Translate

26 Mart 2014 Çarşamba

G-Dragon Coup D'etat (NailArt)

NailArt a başladım \(^-^)/
Ve sizin için yapabildiğim kadar K-pop NailArt yapıp eklemeyi düşünüyorum.
Tabi ki kendi tasarımı yapacağım. Şimdilik yeniyim. Bu yüzden güzel şeyler yapamıyorum ama kendimi geliştireceğim inşaallah.
İlk ekleyeceğim fotoğraf G Dragon ın Coup D'etat klibinden.

Bu (dandik) tasarımım

Ve bu da klip

24 Mart 2014 Pazartesi

Bu Ay Takıldığım 5 Şarkı/Klip (Mart 2014)

İşte size bir seri daha.
Hani olur ya yeni bir şarkı dinlersiniz de dilinize takılıp durur. Şarkı dinlerken hep ondan başlarsınız. Yada eskiden çok dinlediğiniz ama sonra bıraktığınız bir şarkı yeniden hortlar. Bende her ay benim için hortlayan, dilime takılan, sürekli dinlediğim 5 şarkıyı ve sevme sebebimi anlatacağım bir seri yaptım. (Böylelikle bu sefer ne yazsam derdinden de kurtuldum)
Aman ne güzel. Hadi biraz daha vebal alalım.

1

AlphaBAT - 딴따라

Bu şarkının melodisi çok hoşuma gitti.( Tabi deri kıyafetler tuhaftı. Ama yinede kötü değil) Kareografi de hoştu. Birde nakaratı. 'tantara hacımmara darahera larıllara' (Evet sadece okunuş)
Şarkının türkçesini bulmadım. İngilizce vardı da ne zaman açsam kafam şarkıya gidiyor alt yazıyı kaçırıyorum.
Eğer ben kendime boş zaman bulana kadar çevirmezlerse ben sizin için çevirebilirim belki.

2

B.T.S - Boy In Luv(상남자)

Bu şarkı da çok hoş. Sözleri ve anlamı hoşuma gitti. 'kkwak jaba nal deopchigi jeone Nae mami neol nochigi jeone'
Hereketler/Dans çok hoş. Konusu biraz fazla liseli olsa da kabul edilebilir. O kadar çok dinledim ki bunu basit kısımları (Hızlı olmayan yerler) baya baya ezberlemişim.

3

ToppDogg - Arario (아라리오)

Tuhaf bir klip daha. Yeni guruplar ve sevimliler. Toplam 13 kişiler.
Daha hiç bir üyeyi tanımıyorum. Ve seçim yapabilmiş değilim. Ama  gözüme takılanlar var.
Klipte hoş olan şey eski bir kore müzik aleti olan gayageum u da kullanmaları. Heartstrings i hatırlatıyor.

4

GOT7 - Girls Girls Girls

Hoş bir şarkı daha. İnsanın diline takılıyor. 'Girls girls girls They love me'
Bu da yeni guruplardan. Üyeler içinde Tayvanlılar ve benden küçüklerde var. (Bu yaşlanmış hissettirdi)
Klip çok başarılı değil. Neyi anlatıyor şimdi ?? Sonunda bir şeyler olmalıydı.
Ama onun dışında iyi. Başlardaki motorlu kaykay benzeri şeyi çok sevdim. (Bende istiyorum T-T)
Kareografı de hoş. İnsan ister istemez nakarat sırasındaki hareketi yapıyor.
Şarkının sözlere gelecek olursak. 'Çok fazla kendini beğenmişler. Bu öz güven nereden geliyor ??'
Böyle düşünüyordum. Sonra baktım JYP denlermiş. 'Pekala şimdi anladım'
O şirket nedense öyle...

5

ToppDogg - Follow me (말로해)

Ve yine topp dogg
Bunun klibi gerçekten iyi. Çekilen ortam falan. Gençler ya serseri takılıyorlar. (Hepsi benden büyük)

22 Mart 2014 Cumartesi

Starry Night (Bölüm 16 - Mete'den Gelen Mesajlar)

"Ne?!" Jong Hyun şaşkındı. Yıldız ona mesaj attıysa hemen okumalıydı.
Bir hamle daha yaptı telefonunu geri alabilmek için. Sonuç yine başarısızlık oldu.

Yong Hwa onun bu halini fazlasıyla komik bulmuş gülüyordu.
"Sakin ol. Sadece şaka yaptım. Mesaj Min Hyuk tan."

Jong Hyun hayal kırıklığına uğradı. Bir yandan da rezil olduğu için üzülüyor ve neden böyle şeyler yaptığını düşünüyordu. Havalı görünmeye çalıştı.
"Ihım biliyordum zaten."

Yong Hwa kahkaha attı.
"Mesajı okumadan mı ? Okuduysan ne yazdığını da biliyorsundur."

'Hyung, neden beni zor durumda bırakıyorsun ?' Şansını denedi ve aklına gelen ilk şeyi söyledi.
"Çekim bitti mi diye soruyordu."

Yong Hwa bütün dişlerinin görünmesini sağlayan o gülümsemesi ile Jong Hyun un çaresizce karizmasını kurtarma çabasını izliyordu.
"Tutmadı. Bu akşamki 6. yıl kutlamasının karaoke barda olacağını söylemiş."

"Cidden mi ?" Jong Hyun az önce olanları ve Yıldızı unutmuştu birden. "Bu başkanın fikri miymiş?"

 "Başka kim olabilir ki ?"

"Neyse iyi yönden bakalım. Rahat rahat bir şeyler içebileceğiz."

Yong Hwa onunla aynı fikirde değildi. Başkanın yanında rahat içebileceklerini sanmıyordu. Ama Jong Hyun başkanı tamamen hesaptan çıkarıp hayallere dalmıştı.
Bara gidip biraz içmek son zamanlarda olan olayları unutturabilirdi. Hatta Yıldızı bile.

***

 Yıldız zil sesi ile yataktan fırladı. 'Uyuya mı kaldım ? Sabah mı olmuş ? Saat kaç ?'

Duvardaki saate baktı. Hala uyuyordu. Bu yüzden saati anlamakta güçlük çekti. 'Bu saatten nefret ediyorum. Çubukları çok ince. Yeni bir saat almalıyım.' 
Gözlerini kapatıp tekrar açtı.
"Olamaz! 12 mi ? Alarm çalmadı mı ?"
Telefonuna uzandı. Tam o sırada kapı tekrar çalınca alarmı kontrol etmenin gereksiz olduğunu düşünüp kapıya baktı.

Kapı açılır açılmaz Mika içeri dalmıştı. "Ah uyuyor muydun ?"

"Evet, sen uyandırana kadar... O elindekiler ne ?"

Mika kontrol eder gibi elindeki poşetlere baktı.
"Bunlar...senin için."

Poşetleri Yıldıza uzattı.
"Ciddi olamazsın. Bana döner mi aldın ?"

"Dünkü yenilgimin rövanşı bu. Bozulan moralini düzeltmeliydim. Bunları alabilmek için ne kadar yürüdüm haberin var mı?"

"Birde yürüyerek mi gittin ?"

"Evet, böylelikle daha çok duygu sömürüsü yapabilirdim. Hem fazladan para harcamaya da gerek yoktu."

Yıldız poşetleri açıp içlerine baktı.
"Vay! Ayran da mı aldın ?"

"Evet, ayran! Adını unutmuştum. Orada 'Beyaz içecek var mı?' deyince çok güldüler."

"Zavallı Mika... Neyse kahvaltıda döner yemeyeli uzun zaman olmuştu. Sen gerçekten iyi bir arkadaşsın." Mika gülümsedi ve saçlarını savurdu.

"Bana bilmediğim bir şey söyle."

Yıldız da gülümsedi
"Küçücük bir iltifatla bile gaza geliyorsun mesela."

Mika yıkılmıştı.
"Maalesef bunu da biliyorum... Neyse ben çok açım. Hadi şunları yiyelim."

Yıldız poşetleri yere bırakıp dağınık çizim masasının üstündekileri yatağına koydu.
"Mika sen poşetleri aç. Ben yüzümü yıkayıp geliyorum."

"Tabi. Yine bütün işi bana yıkmak için bir bahane buldun."


Yıldız yüzünü iyice yıkadı ve ayranların dahi açılmış olduğu hazır masanın başına geçti.
"Hmm.. Soğuk olmalarına rağmen lezzetli görünüyorlar."

"Yolum biraz uzundu. Bu arada unutmadan 'Bir şey değil'."

"Ups! Bende bir şey unuttum diyordum. Çok teşekkürler. Sırf benim için oralara kadar yürüdüğün ve ayranı da atlamadığın için."

Mikanın ses tonu yine değişti. Gerçekten iltifatlara kayıtsız kalamıyordu.
"Sadece senin için değil kendime de aldım. Ayrıca oradaki insanlar da çok eğlenceliydi. Dönerleri türk arkadaşıma aldığımı söyleyince ayran bedavaya geldi. Ya ondan yada oradaki çocuk benim çekiciliğime kapıldı. Büyük ihtimal ikincisi." Mika cümlesi bitince gözlerini kırpıştırdı.

"Benim oyu ilk teoriye."

"Hey! Bu kadar acımasız olma.Bedava bir şeyler alabilecek kadar güzel değil miyim yani ?"

"Öyle demedim de ilk seçenek daha gerçekçiydi."

Mika yapmacık bir ifade ile saçlarını savurdu.
"Boşversene. Zaten sorun değil.  Sende bedava içecek alamazdın."

Yıldız kafasını kaşıyıp suçlu ve sevimli bir ifade ile Mikaya baktı.
"Şey.. aslında daha önce defalarca bedava içecek almıştım."

"Hah! Sorun bende mi yani?"

Mikanın yüzünün ciddileştiğini gören Yıldız üzüldü.
"Hayır, öyle demek istemedim. Bak..."

Mika kahkaha attı.
"Nasıl da hemen yüzü düşüyor. Ciddi değildim. Sen güzel bir kızsın. Bu gayet doğal."

Yıldız Mikanın omuzuna hafif bir yumruk attı.
"Beni böyle korkutma bir daha."

Mika yine yapmacık bir tavır takındı.
"Ne o? Benim gibi mükemmel bir arkadaşı kaybetmekten bu kadar çok mu korkuyorsun ?"

"Seni kaybedersem kim o kadar uzun yok gidip bana yiyecek bir şeyler alacak?"

"Çok kötüsün!!" Mika trip atmak için kafasını diğer yöne çevirince bildirim ışığı yanan telefonu fark etti.
"Sanırım sana mesaj gelmiş. Bakıyorum."

"Tamam, Kimden ?"

Mika telefonu aldı ve şifreyi girdi. '0852' Kilit açıkmıştı.
"Cidden mi Yıldız ? Hala aynı şifre mi ?"

"Değiştirecek vaktim mi oldu ? Neyse önemli değil şimdilik. Mesaj kimden ?"

"Mesajlar" diye düzeltti Mika. "Meteden ve yedi taneler. Ayrııa cevapsız çağrılarda var."
Telefonu Yıldıza uzattı.

Yıldız mesajları okudu ve meraklı arkadaşı için çevirmeye başladı.
" 'Yıldız hadi konuşalım.' , 'Bana hala kızgın değilsin dimi ?' Ah birde resim var." Metenin yavru bir köpekle çekildiği asık suratlı fotoğrafı Mikaya gösterdi.

"Gerçekten yakışıklıymış. Ve sevimli." Mika yine hayal alemine dalmıştı.

Yıldız çeviriye devam etti.
" 'Sana kahve ısmarlayayım mı ?' Ve bir fotoğraf daha."  Bu seferki fotoğrafta Mete köpeğe korkutucu bir şekilde bakıyordu. Yıldız güldü.  "Altındaki yazı.. 'Bak eğer yanıt vermezsen bu köpeği korelilere veririm.' Diğer mesaj 'Son şansın. Bu sevimli şeyin akşam yemeği olmasını istemezsin değil mi ?' , 'En azından aradığımda aç.' Ve bu da sondu."

"Bu çocuk gerçekten eğlenceliymiş. Uzun süre kızgın kalabileceğin bir şey değil. Yine de red mi edeceksin ?"

"Yo. Aslında kahve teklifi ilgimi çekti."

Mika şaşırdı.
"Ciddi misin? Ona kızgınsın sanıyordum. Söyle bakalım aklından neler geçiyor yine ?"

"Ciddiyim. Büyük bir hata yapsa da çok eski arkadaşım. Sonsuza dek bağları koparacak değiliz ya. Ayrıca aklımdan geçenleri tahmin edebilirsin. 'Tek seferde kaç kahve içebilirim?' , 'Buradaki en pahalı cafe/kahve hangisi ?' , ' Mikayı yanımda götürsem daha fazla içeriz.' gibi şeyler."

Mika güldü.
"Çocuğu yabancı bir ülkede beş parasız bırakarak mı intikam alacaksın? Cidden kötüsün."

"İstersen ona sor. O da ceza olarak bunu seçerdi. Diğerleriyle kıyaslanınca..."

Mika Yıldızın neden bahsettiğini anladı. Mika Yıldızı sadece bir yıldır tanıyordu ama damarına basılınca ne kadar korkutucu olabileceğine şahit olmuştu.
Mikanın çok sık düşündüğü ama cevabından korktuğu soru belirdi yine aklında. 'Bu kızın beyninin içinde neler dönüyor?'

19 Mart 2014 Çarşamba

Seoul'de Hologram Konser

Az önce (Bunu gece üçü çeyrek geçe yazıyorum.) ArirangTv de Seoul den bahseden belgeselimsi bir şey vardı.
Barları falan gösterdi. Ve pazarları. Kısaca Seoul de güzel olan ne varsa.
Bir ara konser salonundan bahsetti. Salonda Bigbang, Psy ve 2ne1 ın hologram konserleri vardı.
(Şöyle bir göz gezdirdim. Allkpop ta Bigbang'in Fantastic baby ve Bad boy, 2NE1'ın I'm the best ve Fire, Psy'ın da Gangnam styl ve Gentleman şarkılları olduğunu yazmışlar)
Çıkanlar 'Düşündüğümden daha gerçekçiydi' gibi şeyler söylediler. Hatta biri konser sırasında ağlıyordu.
Tam anlamıyla kıskançlıktan geberdim.
Fotoğraf ta eklemek isterdim ama o an ekran yakalamak aklıma gelmedi. Ve internetten resim çalmak ta istemedim. (Hologram concert in seoul yazın resimleri çıkar)
Program bitti ve benim aklımda üç şey vardı. 'Bende istiyoruuuuum!! T-T' , 'Koreliler yapıyor hep böyle güzel şeyleri' ve 'Bunu bloga yazmalıyım.'
Ben burayı da ekliyorum 'Koreye gidince gideceğim yerler' listeme. (Yok öyle bir şey)

Şimdi biraz hayal kuralım.
Düşünsenize burada öyle bir yer açılsa, k-pop idolleri olsa, sık sık gidebilsek...
Ah ne saçmalıyorum ben. Burada öyle salon açsalar Tarkan falan çıkar. Yada Bieber ve şu ingiliz çocuklar.

Zaten hologram. Canlısı gibi olmaz. Bilgisayar bize yeter... (Kendini avutuyor)

17 Mart 2014 Pazartesi

K.will - Please Don't (이러지마 제발)

İşte size yeni bir seri. Hep ağlatan klipler mi olacak ? Bunlarda sizi şaşırtacak, gülümsetecek klipler.
Serinin ilk klibi, dinlemekten ziyade izlemeye bayıldığım Plase Don't ile açılışı yapıyorum.

Baş rollerde Seo İn-Guk ve You came from stars dizisinden tanıdığımız Ahn Jae-Hyun var. (Kızı tanımıyorum)
Klasik bir hikaye.
Birbirini tanıyan üç insan. İkisi aynı kişiye aşık. Zavallı Seo İn-Guk aşkını itiraf edemez. Kıza kötü davranır falan. Çünkü zaten Ahn-Jae-Hyun ve kız birbirleriyle yakındır. 
Bir gün zavallı ana karakterimiz arkadaşı ve aşkının evleneceğini öğrenir.
Olayı onlara çaktırmaz ama yıkılır. (Bu çocuğa ağlamak yakışıyor)

Derken zaman geçer. Düğün tarihi gelir. Seo İn-Guk yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip düğüne gider.
Hatta kıza gelinliğin yakıştığını falan söyler.
Ara ara gece eve dönüş sahneleri çıkar. Seo İn-Guk araba sinir krizi geçiriyordur.
Düğün biter ve üstteki fotoğrafı çektirirler.
Seo İn-Guk araba elinde o fotoğrafla durur. Sonra resmi sadece kız ve kendi kol kola girmiş gibi görünecek şekilde yırtar.


Klibi izlediniz değil mi ? (İzlemediyseniz devamını okumayın)

Önce şu şoku bir atlatın ve tekrar izleyin klibi.

İkinci izleyişte daha farklı oldu değil mi ? Hatta belki Jae-Hyun un İn-Guk u kolundan tutup götürdüğü sahnede sizde benim gibi 'Hareketlere bak. Allahım yarabbim ya' demişsinizdir.
K.will i ve bu klibi bu yüzden seviyorum. Beklenmedik saçma sapan klipler yapıyor.
Oynattığı oyuncular da hep çok iyi oluyor maaşallah.
Neyse fazla uzattım. Siz en iyisi klibi tekrar izleyin

13 Mart 2014 Perşembe

Yeni Bir Ramen Markası Buldum

İşte size Nudo !
Daha önce bulduğum bütün ramenleri denedim. Nongshim ilk ramenimdi. Sordum ve satanlar domuz eti yok dedi. 'Domuz eti yok' un 'helal' olmadığını biraz geç fark ettim :/
Neyse sonra Türk yapımı çin orjini (bu da tam olarak ne anlama geliyorsa) Kungfu bardak ramen almaya başladım. Tadı.... yeteri kadar iyi değildi. 
Sonunda Indomie markasını keşfettim. Bardak ramen için Forum istanbula gitmem gerekiyordu ama tencere için olanı her yerde bulmak mümkündü. Tadı Nongshim gibi olmasa da iyiydi.
Bir süre sonra bardaktakileri bulmak zorlaştı.
Derken bir gün bir makette bununla karşılaştım. Türkçe, Endonezya orjini ve tüm mezhepler için helal sertifikalı. 
Hemen bir tane aldım tadına bakmak için. Satan ajushi ben sormadan 'Bu helal sertifikalı. Güvenle yiyebilirsiniz.' dedi. (Kim bilir daha önce kaç kere soruldu da bıktı artık :D)
Körilisinin tadına baktım. Gerçen güzel. Ayrıca bardakta ve sadece noodle olarak ta buldum. 
Olur da bir yerde görürseniz türkçe diye aşşağılamayın. Ülkerin makarneks i ile alakası yok.
Ve evet onu da denedim. Domestes çorbasının içine makarna düşürmüşler gibi tadı var.

12 Mart 2014 Çarşamba

Artık Yeppudaayı Sevdiğimden Emin Değilim

Biliyorsunuz. Yeppudaa'nın sloganı 'Yeppudaayı seviyorum.'. Benim artık sinirlerimi bozmaya başladı. (Kızgınım anlamında demiyorum. Gerçekten olur ya sinirleriniz bozulur, eliniz ayağınız falan titrer. O derece yani.)
İlk kaydolduğum zamanlar gerçekten kaliteli bir site idi. Ama sonra reklam almaya başladı. Elbet her site relam alıyor ama bunun içinde 18 yaş üstü siteler için reklamlar falan vardı. Yöneticiye söyleyince de o tarz sitelere girmek ile suçlandım. Hadi bilgisayarı kullanan çok. Yanlışlıkla bile girilme ihtimali var. Ama tablette yok ve aynı reklamlar çıkıyordu. Neyse bunu görmezden geldim. Ne de olsa kaliteli bir site. Bu kadar şeye katlanır, reklamlara tıklamamak için çaba sarfederim dedim.
Şükür o reklamlar kaltı.
Ardından yanda çıkan bir kumar sitesi reklamı geldi. Çok genel bir reklam. Tablette bana biraz sorun çıkartsa da hiç sorun etmedim.
Sonra şu fal sitesi reklamı çıktı. Telefonuma ve tabletime birşeyler indirmeye çalıştı. Biliyorsunuzdur bu yüzden bir iki hafta siteye giremedim ve hala da mobilden giremiyorum.
Buna da katlanmayı kabullendim. Eskisi kadar sık giremeyeceğim ama olsun dedim.
Az önce de bir sebepten dolayı biraz canım sıkıldı ve moralimi düzeltmek için aklıma gelen ilk şey Yeppudaa oldu.
Ne yazık kı yeni reklamı ile karşılaştım. Popup (Böylemi deniyor tam emin değilim. Hani şu sen siteyi açınca arkadan açılan gizli site) almışlar.
Nasıl panikle kapadım anlatamam. Kim bilir ne tarz bir site açtı.
Zaten duygusal bir anın üzerine iyi geldi. Ah sadece orada bağlantım olan insanlar var...
Düşünüyorum da şu aylarca girmeme kararını ısrar üzere bozmak bir hata mıydı?
Şimdilik biraz daha uğramama kararı aldım. Ve bu sefer arkasında durmalıyım.
Hikayem için üzülüyorum. Biri benim yerime oraya yazıp etiket yapabilse ne güzel olurdu diye düşünüyorum. Ama bu mümkün değil tabi.
Takip etmek isteyenler için her cuma burada yeni bölüm eklemeyi ve Wattpad (orada da adım -dizikolik-) de güncel bölümlere gelene kadar sık sık eskileri paylaşmayı düşünüyorum. (Ah oysaki ben cumartesi yapacağım etiket için hoş bir özür konuşması bile ayarlamıştım :'( )
Zalımsınız reklamlardaki virüsler...

9 Mart 2014 Pazar

Starry Night (Bölüm 15 - Düşündüren Mesajlar)

 Yıldız şaşkındı. 'Benim burada olduğumu nerden biliyor ?'

 Hemen numarayı aradı.
Bu Emrenin yaptığı bir şaka olmalıydı. 'Yeni bir numara alıp ablanı kandırmak he? Daha yeni ondan bahsettin... Bu kadar aptal mı sanıyor beni?'

Telefon açıldı ve karşıdan gelen ses Yıldızın düşüncelerini böldü.
"Merhaba Özledin mi beni ?" Bu tam Meteden beklenecek bir telefon cevaplama şekliydi.

"Mete ? Sen... ciddi misin? Gerçekten Korye mi geldin ? Peki ya na..."

"Evet. Senin Koreye kaçacağını hiç düşünmezdim. Ama madem kaçmışsın.."

"Sende Amerikaya kaçmıştın."

"Benimki tamamen başka. Ben hayallerimin..."

"Sadece senin hayallerin yok!" Yıldız sinirliydi. Peki ama niye? "Hiç değilse ben senin gibi kardeşimi terk etmedim. Onun en başından beri buraya geleceğimden haberi vardı. Ama sen herkesten gizli kaçtın. Benden bile! Tek abimi kaybettim!" Söylediklerine kendisi bile şaşırmıştı. Kalbinin bu kadar kırıldığını fark etmemişti.

Kısa bir sessizlik oldu.
"Haklısın. Böyle yapmamalıydım. Ama benimde kendimce sebepleri vard..."

"Hah! Sebeplermiş." Metenin sesi Yıldızın söylediği her cümlede daha da ciddileşiyordu. Ve sesindeki acı belirginleşmişti.

"Bak kabul ediyorum büyük bir eşşeklik yaptım..."

"Hemde çok." Yıldız Metenin lafını bölerek ona olan sinirini anlamasını istiyordu.

"...Buluşup yüz yüze konuşmaya ne dersin? Hemen şimdi."

Yıldız baş ağrısından ve düşüncelerden kurtulmak için alnını ovdu. Bir yıl. Tam bir yıldır Korede sakin hatta sıkıcı bir hayat yaşıyordu. Nasıl bir haftada hayatı böyle bir tempoya girmişti ? Bir gün içinde üç olayı kaldıramıyordu.

"Hayır. Bu gün yeteri kadar olay yaşadım. Kapatıyorum."

"Yıldız du..." Cümlesini bitirmesine izin vermemişti.

Yine hiç bir şey anlamayan ama olaya şahit olan Mika ya döndü. Telefondakinin kim olduğunu yada ne konuştuklarını bilmemesine rağmen Yıldız için çok endişelenmişti.
"İyi misin ?"

"Pek sayılmaz. Arayan Meteydi. Anlatmadığım küçük ayrıntı onun Amerikaya herkesten gizli kaçmasıydı."

Mika Yıldızı neşelendirmek istiyordu. Kendini zorlayıp gülümsedi.
"Yani gerçekten terk edildin." Gururlu bir şekilde bakıp saçlarını savurdu. "Tahmin yeteneğim müthiş ya."
Başarmıştı. Yıldız gülümsedi. 'Dur bir dakika. Bir terslik var.'

"Üstüme gelme! Seni neşelendirmeye çalışıyordum." Son anda Yıldızın elinden kurtulup kendini dışarıya attı. En iyisinin onu biraz yalnız bırakmak olduğunu düşündü. Çünkü onu neşelendirmek konuşunda 'biraz' yeteneksizdi.

***

"Kestik !" Jong Hyun'un klip çekimi pek iyi geçmiyordu. Aynı sahneyi yedinci kez çekiyorlardı.

"Yine ne oldu?"

"Rolü anlamıyorsun Jong Hyun. Juniel e onu sevmiyormuş gibi değil zavallı aşık gibi bakıyorsun."

"Tamam da klibin konusu bu değil mi?"

"Sonunda evet. Ama bu sahnede ona sinir olman gerekiyor."

"Başlarda da bir şey olması gerekmez mi ?"

"Hayır, burada aşka dönüşen nefret var. Yavaş yavaş doğan bir aşk değil."
Jong Hyun yönetmenin neden bahsettiğini anlamıyordu. 'Aşka dünüşen nefret mi olurmuş ?! Bu adam çok dizi izliyor.'

Herkes yerlerine geçti. Şarkı tekrar başladı ve Juniel Jong Hyun a doğru yürüdü.

"Kestik!" Jong Hyun un sabrı taşıyordu.

"Bu sefer dediğin gibi bakıyordum."

"Hayır, nefret eder gibi bakıyordun."

Ve Jong Hyun sabrının sınırına geldi.
"Sen de benden bunu istedin!"

"Ben ona düşman gibi bak demedim. Sadece sevmiyorsun, anlaşamıyorsun. Neyse biraz ara verelim. Sende dediklerimi düşün biraz."

Jong Hyun Yong Hwa nın yanına gitti.
"Bu adamı nereden buldunuz? Söyledikleri birbiriyle çelişiyor."

"O ünlü bir yönetmen Jong. Biraz daha sabret."

"Ne sabretmesi ? Resmen benimle alay ediyor. 'Ondan hoşlanmıyorsun.', 'Nefret dolu bakma!', 'Ona aşık olacaksın ama şimdi tek bir huyunu bile sevmiyorsun.' Bas baya saçmalıyor. Böyle bir şey mümkün değil."

Yong Hwa nın gözünde muzip bir ifade belirdi.
"Aslında mümkün gibi. Oynarken şu türk kızı düşün yeter."

"Alay etme hyung! Zaten sinirliyim."

"Ben ciddiyim." Jong Hyun Yong Hwa ya dik dik baktı.


"Mola bitti!" Sesi duyan Jong Hyun Yong Hwa yı görmezden geldi ve kameraların karşısına geçti. 
Juniel yine Jong Hyun a doğru yürüdü. Jong Hyun kısa bir an yönetmeni gördü. Yüzünde yine o memnuniyetsiz ifade vardı. 'Olamaz! Bu sahneyi yine çekmek istemiyorum.' Yong Hwa nın söyledikleri geldi aklına. 'Türk kızı düşün yeter.'

Haklıydı. Jong Hyun un Yıldızı çok sevdiği söylenemezdi. 'Belki de işe yarar.'
Jong Hyun gözlerini kapattı ve Yıldızı düşündü. Gözlerini tekrar açtığında ona doğru gelen Juniel değil Yıldızdı.
Ters ters Jonh Hyun a baktı ve saçlarını savurarak yanından geçti. Jong Hyun onun arkasından baktı ve sahne bitti.
Yönetmenin alkışı kendini sahneye kaptırmış Jong Hyun u tekrar gerçek dünyaya getirmişti. Yıldız yine Juniel olmuştu.

Yönetmen Jong Hyunun yanına geldi.
"Şimdilik bu kadar. Siz gidebilirsiniz."

