

"Kalacak başka yerin yok mu ?"

"Yok. Son umudum Rachel dı. Ona da daha fazla katlanamadım. Otele vercek param de yok şu an. Reddederseniz bana park yolu görünür. Benim gibi bir ünlünün parkta yatıp ta sabah nerede kalkacağını tahmin ede biliyor musunuz ? Ben edemiyorum."

Yong Hwa diğer üyelere bakarak onaylarını aldı.
"Burada kalabilirsin ama bunu kimsenin öğrenmemesi gerek. Menajer den gizlenebileceğine inanıyor musun ?"

Woo Bin fikri eğlenceli bulmuş serseri bir çocuk gibi gülümsedi.
"Tehlikeli bir oyun oynayacağız yani."

Yong Hwa da gülümsedi.
"Seni bilmem ama yakalanırsak bizim başımızın belaya gireceği kesin."

"Dikkatli olacağım. İzci sözü.. Bu arada kimin odasında kalacağım ?"

"Benim odamda kalabilirsin hyeong." dedi Jong Hyun. Ardından Min Hyuk a bakarak devam etti. "Sonuçta diğerlerine oranla biz daha yakınız."

***

Yıldız, Dilara ve Mika çaylarını içerken Dilara'nın telefonu çaldı. Arkadaşları gelmişti. Artık gitmesi gerektiğini söyledi ve evden çıktı.

Kapı kapanır kapanmaz Mika tiksinti ile bardağı yere koydu.
"Bu şeye asla alışamayacağım. Siyah renkli bir içecek işte."

"Siyah değil kırmızı. Hem hiç değilse bizim çayım bir rengi.."

Mika araya girdi.
"Doğruyu söyle sende sevmiyorsun."

"Ah tamam favori içeceğim değil ama sizinkilerden iyi."

"Tamam tamam boşver bunu da gidip Dilarayı izleyelim. Şu diğer çocuğu merak ediyorum."

"Çok meraklısın! İnsanların özel hayatına hiç saygın yok mu senin ?"

"Yok." Mika dil çıkarttı ve ikna çalışmalarına başladı. "Hem gizleyecekleri bir şey olsa sokak ortasında konuşmazlar. Hadi gel. Zaten konuşma falan dinlemeyeceğiz. Sadece çocuk yakışıklı mı diye bakacağım.

Yıldız teslim olur gibi ellerini havaya kaldırdı.
"Tamam pes ediyorum. Bakalım şu çocuğa. Ama aşşağı inmek yok. Merdivenin üst kısmından izlersin."

Yıldız cümlesini bitirir bitirmez Mika evden çıktı.

Aşşağıya baktıklarında üç kişi görünüyordu. Dilara ve yüzlerini göremedikleri iki erkek. Nereli oldukları dahi anlaşılmıyordu. İki adam Mikanın binasına bakarken içlerinde birinin telefonla konuştuğunu fark etti Yıldız. Dilara telefonla konuşanın arkasında dikilmişti. Diğerleri onun farkında bile değildi.

Ardından telefonla konuşan döndü ve Dilarayı gördü. Aralarında ufak bir tartışma çıktı. Ne dedikleri anlaşılmasa da hareketlerden belli oluyordu.

Yıldız Dilaranın yukarı geldiğini fark edince Mikanın kolundan tuttu ve eve daldı.
Çok kısa süre sonra boyalı cam kapıda Dilara'nın gölgesi göründü.
Elini kapıya uzattı. Ardından geri çekti. Ve tekrar uzattı.

"Sence gelecek mi ?" Mika elinden geldiğince kısık sesle konuşurken Dilara elini çekti ve geri döndü.

"Emin değilim."

"Bizim onu gördüğümüzün farkında değil dimi."

Kızlar merak içinde sonucu beklerken Dilara bir kaç adım atarak kapıdan uzaklaştı. Kendi etrafında döndü ve sonunda kapıyı çaldı.

***

Jong Hyun sıcak bir yaz gününde han nehrinin kenarında bisiklet sürüyordu. Kulaklığında gelen Owl City - Vanilla Twilight şarkısı dışardaki gereksiz sesleri bloke edip kendini ana kaptırmasına neden olmuştu. Şarkı sözleri belirli bir yere gelince yükseldi.

**Waist-deep in thought because


When I think of you I don't feel so alone


I don't feel so alone, I don't feel so alone


As many times as I blink

I'll think of you tonight

I'll think of you tonight

Şöyle bir etrafına bakındı. Yaz ne zaman gelmişti ?

Düşünceli bir şekilde önüne döndüğünde biraz ilerde bekleyen Yıldızı gördü.
Aniden frene basmasa ona çarpabilirdi.

Kulaklığı indirip az önceki korku ve şaşkınlıktan açılmış gözlerini Yıldıza dikti.
"Senin ne işin var yol ortasında !?"

O sırada kulaklıklardan gelen cılız ses ile şarkının son cümlesi yankılandı. Oh darling, i wish you were here

"Burada olmamı isteyen sendin." dedi Yıldız duygusuz bir ifade ile.

Jonh Hyun artık bisiklette olmadığını ve etraftaki insanların yok olduğunu fark etti.
Yıldızın ifadesi de değişti. Hala duygusuz ama daha boş bakıyordu.

"Sen istedin bende geldim Jong Hyun. Ama sen ne istediğinin bile farkında değilsin. Ne istediğinin farkına varmalısın çünkü son kez ziyaret edeceğim seni. Ne istediğinin farkına varmalı ve istediğin şey için çaba sarf etmelisin..."

Yıldızın sesi yankılanarak kaybolduğunda Jong Hyun aniden uyanıp kanter içinde yatakta doğruldu. Nefesi hızlanmış, kalbi kabus görmüşçesine çarpıyordu.

Ama az önceki bir kabus değildi.. Yoksa öyle miydi ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder