Geçenlerde çinle ilgili, bu konu ile tamamen alakasız bir şeyler araştırırken bir resme denk geldim ve ne olduğunu anlayayım derken sizin için biraz bilgi edinip paylaşmaya karar verdim.
Bu ayak bağlama olayı Genç kızların ayaklarını büyümesini önlemek için ayaklarının sıkıca bağlandığı acı verici bir görenekmiş.
Başlarda sadece belirli seviyedeki insanlar yaparken zamanla aşşağı seviyelere kadar düşmüş bu gelenek.
Varlıklı ailelerden gelip te çalışmak zorunda olmayan bayanlar yaparmış. Bir süre sonra da Çinde güzellik sembolü olarak kabul edilmiş. (İğ renç !)
1664 te Mançu hanedanlığının ikinci imparatoru Kangxi bunu yasaklamaya çalışmış ama başarısız olmuş.
19.yüzyılda hükumet değişmesine rağmen gelenek . Değişen sosyal şartlar ve anti-ayakbağlama kapmanyaları sonucu anca 20.yüzyılın başlarında ölmeye başlamış.
Bu yüzden çoğu çocuk hayat boyu engelli kaldı ve hala bazı yaşlı kadınların ayakları öyleymiş.
Ayak bağlamanın tarihi ile ilgili bir çok teori varmış.
Bunlardan biri de; Shang Hanedanı döneminde, Çarpık ayaklı (Bir hastalık) olduğunu söyleyen cariye Daji imparatordan ayak bağlamayı bütün kızlar için zorunlu hale getirmesini istemiş. Böylece kendi ayakları zarif güzellik olarak sayılacakmış. (Bak sen şuna. Hep zaten kadınlar yönetiyor bu imparatorları)
Daha başka hikayeler de var ama hepsini çevirmeye ne vaktim ne de sizin ilginizi çekeceğine inancım var.
Kısaca anlatmaya devam edeyim. İşin iğrenç kısmı fotoğraflar. Ayakları bağlayıp bu hale getiriyorlarmış.
Bu da Röntgeni
Bu da ayakkabı
(Kaynak ingilizce vikipedia)
ben Lisa See'nin Kar Çiçeği ve Sırlar Yelpazesini okuyorum. daha doğrusu ara verdim. çünkü, kalın bir kitap olmasına rağmen okurken daha fazla gibi hissediliyor.
YanıtlaSilbu kitap tam da bu konuyla ilgili. çinli bir kadının gerçek hayatını anlatıyor. 19. yüzyılda çinli kadınların kendi aralarında Nu Şu adı verilen bir gizli bir yazı dili var. velhasıl kelam bu kitabın yazarı tarihleri belirleyebilmek için çin takvimine bağlı kalmış. oradaki tarihe göre anlatılan çinli kadının doğum tarihi 1823. bir çok bilinen tarihi savaşları görmüş biri. ve bu kadın yakın tarihlerde öldü. hesaplamıştım fakat unuttum. 90lı yılların sonlarında 2000li yıllara yakın öldü. o kadar yaşlıydı yani. bu gelenek ile ilgili birşeyler söylemek istiyorum.
ayak bağlamanın nedeni, erkek karısıyla yatarken ayağının aldığı şekil itibariyle benzerlik gösteriyormuş. bu erkeği tahrik edermiş. (bunu yazarken utandım ve iğrendim) kız çocuk doğduğunda annenin çekeceği ızdıraplar, aşağılanmalar. erkek çocuğu doğduğunda, kız çocuğu doğuran kadınlara nispetler... ve bir sürü şey. sormadığım şey değil. kadınlar kız çocuk doğurmazsa erkekler kiminle evlenecek. (zaten günümüzde eşcinsellik orada çok yaygın.) buna bağlayabilir miyim bunu bilemiyorum. her neyse. ayak bağlandığında ne kadar küçük boyuta ulaşırsa evleneceğiniz aile o kadar kaliteli oluyor. (tabi ki onlara göre)
ha birde çöpçatan kadınlar var. bunlar para ile milletin kızına ideal eş falan seçiyor. onlarda bir sinir zaten. (bir anda sokak ağzıyla konuşmaya başladım) :D her kızın kendi çöpçatanı var ve bunlar evlendikten sonra bile gidip gelirler. bir özgürlük yok. ipler onların elinde oluyor çoğu zaman. ayaklar bağlandıktan sonra, belli bir yaşa gelince yürüyebiliyorlar.
ve domuzun "her yerini" yiyorlar. (tırnak içindekine bakarsanız, evet tam olarak aklınıza gelen şey)
pazar gibi yere gidilmişti çöpçatan denilen kadınla. yemekler falan var. seçtikleri tavuğu adam gözleri önünde boynunu kırdı. yolup birşeyler yaptı. hatırlamıyorum ne yaptılar sonra. yiyeceklerdi sonunda.
çocuk kelimesi çincede yorgan sesi ile aynı olduğu için evlendiklerinde bir sürü erkek çocukları olması için bir sürü yorgan çeyizleri olur.
Silbu ayak bağlandıktan bir zaman sonra bağlar ayakları sıkıyor. kırılmalar olup kaynamalar oluyor. bazı kötü sonlarda ayaklar çürüyüp iğrenç sıvılar çıkıyor. bu bağlar banyo yaparken çıkartılıp yenisiyle değiştirilir. ve özel terlikleriyle uyurlar. kız gelin olduğu aile bireylerine (artık birey denirse ona tabi) o özel ayakkabılardan dikmek zorundadır. kitapta daha çok şey var. bazen okurken midem bulandı ve yaratıldığım coğrafyaya, müslüman olduğuma bir kez daha sonsuz şükrettim güzel Allah'ıma.
bir dönem yaşadıkları yerler istilaya uğruyor. moğollardan bile bahsediliyor. kadınlar, çocuklar, erkekler aylarca kaçıyor. kadınların ve çocukların ayakları yara bere içinde. artık takati kalmayanlar yarı yolda kalıp ölüyor. dondurucu soğuk ve kavurucu sıcakların olduğu zamanlarda kaçarken bir çok kayıp yaşandı. bir kız arı sokmasından dolayı ölürken ağlıyordum az daha. gözlerim doldu. gerçekten içler acısı halleri var. nasıl bir dünyada yaşıyoruz dedim. kendimce sorguladım hayatı.
birde bunların manileri var. garip garip öyküleri var. güzelliklerden bahseddilsede onlar hiç gelmez. ve ayağı bağlı olanlar el arabalarında gezerler. hiçbirşekilde yürüyemiyorlar çünkü. dışarıdaki hayat penceredeki manzaran ibaret.
ve kitapta bahsedilenlere göre çok pisler ahlaki, değerleri düşük. savaştan kaçarlarken, ana karakterin arkadaşı, eşiyle bile birlikte oldu o sırada. sonra gelip ana karaktere sarıldı. ahh daha detay anlatamam. çok iğrençti.
kızlar evlenene kadar kocasını görmüyor. düğüne yakın günlerde anneleri kızıyla konuşur düğün gecesinde. kitaptaki ana karaktere pek detaydan bahsedilmedi.
ve evlenme şekillerini okurken "ne ara evlendiler lan, noldu dedim" (yani hiçbirşey anlamadım) yok yeşil ip varmışta uzatıyorlarmış, birşey oluyor hop evlendi.
kasap'a gelin vermezlermiş. hayırsız, pislik olarak görüyorlar kitaptaki dönemde. (tabi onlara göre) ayakların yeterince küçük olmazsa kasapa gidiliyor. ıığğaahhh~~~
aklıma gelenler bunlardı. kitabın bitmesine az kaldı ama ben bittim. :D
bu kitabı yeppudaa'da gördüğüm için almıştım. cidden dram ve insanın kendisini, dünyayı sorgulamasına neden oluyor.
günümüzdeki çin o zamankinden daha az iğrenç değil. bugün insanlara neler yaptıklarını hepimiz biliyoruz.