"Ne?" Jong Hyun sahneyi tekrar çekmek istiyordu. "Emin misiniz? Bence bu seferki de çok nefret doluydu."

"Hayır, harika oldu. Nefret değil çocuksu bir sinirle bakıyordun."

"Pekala. Yönetmen öyle diyorsa..." Eğilerek selam verdi ve Yong Hwa nın yanına gitti.
Yaptığı şey çok saçmaydı. 'Yönetmen işin bitti diyor. Neden kendi başıma bela açmaya çalışıyorum ?! ' 

Düşüncelerini bir kenara itti ve Yong Hwa ya selam verip yanındaki sandalyeye oturdu.
Yong Hwa telefon ile oynuyordu. Jong Hyun etrafına bakındı. Makyajını silmesi gereken kızın başka bir işi var gibi görünüyordu.  Bu sırada e-maillerimi kontrol edebilirdi.

Elini oturduğu sandalyenin kolundan sarkan ceketin cebine soktu. Telefonu olması gereken yerde değildi. 
"Hyung, telefonumu gördün mü?"

Yong Hwa bir süredir elinde olan telefonu havaya kaldırıp salladı.
"Evet, şu an onu kurcalıyorum."

Jong Hyun hemen bir hamle yaptı ve telefonu almaya çalıştı. Ne yazıkki başarısız olmuştu. 
"Başkalarının telefonu kurcalamak iyi bir şey değil!"

"Bunu sen mi söylüyorsun?"

Jong Hyun yaptığı hatanın farkına varıp bir an duraksadı.
"O farklı bu farklı. Ben onun cebinden almadım telefonu."

"Mesaj geldi bende baktım. Türk kızdan geldiğini bilseydim..."

"Ne ?!" Yıldız Jong Hyun a mesaj mı atmıştı? Neden? Hani onu bir daha görmeyecekti? Mesaj ne ile ilgili olabilirdi ?
Jong Hyun soruların cevabını bilmiyordu. Mesajı okuyunca tüm soruları yanıtlanacaktı. Biri hariç... 'Ona olan hislerim çocuksu bir sinir mi sadece?"

Starry Night (Bölüm 14 - 'Süpriz')

Yıldız ve Mika sıkıcı pazar günlerine devam ediyorlardı. Yıldız çizimlerinin başına geçmişti. Mika da bir dram film açmış ağlıyordu.

Çizime devam eden Yıldız bir süre durdu ve kaleminin arkasındaki sevimli kediciğe bakarken gözleri daldı. Aynı düşünceler durup durup ele geçiriyordu beynini.
'Her şey bitti, Telefonuma kavuştum', 'Artık o sinir bozucu Jong ile görüşmek zorunda değilim', 'Sadece bana kötü davranan Jong Hyun'..

Düşüncelerinin arasında masada duran telefonu takıldı gözüne. Buruk bir gülümseme ile eline aldı telefonu ve siyah ekrana bakarken telefon çalmaya başladı. Korkmuştu. Hemen telefonu açtı.
"Alo"

"Alo, kızım. Nasılsın ? Çok özledik seni."
Annesinin sesini duymak... yada Türkçe konuşan herhangi birini duymak Yıldızı bir an olsun evinde hissettirmişti. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes alarak o hissi sonuna kadar yaşadı. Farkında olmadan bir damla gözyaşı düştü boş kağıda.

"Bende sizi çok özledim annem."

Annesi yanıt vermeden Yıldızın küçük erkek kardeşi telefonu elinden aldı.
"Abla ne zaman geri dönüyorsun ?" Kardeşi Emre için Yıldız çok değerliydi. Normal bir kardeşin sevebileceğinden daha fazla severdi onu. Hatta idolüydü. Yıldızın koreye gitmesine en çok üzülen de oydu.

"Emin değilim. Ne zaman dönmemi isterdin ?"

"Hemen yarın !"

"Burada işlerim var daha. En azından hayalimi tamamlayıp bir seri bitirmeliyim."

Mikada bu sohbete dahil oldu. "Ailenle mi konuşuyorsun ?"
Yıldız evet anlamında kafasını salladı.

Telefondan Mikanın sesini duyan Emre ablasının söylediklerini unuttu.
"O kim abla? Arkadaşın mı ? Kaç yaşında ? Güzel mi ? türkçe biliyor mu ?"

Yıldız gülümsedi. Ne de olsa o da bir erkek.
"Birbirimizden nefret ediyoruz. Çok yaşlı ve çirkin." Neyseki Mika söylediklerinin tek kelimesini dahi anlamıyordu.

"Yani türkçe bilmiyor. Böyle konuştuğuna göre."

"Evet, Türkçe bilmiyor. Senden büyük ve sana bakmayacak kadar güzel. O yüzden umudu kes ve ablana olan özlem kısmına geri dön !"

"Hadi ama abla. Asyalı kızlar çok sevimli oluyor. Belki bir ihtimal... Ah! Anne neden vuruyorsun ya ?!" Yıldız onun yapamadığını annesi yaptığı için minnettardı.

"Bence aşkını burda bitir Emre. Yoksa annem seni bitirecek."

"Biraz dayakla aşkımdan vazgeçmem ben." Yıldız telefondan annesinin sesini duyabiliyordu.

"Sen biraz daha konuş! Bak bakalım nelerden vazgeçmek zorunda kalıyorsun. Çocuklarımı çekiklere vermem ben !" Annesi Yıldızı da kastetmişti. Hatta özellikle onun için söylemişti.

Yıldız gülümsedi.
"Mesaj yerine ulaştı annem. Neyse Emre benim işe dönmem gerek. Boş bir vaktimde ararım seni."

"Tamam, çok bekletme ama. He birde abla. Mete abi seni aradı mı ?"

"Yo, Mete niye beni arasın ki ?"

"Hiç öylesine. Neyse kapatıyorum. Görüşürüz." Yıldız telefonu kağıtların üzerine koydu.

"Mete ?" Bunu farkında olmadan sesli söylemişti.

Mikanın ilgisini çekti.
"Mete ne demek ?"

Yıldız gülümsedi.
"Bir isim."

"Peki soruyu değiştiriyorum. Mete kim ? Kız, Erkek?"

"Çok meraklısın. Farkındasın değil mi ?"

Mika da gülümsedi.
"Eh biraz.Çok sıkılıyorum. Hadi bana ilginç bir şeyler anlat. Mesela hiç unutamadığın, seni aldatan eski sevgilin Mete den bahset."
Yıldız Mikanın hikayesini hayranlıkla dinledi.

"Öyle bir şey yok. O abim gibi biri. Aynı mahallede büyüdük. Küçükken erkek oyunları oynar, yaramazlık yapardım. O ve birkaç kişi ile takılıp zillere basıp kaçardık."

"Neden senin böyle olduğuna hiç şaşırmadım ?"

"Bu iltifata benzemiyor."

"Değil de o yüzden. Neyse devam et."

"Neyse. O hepimizin abisi gibiydi. Başımız belaya girince bizi korur, hatta suçu üstlenirdi. Zamanla hepsi başka yere taşındı. Mete de eğitim için Amerikaya gitti. Ondan sonra da Fransaya geçti diye duymuştum. Böylelikle bizim bağ da kopmuş oldu.
Şu Emre... nerden çıkardıysa onu. Acaba Türkiyeye falan mı döndü ?"

"Olabilir. Belki sana aşıktı ve sonunda geri döndü. Ama sen orada değildin ve..."

"Mika, sakin ol. Fazla dizi izliyorsun."

"Ama oradaki olaylara çok benziyor. Sen aşkı fark edemeyen aptal... yani saf kız, o da uzaktan seni izleyen yakışıklı..." Mika ellerini göğüsüne koydu ve iç çekti. Yıldız onun gözlerindeki kalpleri görebiliyordu. "..Bu arada Mete yakışıklı değil mi ?"

"Bilmem..."

"Bilmem ?! Sen gerçekten abin olarak görüyordun galiba."

"Evet, az önce de söylediğim gibi."

Mika hayal kırıklığına uğramıştı. Dik dik Yıldıza baktı.
"Hiç eğlenceli değilsin. Birlikte büyümüş bile olsan bir erkek yakışıklıysa abi olarak göremezsin. Demekki çirkindi."

"Yoo aslında düşündüm de seveni çoktu. Çok kız gelip benden numarasını istemişti. Hatta onunla birebir tanıştırmamı isteyenler vardı."

Mika bir süre şaşkın şaşkın Yıldıza baktı.
"Demekki sadece Jong Hyuna böyle davranmıyormuşsun. Yıldızcım, seni çocukluğundan beri koruyan bir erkekten bahsediyoruz. Hemde yakışıklı. Bir kez olsun abin dışında düşündün mü ? Belliki o düşünmüş."

Yıldız Mikanın söylediklerini biraz düşündü. Sonra güldü. Bu imkansızdı. Mete birçok defa Yıldıza onu kardeşi olarak gördüğünü söylemişti. Hatta erkek kardeşi gibi. Mete hep abi olmak istemiş ama kardeşi olmamıştı. O da mahalledeki çocuklar abilik yapmıştı. Yıldız sa bunlardan biriydi sadece. Mika ise Metenin bir 'ikinci karakter' olduğunu idda ediyordu.

Yıldız yine güldü.
"Hayır, O da beni küçük kardeşi dışında biri olarak görmedi. Hatta erkek kardeşi. Hem onu bir çok defa farklı kızlarla gördüm. Hatta gelip kızları bana şikayet ediyor yada övüyordu. Bir ara bana da kız arkadaş ayarlayacak diye korkmuştum. Arada kız olduğumu unutuyordu sanki. Tabi bunda benim erkek gibi giyinmemin de katkısı olabilir."

"Sanırım sen haklısın. Erkek kardeş demese bir umut vardı ama."
Yıldız yine güdü.
Mikaya çocukluğundan bahsetmek bozulan moralini düzeltmişti. O gülümserken telefona bir mesaj geldi. Tanımadığı bir numara.

"Yıldız, uzun zaman oldu değil mi ? Süpriz!! Ben koreye geldim.
-Mete-"

Bölüm 15

8 Mart 2014 Cumartesi

Starry Night (Bölüm 13 - Görüşmek İçin Sebep Kalmadı)

Yıldız iyi vakit geçiriyordu. Her ne kadar eskisi gibi takip etmese de sevdiği bir ünlü ile kahve içmek onun için bile mucizeviydi. 'Sonunda şu çarpışmanın yararını görebildik' diye düşündü.

Kahvesinden bir yudum aldı ve Mika ile gülüşen Jong Hyun a baktı.
Jong Hyunun Mikaya karşı iyi davranması Yıldız sinirlendirmişti.
Jong Huyun un kişiliğini kötü sanmıştı. Kameralar kapalıyken herkese kötü davranan biri. Bu yüzden Yıldıza da öyle davranıyordu. Ama Mika ile sohbetine bakınca öyle olmadığını anladı. 'Peki neden bu çocuk bana karşı odun gibi davranıyor?'

Yıldız iki elini kahve fincanına sarmış ısınmaya çalışırken düşüncelere dalmıştı. Onu dünyaya geri getiren Yong Hwa'nın güzel sesi oldu.
"Bizim artık kalkmamız gerek. Güzel kızlarla geçirilen boş vaktin sonu." Ses tonunda alaycı bir üzüntü vardı.

Yong Hwa ve Jong Hyun ayağa kalkıp kızlarla el sıkıştılar. Cafeden çıkacaklarken Jong Hyun geri dündü. Arka cebinden telefonu çıkartıp Yıldıza uzattı.
"Az kalsın bunu unutuyordum."

Yıldız unutmuştu bile. Nasıl oldu da buraya gelme amacını unutabilmişti ? Telefonunu aldı ve beklenti dolu bakışlarını Jong Hyun a dikti.
"Ne oldu ? Telefonunu geri verdim ya. Başka bir şey mi vardı yoksa?"

"Özrü unuttun."

"Özür ?"

"Evet, özür. Telefonumu kurcaladığın için. Şifreli olmasına rağmen."

"Ben olsam ona şifre demek konusunda ısrar etmezdim. Dediğim gibi çok kolay."

Mika bu fırsatı kaçıramazdı. Hemen lafa girdi.
"Daha önce söyledim ama.."

"Sen kapa çeneni!..." Mikayı susturduktan sonra Jong Hyun a geri döndü.

"Basit olması önemli değil. Eğer şifre varsa kurcalanması istenmiyor demektir."

"Sorry. Oldu mu ? Yinede iyiki bakmışım. Yoksa hala beni sevmediğini düşünecektim."

"Seni sevmek ? Bunu da nerden çıkarttın ?"

"Telefonunda bir resmim vardı. A gentleman's dignity den."

Yıldız şaşkındı. Kısa bir süre resmi düşündü.
"Vay, sendeki ego gerçekten inanılmaz. Öyle bir resim olduğu doğru. Ama seninde orda olduğunu yeni farkettim."

Jong Hyun bozulmuştu ama çaktırmadı.
"Pekala öyle diyorsan..." Cümlesini bitirmeden onu kapıda bekleyen Yong Hwa nın yanına gitti.

Yıldız Jong Hyun un gidişini izledi. Ardından imalı gözlerle ona bakan Mikaya döndü.
"Ne oldu ?"

"Hiiiç."

"Onlar 'Hiiiç' bakışına benzemiyor ama."

"Yong Hwa ya gülümsemeni düşünüyordum. Hani şu Heloween kabakları gibi görünmene sebep olan gülüş."

"Hiçte bile !"

"Hadi bana doğruyu söyle. Yanakların bile kızardı."

Yıldız hemen ellerini yanaklarına götürdü.
"Hava soğuk. O yüzden. Alışık değilim. Türkiye çook sıcak bir ülke ve ben..."

"Git bunu başkasına anlat. Ülkelerin iklimlerini bilmeyecek kadar cahil değilim."

Yıldız bu tartışmayı kazanamayacağının farkındaydı. Bu yüzden vazgeçip biran önce konuyu değiştirmeye çalıştı. Ne desem.. Ne desem..
"Türkiye hakkında başka ne biliyorsun ?"

"Güzel deneme. Senin gibi bir kızı kaybetmeleri dışında pek bir şey bilmiyorum."

Yıldız sırıttı. Sonra görünüşünün farkına vardı ve eski haline döndü. 'Olamaz! Git gide Mikaya benzemeye başladım.'
***

"Hyung, neden onlardan bize katılmalarını rica ettin ?!"

Yong Hwa Jong Hyuna baktı ve gülümsedi.
"Eğlenceli olacağını düşündüm. Dediğim gibi güzel kızlar ve senin ile baş başa kalmak arasında bir tercihti bu."

"Baş başa kalmayı tercih ederdim."

Yong Hwa bu cevabı beklemiyordu. Aniden şaşkınlıktan kocaman açılmış gözlerini Jong Hyun a dikti.
"Ne?!"

Jong Hyun Yong Hwa nın ona baktığını fark edince yanlış anladığını düşündü.
"Yani sen ve ben... baş başa olmak beni mutlu ederdi demiyorum. Seninle zaman geçirmek kötü de demiyorum. Ah! Sadece o kızla zaman geçirmek kötüydü."

Yong Hwa tekrar güldü.
"Oysaki ben ondan hoşlandığını düşünmüştüm."

Jong Hyun kendini savunmaya gereği duydu. O cadıdan hoşlanmak ha ? Bu imkansızdı. Jong Hyun Yıldızdan, Yıldız da Jong Hyundan hoşlanmıyordu. Tamam, Belki Yıldız Jong Hyunu beğeniyordu. Çünkü herkes onu beğenir.
"Nerden çıktı bu ?! Yok öyle birşey! İmkansız! Asla !"

"Ne bileyim onun yanında biraz farklı davranıyorsun. Sen her halukarda kızlara iyi davranırsın. Ama onun yanında kavga eden genç kızlar gibisin."

Jong Hyun aniden durup Yong Hwa ya döndü. "Genç kız ?!"

"Kavga eden genç kız."

"Pekala kavga eden genç kız. Öyleyim demiyorum ama öyle olsam bile 'kavga eden' biri gibi davranmamdan ondan hoşlandığım sonucuna mı vardın ?"

"Genç kız. Evet"

"Hyung! Lütfen şunu tekrarlayıp durma. Genç kız gibi davranmıyorum ve ondan hoşlanmıyorum."

Yong Hwa tek kaşını kaldırdı. "Göreceğiz."

Jong Hyun cevaplamak için azını açtı ama sonradan vazgeçip derin bir nefes verdi.
Ne derse desin Yong Hwa nın düşüncesi değişmeyecekti. Zaten ona bir şey kanıtlamasına da gerek yoktu. Yıldız bir daha görmeyecekti.

Bir kaza yüzünden tanışmışlardı. Kötü bir yemek, tuhaf bir tesadüfle devam etmişti. Ve az önce telefonu geri vermesi ile de son bulmuştu.
Bir daha anca konserde görürdü onu. Tabi eğer binlerce kişinin arasından onu ayırd edebilirse. Bu imkansız gibi bir şeydi. Zaten bir süre sonra yüzünü de adını da unuturdu. Yabancı bir yüz, yabancı bir isim..
Sahi adı nasıl telaffuz ediliyordu onun ? Yırdız ?

7 Mart 2014 Cuma

Starry Night (Bölüm 12 - 'İnanmıyorum Yong-Hwa da Burada')

Yıldız bundan bir hafta öncesini hatırladı. Gecenin bir yarısı terasta oturmuştu ve yine hayatından şikayet ediyordu.
Çoğu zaman cümleler kafasının içinde olsa da ara sıra sesli söyledikleri de oluyordu.
"Monoton bir hayatım var."
"Buraya gelmekle doğru şeyi mi yaptım ?"

Düşünmekten ve kendi kendine konuşmaktan yorulmuştu. Esnedi ve gerindi. Son bir kez gökyüzüne bakıp manzaranın tadını çıkarttı. Eve geri dönecekti ama o sırada bir yıldız kaydı.
Yıldız gülümseyip gözlerini kapadı. 'Daha eğlenceli bir hayat isterdim. Biraz daha kore dizilerine benzeyen.'

Şu anda ise telefonunun şifresini çözmüş Jong Hyun onu arıyordu. Ünlü ve yakışıklı biri. Yıldız ise fakir ve sıradan...
Bu dileğinin gerçekleşme şekli miydi? Yıldız kendisine cevap verir gibi hayır anlamında kafasını salladı. 'Bunun dizilerdeki gibi bitme ihtimali yok. Hem eğlenceli bile değil.'

Yavaşça telefona uzandı ve cevapladı.
"Alo ?" Tahmin ettiği gibi arayan Jong Hyun'du

"Sonunda. Bir an hiç açmayacaksın sandım."

"Sen..Sen nasıl benim telefonumdan arayabilirsin? Şifre..."

Jong Hyun güldü.
"Şifre ? Sen ona şifre mi diyorsun ? Çözmek beş dakika bile sürmedi."

"Sen! Nasıl böyle bir şey yaparsın !?"

"Ne? Abartma. Telefonunda çok gizli şeyler yok zaten. Not kısmı dışında... Oraya bakmayı unuttum." Jong Hyun yine güldü.

Yıldız hayatı boyunca bu kadar sinirlendiğini hatırlamıyordu.
"Ne hakla telefonumu kurcalarsın !!"

"Gerçekten bunu mu tartışacağız ? Telefonunu vermek için aramıştım. İstemiyorsan..."

"Tabiki istiyorum!"

"Tamam o zaman. Sakin ol ve geçen yemek yediğimiz restoranın arka sokağındaki cafeye gel..." Jong Hyun saatine baktı. "Yaklaşık bir saat vaktim var sadece."
Yıldı bir yanıt vermeden telefonu kapattı. Çok sinirliydi. Mikaya döndü. Konuşmak için azını açtı ama sonra vazgeçip sadece telefonunu geri verdi.

Mika olayları tek taraflı dinlemişti. Merak içerisindeydi ama soru sormaya da korkuyordu.
Yıldız genelde iyi ve sakin bir kızdı. Ama sinirliyken kime patlayacağı belli olmazdı.
En son dışardan yemek söyledikleri zamanı hatırladı. Zavallı çocuk.. Ne olduğunu bile anlamamıştı.

"Jong Hyun telefonu vermek için beni çağırıyor. Gelmek ister misin ? Yalnız gidemeyecek kadar sinirliyim."

"NE?.." Mika kısa bir an ses tonunu ayarlamak için durdu. Çok heyecanlı görünmemeliydi. "Şey.. yani sen nasıl istersen." Mika sakin görünmeye çalışsa da gözlerinden okunuyordu her şey. Yıldız da farkındaydı tabi.

"Ne duruyorsun? Eve gidip deli gibi süslenmek istediğinin farkındayım. Acele etsen iyi olur. Bir saat boş vakti varmış." Yıldız cümlesini bitirir bitirmez Mika kayboldu.

On dakika sonra geri dönmüştü.
"Hadi gidelim." Yıldız saate baktı.
"Vay, gözlerim yaşardı.Madem bu kadar çabuk hazırlanabiliyorsun, neden beni saatlerce bekletiyordun ?"
"Saatlerce ? Abartma. Sadece elli dakika kaldı. Daha oraya gideceğiz.
"Tamam, çıkalım..." Yıldız önden gidiyordu. Mikaya döndü. "Ama tek kelime dahi saçma bir söz çıkarsa azında, onun son sözün olması için elimden geleni ardıma koymam."
Mika yutkundu ve evet anlamında kafasını salladı. Korkmuştu. Yıldız blöf yapıyor gibi görünmüyordu.

***


Jong Hyunun söylediği yeri bulmak çok zor olmamıştı.
Yıldız ve Mika kol kola cafeye girdiler. Jong Hyun görür görmez Yıldızı tanıdı ama Yıldızın onu tanıması için daha dikkatli bakması gerekti. Çünkü yine gizlenmişti. Gözlükler ve şapka ile.

Jong Hyun yalnız değildi. 'Yanındaki kim acaba ?' diye düşündü Yıldız
Cevabı kolunu morartacak gibi sıkan Mika'dan aldı.
"İnanmıyorum. Yong Hwa da burada."

"Yong Hwa ?" Yıldız şaşırmıştı. Mikanın sadece ensesini görebildiği Yong Hwa yı nasıl tanıdığını bile sorgulamadı. Çünkü Yong Hwa Yıldızın tanıdığı tek gurup üyesiydi. Hatta onu severdi.
Yıldız etrafına bir bakındı. Cafede onlardan başka sadece çalışan bir garson vardı. Neden burayı seçtiği belliydi.

Masaya yaklaştıkça Yıldız kolunu kaybetme tehlikesi ile yüz yüze gelmişti. Sonunda dayanamayıp kolunu Mikadan kurtardı.
Yong Hwa ya gülümseyen yüzü ile selam verdikten sonra Jong Hyun a döndü. Yüz ifadesi saniyeler içinde değişmişti. Elini avuç içi yukarıya bakacak şekilde Jong Hyun a uzattı.
"Telefonum! Lütfen." Jong Hyun sırıttı.

"Çok acelecisin. Daha arkadaşınla tanışmadık."

Olanları büyük bir heyecanla izleyen Mika, Jong Hyun sözünü bitirir bitirmez yüksek sesle kendini tanıttı.
"BEN MİKA." Sesini kontrol etmek için bir saniye bekledi ve devam etti. "Sizin hayranınızım." Yıldız Mikayı dürttü ve kısa bir süre dik dik gözlerine baktıktan sonra tekrar Jong Hyun a döndü.

"Tanıştığınıza göre artık telefonumu alabilirim herhalde." Jong Hyun Yıldızın kabul etmeyeceğini bildiği bir soru sordu.

"Biraz oturup kahve içecek vaktimiz var. Yani eğer istersen.."

"Hayır, teşekkürler."

Yong Hwa bu nefret dolu diyaloğu bölüp kibarca bir teklifte bulundu.
"Bize katılmanız iyi olurdu. Boş vaktimiz var ama birşeyler yapmak için çok geç. Bu vakti başbaşa bir erkekle değil sizin gibi iki güzel bayanla geçirmek beni mutlu ederdi."

Yıldız Mikanın diğer üyeleri gördüğünde güldüğü gibi şapşal şapşal sırıttı bir an için. Sonra aniden eski haline döndü.
"Pekala, siz sorun yok diyorsanız.."

Jong Hyun sinirlenmişti. Bana böyle kaba davranırken Yong Hwa hyung'un karşısında eridi! Yıldızın kişiliğini agresif sanmıştı.
Herkese kaba davrandığı için Jong Hyun a da aynı şekilde yaklaşıyordu. Ama az önce öyle olmadığını öğrendi.
'Peki bu kız neden bana karşı nefret dolu ?'

6 Mart 2014 Perşembe

Starry Night (Bölüm 11 - Arkadaşlar Sır Saklamaz)

Yıldız ve Mika sıradan bir pazar günü geçiriyorlardı. Her şeye rağmen.

Yıldız evinde oturmuş çizim yapıyordu. Mika ise kendi bilgisayarı olmasına rağmen Yıldızın bilgisayarını kullanıp sevdiği gruplar hakkında haberler okuyordu.
Ara sıra dönüp beğendiği bir iki şeyi anlatıyordu Yıldıza.

Bunlar artık Yıldızın ilgi alanına girmiyordu. Ayrıca çalışması da gerekiyordu ama yinede sorun etmiyordu.
Mikanın okuduğu şeyler bir çok defa Yıldıza ilham vermişti. Zaten sessiz sessiz çizim yapmak bir süre sonra Yıldız için bile sıkıcı olmaya başlıyordu.

Mika dili farketmeksizin bir sürü sitede dolaşıyor, yazanları anlamasa da en azından resimlere bakıyordu. Yeni bir site açtı ve şöyle bir göz gezdirdikten sonra Yıldıza döndü.
"Ne zaman mola veriyorsun ?"

Yıldız saatine baktı.
"İki dakika sonra. Neden sordun ?"

"Şey burada bir röportaj var da. Sanırım türkçe. İstersen okuyabilirsin diyecektim."

"Yani benim için çeviri yapabilirsin." diye düzeltti Yıldız.

Mika sırıttı.
"Pekala madem bu kadar çok ısrar ediyorsun."

Yıldız oturduğu yerden kalkıp Mikanın yanına gitti.
"Ne röportajıymış bu ? Hangi site?" Ekrana bakınca tekrar yerine döndü.

"Ne oldu şimdi?"

"Benden Jong Hyung röportajı çevirmemi istediğinin farkında mısın ?"

"Jong Hyun. Evet, farkındayım. Ne o yoksa gerçekten mi nefret ediyorsun ?"

"Neyse ne işte! Önemli olan benim nefret edip etmemem değil. İki gün önce kıskançlıktan ölüyordun. Bu tip yüzünden aramız açılıyordu. Telefonum hala onda ve uzun süre geri alamayacakmışım gibi bir his var içimde. Kesin intikam alıyor ! Sende tutmuş bunun röportajını oku diyorsun. Bu biraz fazla değil mi ?"

"Evet, biraz kıskanmış olabilirim ama aramız falan açılmıyordu. Sadece seni öyle görünce şaşırdım. Ayrıca Jong Hyun ile yemek yedin diye değildi o da.
Ben sana her şeyimi anlatırken böylesine büyük bir olayı benden gizledin. Bunu ilk bana anlatmalı, mutluysan birlikte çığlık atmalıydık.
Buradaki kötü arkadaş ben değilim. Röportaja gelince.. ister oku ister okuma. Zaten eski bir şey. Kesin okumuşumdur.
Ben sadece senin Jong Hyun u biraz tanımanı istedim. Telefon için bile olsa tekrar karşılaşma ihtimaliniz var. En azından tanımadan nefret etme."

Yıldızın ağzı açık kalmıştı. Daha önce olaylara Mika nın gözünden bakmamıştı. Mika haklıydı. Ondan büyük bir olay gizlediği için kırılmıştı.

Yıldız kendinden nefret etti. Mika onun için röportaj bakarken Yıldız onun sadece kıskançlık yaptığını düşünmüştü. Mika nın Jong Hyun u değil de arkadaşını kıskanmış olma ihtimalini atlamıştı.
Hızla yerinden kalktı ve Mikaya sarıldı. Biraz fazla sert sarılmıştı. Birlikte yere yığıldılar.
"Üzgünüm. Çok üzgünüm."

"Beni öldüreceğin için mi ? Kalk üstümden. Göründüğünden ağırsın."

"Hayır, ben..."

"Biliyorum. Şimdi tercih senin. Uzun bir konuşma yapmak yerine bunu da okuyabilirsin."

"Pekala okuyacağım. Hiç duygusallaşamam."
İkisi de mutluydu. Yanlış anlaşılmalar çözülmüştü.

Yıldız röportajı okudu ve Mika için çevirdi. Neredeyse her çevirdiği cümlede gülüyordu.
"Aynı kişiden bahsettiğimize emin miyiz ? Adaş falan olmasınlar."

"Niye ki? Aynı kişi işte."

"O gördüğüm tipin bu kadar romantik ve güzel konuşması imkansız. Buradan bakınca gayet iyi biri gibi görünüyor ama on dakikadan fazla konuşmaya gerek yok gerçeği anlamak için. Sadece yakışıklı o kadar."

"Ne güzel işte. Herkes böyle yakışıklı bir ile noel geçirmek ister. Nasıl oluyor da senin onun odun olduğunu düşündüğünü anlamıyorum."

"Kalsın. Bizim ülkede noel kutlanmaz. Zaten kutlasam da kafamda başka bir karakter olurdu.
Bu arada ne oldu sana ? Azıcık ta olsa Jong Hyun u kıskandığını sanıyordum. Vaz mı geçtin?"

"Evet, vazgeçtim. Al senin olsun Jong Hyun. Sizin iş olduktan sonra bana Min Hyuk u ayarla yeter."

Yıldız Mika'nın kafasına vurdu.
"Ne işi ? Ne ayarlaması ? Iığğ! Düşüncesi bile korkunç. 'Seni seviyorum. Sende beni seviyorsundur. Dünyadaki bütün kızlar bana tapıyor zaten...' Gerçekten çok kötü."

"Ooo...Yani ilk itirafı Jong Hyundan almayı planlıyorsun." Mika cümlesini bitirir bitirmez evden kaçtı. Yıldızın tekrar vurmayacağından emin olana kadar kapının arkasında bekledi.

Telefon çalana kadar Yıldız Mika nın kapıda beklediğini farketmemişti.
Mika içeri girip telefonu Yıldıza uzattı.

"Neden bana veriyorsun ? Kim arıyor ?"

"Sen arıyorsun."

"Ne ?" Yıldız şüpheli gözlerle telefona baktı. Onun araması imkansızdı. 'Telefonumda şifre var. O bulmuş olamaz... Değil mi?'


5 Mart 2014 Çarşamba

Speed That's My Fault (슬픈약속)

Uzun süredir sizi ağlatmıyordum değil mi ? Hadi biraz ağlayalım.
Speed adlı çok çok tanınmayan bir gurubun yaklaşık yarım saat süren iki kliplik kısa filmini anlatacağım.
Zaman 1980. Kore de buradaki gibi şeyler yaşanmış o zamanlar. Sanırım kendi içlerinde olan birşey. Maalesef her ülke zaman zaman yaşıyor böyle acı dönemler.
Kardeş ülkemiz de bizimle aynı zamanlarda yaşamış işte.
Karakterler o zamnalarda yaşayan bir genç kız, onun sevdiği çocuk, ağabeyi ve abisinin sevdiği kız.
Kızın sevdiği çocuk ve abi birbirlerini pek te sevmiyorlar. Karşı guruptalar galiba. Hatta güzel bir dövüş sahnesi bile var.
Neyse bir gün çocuk kızı otobüste görür ve 'çaktırmadan' takip eder. Kız yanlış zamanda yalnış yere gider ve askerlerden biri onu götürmeye kalkar...
Dövüşen erkekler sevimlidir. Özelliklede elmecık kemiğinde bir yara varsa ve sevdiği kızı korumak için dövüşüyorsa. Kızı kurtarır ve elinden tutup koşmaya başlar.
Sonra durumun farkına varılır ve utanılır.
Devamı için....


4 Mart 2014 Salı

Starry Night (Bölüm 10)

Yıldız Jong Hyun'u uzun süredir kovalıyordu. Ve sonunda Jong Hyun köşeye sıkışmıştı.
İkisi de nefes nefese kalmıştı.

"Pes et...artık... Gidecek... yerin.. kalmadı." Jong Hyun da bunun farkındaydı. Sonunda Yıldıza döndü ve birkaç saniyeliğine teslim olur gibi ellerini kaldırdı.

"Pekala sen kazandın." Yıldız bu kadar koşmaya alışık değildi. Yeniden konuşmak için beklemesi gerekti.

"Sen.. Neden kaçtın ?" Jong Hyun da çok yorulmuştu. Birden yere çöktü. Duvara yaslanıp ayaklarını uzattı.

"Bilmem."

"Bir insan neden kaçtığını bilmez mi ?!" Sonunda Yıldız da kendini yere bıraktı.

"Çok korkutucu görünüyordun. İçgüdüsel olarak kaçtım."

 Yıldız hiç bir şey söylemedi. Konuşacak hali yoktu. Sadece ters ters bakmakla yetindi.

Jong Hyun parmağını şıklattı ve Yıldızı işaret etti.
"Bak bundan bahsediyorum işte. Korkutucu bakıyorsun."

Yıldız son cümleyi duymamış gibi davrandı.
"Sadece cep telefonumu istiyorum."

"Yanımda değil."

"Ne zaman eve gidiyorsun ?"

"Niye ?" Olayı anlaması için bir an beklemesi gerekmişti. Yorgundu ve beyni çalışmayı yavaşlatmıştı. "Sakın bana bizimle birlikte geleceğini söyleme."

"Ya başka ne olabilir ? Tabii yorulmamı istemiyorsan telefonu kapıma kadar getirebilirsin."

"Yok daha neler ! Senin ayağına gelecek biri gibi mi görünüyorum ?!"

"Yoo ama ilk başta kötü bir insan gibi de görünmüyordun."

"Sen benim kötü biri mi olduğumu idda ediyorsun ?!"

"Yok canım. Benim gibi sıradan bir insan kos koca Jong Hyung a nasıl kötü diyebilir."

"Jong Hyung değil Jong Hyun."

"Neyse ne işte. Sanki sen benim adımı düzgün söyleyebilirsinde." Bu apaçık bir meydan okumaydı. Yıldız bir korelinin adını kolay kolay söyleyemeyeceğini biliyordu.

"Söylerim. Basit bir adın var." Jong Hyun zaman kazanmaya çalışıyordu. Neydi bu kızın adı ? 

"Hadi söyle."

"Iıı..." Sonunda hatırlamıştı. "Yıldıc." Yıldız kendini tutamadı ve kahkaha atmaya başladı.
Jong Hyun tekrar düşündü. Yüzünde düşünceli, şapşal ve çocuksu bir ifade vardı.
"Ne ? Yıldıc değil mi ?" Yıldız gülmeye devam ediyordu,

"Lütfen şunu söylemeyi kes. Nefes alamıyorum." Jong Hyun Yıldız ın neye güldüğünü anlamadı. Sadece gülmesi bitene kadar bekledi.

"Adım Yıldızz. Tabi korecede Z harfi yok. Pizza picca diyen bir milletsiniz."

"Senin korece telaffuzun da iyi sayılmaz."

"Hiç değilse ben korece biliyorum."

"Bende ingilizce biliyorum."

"Yıldız türkçe bir kelime ama."

"Eminim anlamı bile yoktur."

"Siz ve sizin şu tuhaf anlamlı isim olayınız... Benim de adımın bir anlamı var. Yıldız star demek." Jong Hyun Yıldıza küçümsercesine baktı.

"Senin gibi biri için fazlasıyla güzel bir isim." Bu kendince bir iltifat mıydı ?
Yıldız bunu da duymazdan gelmeye karar verdi ve ayağa kalktı.

"Madem telefonum sende değil burada beklememe gerek yok. Telefonumu ne zaman alabilirim ?"

"Bilmem. Arkadaşının numarasını ver. Zamanım olunca veririm." Yıldızın başka çaresi yoktu. Jong Hyun sıradan biri olsa sağlam bir yumruk atar telefonunu anında alırdı. Ama Jong Hyun çok ünlüydü ve Yıldızın gazetelerde ön sayfaya çıkmak gibi bir niyeti yoktu.
Yinede telefonun o sırada Jong Hyun da olduğunu bilseydi şansını denerdi.

3 Mart 2014 Pazartesi

Starry Night (Bölüm 9)

 Yüzüne telefon kapatılan Yıldız asla dile getiremeyeceği sözler geçirdi aklından. Sinirlendiğinde bir şeyleri kırmasına engel olan sahte gülümsemesini takındı ve her şeyi bilmesine rağmen Mikaya açıklama yaptı.

"Telefonu Jong Hyun alıp suratıma kapattı. Hala onu savunabilir misin bana ?" Yıldız gülümsemesine rağmen çok kötü bakıyordu. Hatta gülümsemesi daha korkutucu, psikopat bir hava katmıştı. Mika Yıldızın gözlerinden korkup yanıt vermeye çekindi. Yıldız yinede cevap bekliyordu.

"O pisliği bana savunabilir misin dedim !" Mika yutkundu.

"Şey... Sanırım hayır."

"Bende öyle düşünmüştüm." Telefonu yavaşça yere koyup ayağa kalktı.

"Nereye gidiyorsun ? Hasta değil miydin ?"

"Evet, öyleydim ama sanırım iyileştim. Dışarı çıkıp biraz temiz hava almalıyım. Geliyor musun ?"

"Tamam. Ama bekle eve gidip üzerimi değiştireyim."

***

Bir saat sonra büyük bir avm ye gelmişlerdi. Yıldız kısa süreliğine olanları unutmuş anın tadını çıkartıyordu. En son ne zaman bir avm ye geldim ? Uzun süre olmuştu. Uzun süredir evin ihtiyaçlarından başka bir şey almamıştı. Şimdi ise alışverişe ihtiyacı vardı. Jong Hyuna olan sinirinden çanta alarak kurtulacaktı. Hatta daha iyisi şık bir ayakkabı.

"Önce yemek mi yiyelim alışveriş mi yapalım ?" Yıldız tercihi Mikaya bırakacak kadar iyi hissediyordu kendini.

"Önce alışveriş yapalım. Para kalmazsa eve giderken ramyun yeriz."

"İyi fikir. İki türlü de yemeği ben ısmarlıyorum. Biraz eksik olsa da maaşımı yeni aldım." Yine Jong Hyun u hatırlamıştı. Maaşı onun yüzünden eksikti. Onu düşünmeyeceğim. Yüzünü dahi unutmak istiyorum.
Tam karşısındaki mağazada imza veren Jung Shin ve Jong Hyun u görünce bunun imkansız olduğunu anlamıştı.

"Bu olay tesadüfü geçti. Yaptığım bir şey için cezalandırılıyor olmalıyım." Mika anlamamıştı.

"Ne? Ne cezası ?"

"Karşıya bak." Mika gözlerine inanamadı.

"Bunlar..." Sonra yavru köpek bakışları ile Yıldıza döndü. "Çok şey istediğimi biliyorum ama lütfen."

"Evet Mika. Çok şey istiyorsun. Asla... Yada dur. İstediğin gibi olsun." Yıldız Mikaya hayır için kabul etmemişti bunu. Telefonunu geri istiyordu.

Mika Yıldızın koluna girdi ve sırada yerlerini aldılar. Çok fazla insan vardı. Uzun süre bekledikten sonra sıra Mika ve Yıldıza geldi.
Mika hemen Jung Shin in önüne geçti ve imza için adını söyledi. Yıldız sa Jong Hyun un önünde durdu.

"Adın ne ?"

"Yıldız." Jong Hyun kafasını kaldırınca gözleri kocaman açıldı. Yıldız Jong Hyun ile aynı hizaya gelmek için eğilip ellerini sert bir şekilde masaya vurdu ve devam etti. "Ve cep telefonumu geri istiyorum."

Jong Hyun menajerine dönüp tuvalete gitmesi gerektiğini söylediği gibi koşmaya başladı. Yıldız bir an ne olduğunu anlayamadı. Ama sonra Jong Hyun un peşine düştü. Niye kaçıyor bu çocuk?!

O sırada Mika imzasını almıştı. Jung Shin Mikaya yaklaşmasını işaret etti ve kısık sesle sordu.

"Neden arkadaşın Jong Hyun u kovalıyor ?" Mika da aynı ses tonu ile karşılık verdi.

"Neden arkadaşın Yıldızdan kaçıyor ?" Jung Shin güldü.

"Hiç bir fikrim yok."

Starry Night (Bölüm 8)

 Çekimlerini bitiren Min Hyuk eve dönünce birileri olup olmadığını kontrol etmek için boşluğa seslendi.
"Ben geldim." Herhangi bir yanıt yoktu. Jong Hyun evdeydi ama çoktan uyumuştu. Onun için yorucu bir gündü. Diğer insanlar gibi hafta sonları tatil yapamıyordu.

 Min Hyuk mutfaktan bir elma aldı ve bilgisayarın başına geçti. Bilgisayar açıktı. Jong Hyun sadece monitörü kapatıp yatmıştı. Ne büyük israf.

 Min Hyuk Jong Hyun un bıraktığı oyunu kapatıp genelde haberleri okuduğu bir iki site açtı yeni sekmelerde.

İlk açtığı sitede bir bağlantıya tıkladı ve Ft island'ın Satisfaction şarkısı çalmaya başladı.
Başta şarkının yeni açtığı siteden geldiğini sandı ama değildi. Ses monitör'ün arkasına atılmış telefondan geliyordu.

"Aa bu o kızın telefonu." Telefonu eline alınca Mika'nın resmini gördü ve sevimli olduğunu düşünüp sırıttı. Adını okuduğunda ise gülümsemesi silinip çekik gözleri kocaman açıldı. Ekranda * '강민혁's lady' yazıyordu.
Kısa bir duraksamadan sonra telefonun kapanabileceğini fark edip yanıtladı.

"Merhaba kimsiniz ?" Telefonu açar açmaz hızlıca sormuştu. 강민혁's lady i merak ediyordu.

"Merhaba, ben Yıldız. Elinizde tuttuğunuz telefonun sahibiyim. Siz kimsiniz ?"

"Ben Kang Min Hyuk."

Mika'nın telefon sesi çok yüksekti. Yıldız'ın karşısında oturmasına rağmen Mika konuşmaları çok rahat duyabiliyordu. Telefondakinin Min Hyuk olduğunu öğrenince şoka girdi.
Bunu fark eden Yıldız elini telefonun mikrofonuna koyup Mikaya ne olduğunu sordu.

" Ben..... ben dün sabah senin telefonunu kurcaladım ve kendimi Kang Min Hyuk's lady olarak kaydettim."

" Ne yaptın ?! Lütfen yalan olduğunu söyle. " Mika kafası hayır anlamında salladı. Yıldız elini alnına dayayıp derin bir nefes aldıktan sonra telefonda her şeyi duyan Min Hyuk a döndü.

"Telefonum size nasıl ulaştı bilmiyorum. Ama nerede olduğunuzu söylersiniz hemen gelip alabilirim."
Min Hyuk yanıt vermeden Jong Hyun telefonu kaptı. Satisfaction şarkısı onu uyandırmıştı.

"Merhaba, ben Jong Hyun. Kiminle görüşüyorum ?" Yıldız sakinliğini korumak için derin bir nefes daha aldı.

"Ben Yıldız. Telefonun sahibiyim. Sanırım dün telefonu restoranda unuttum. Eğer yerinizi söylerseniz..."

"Şu an meşgulüm. Sonra ara." Telefonu Yıldızın suratına kapatmıştı. "Bana bağırmak ha ? İntikam almadan telefonunu vermeyeceğim." Tuş kilidini kapatmak için telefona döndüğüne hala kapanmamış olan arayan bilgilerini gördü. Sonra dönüp Min Hyuk a baktı.

Min Hyuk bilmediğini anlatmak için ellerini iki yana kaldırdı.
Jong Hyun hem Min Hyuk ile nasıl alay edebileceğini hemde dün rehbere bakmasına rağmen böyle birşeyi nasıl görmediğini düşünüyordu. İsim korece karakterler ile yazıldığı için rehberde en alttaydı ve gözden kaçmıştı.
Jong Hyun kahkaha atmaya başlayınca Min Hyuk ta şaşkın şaşkın güldü.

"Hyung sanırım senin cadı ve benin leydim arkadaşmış."

"Sanırım öyle. Benim hayranım olduğunu biliyordum zaten. Bana bağırmalar , tanımıyormuş gibi davranmalar. Dikkat çekmek için rol yapıyormuş."

"Emin değilim hyung. Belkide bizden birine hayran ve senden gerçekten nefret ediyor.

"Aishhh! Bir kızın benden nefret etmesi mümkün mü Hyukaa ??"
Min Hyuk susmayı tercih etti. Jong Hyun u sever, abisi olarak görürdü. Ama bu narsistlik yapabileceği anlamına gelmiyordu.
'Belkide bu sefer sert kaya çarptın hyung' diye düşünüp sırıttı.

(* Kang Min Hyuk's lady/ Kang Min Hyuk'un leydisi)

2 Mart 2014 Pazar

Playful Kiss (Versiyonlar Versiyonlar...)

Bu diziyi bilmeyen yoktur herhalde. Kim Hyun Joong efendi sağolsun izletiyor diziyi. (Hayır ondan nefret etmiyorum. Sadece.. öyle işte.)
Buda verisyonu bol olanlardan. İlk olarak bir 1996 Japon versiyonu var. Sonra Tayvan versiyonu ve Anime. (Sıralamadan emin değilim) Son olarakta Koreliler yapmış.
Bu Japonlar da bakmış iyi gidiyor dizi. Birdaha çekmişler.
Bu sıralamadan bir haber insanlar da 'Japonlar korelilerden aldı bu sefer' modundalar.
Neyse işte benimle yaşıt bu seriyi seven bir arkadaş ile birlikte bende izledim yeteri kadar. (Kore, Yeni japon ve Tayvan versiyonlarını.)
Favorim Tayvan versiyonudur. (It start with a kiss) Aslında bunun iki sezonu var da çeviri yok. (Sonunda ingilizce izleyeceğim.)
Tayvan versiyonu çince. (Seviyorum bu dili) Erkek karakterin en iyi olduğu versiyon.
Diğerleri kadar odun değildi. Kızda sevimliydi. İtici bir hali yoktu. Ve favorim ikinci karakterler. Jiro Wang
Yakışıklı dimi ^-^ Ayrıca çok iyi oyuncu.

Japon verisyonu da iyi gibiydi. Yani erkek başrolü sevmesem de. (Furukawa Yuki)

(Adını aradığımda internetten bu tarz fotoğraflar buldum fazlasıyla. Kendini çekmeyi seviyor demekki.)
En 'odun' versiyonu buydu o karakterin. (Yani yinede tipi sevimli hiç değilse)
Zavllı Kin-chan... böyle birini yenilmek te kötü olmalı.

İzlememiş olsamda fazlasıyla bilgilendiğim anime versiyonu ise daha ayrıntılı. Yani hikaye o kore yada japon versiyonunun bittiği yerde bitmiyor. Orjinale sadık kalıp devam eden tek live action ise tayvan versiyonu.
Kısaca bu aslında it start with a kiss reklamı :D Diziyi sevseniz de sevmesiniz hangi versiyonu izlemiş olursanız olun yine de tayvan versiyonunu izleyin derim ^^