Translate

8 Ağustos 2014 Cuma

Starry Night (Bölüm 26)

Mika Meteye CN blue nun 'Let's Go Crazy' şarkısını açtırmayı başarmış, bağıra bağıra eşlik ediyordu. Mete kedini bir aile gezisinde gibi hissetti. Kendisi baba Yıldız anne ve Mika ise çocuk. Bu düşünce yüzünde durduramadığı bir gülümseme oluşmasına neden oldu.

"Neye gülüyorsun ?"

Mete onlar yokmuş gibi şarkı söylemeye devam eden Mikayı işaret etti. Hala gülümsüyordu.
"Arkadaşının sesi.. Çok güzel sayılmaz"

"Merak etme zamanla alışıyorsun." Yıldız Mikaya döndü ve devam etti. "Mika biraz daha sakin olamaz mısın ?"

Mika müziğin ritmi ile kafasını sallıyordu. Ve bağırarak konuştu.
"Nasıl sakin olabilirim ?! Bir süre önce CN Blue ile tanıştım. Min Hyuk ile göz göze geldim ve onunla konuştum ! Öleceğimi bilsem sakin olamam !"

Mikanın fazla şeker yemiş çocuk misali olan tavırları Meteyi güldürmüştü.
"Sen yeter ki iste. Bir sonraki çekime de sizi götürebilirim. Ama bu günkü gibi şeyler olmayacağına söz vermelisiniz."

Yıldız olanları hatırlayınca utandı.
"Üzgünüm. Bu gün seni rezil ettim. Hemde defalarca. Ben sadec..."

"Etmedin! Beni rezil etmedin. Sadece endişelendirdin. Sana bir şey oldu diye ne kadar korktum haberin var mı ?"
Mete sakin gibi görünüyordu ama gözü yolda olması gerektiği halde sık sık Yıldızın dik tutamadığı ayağına bakıyordu.

Yıldız cevap veremedi. Mika da sessizce Türkçeyi çözmeye çalışıyordu.

Diğerlerinin neşesini kaçırdığını fark eden Mete derin bir nefes aldı.
"Şimdi daha iyisin değil mi ?"

"Evet daha iyiyim."

"Bu benim suçum aslında. Belki de bir daha sizi böyle yerlere sürüklememeliyim."

"Aptal olma! Bir daha bizimle gezmek istemezsen anlarım. Ama bu senin suçun değil."

Mete farkedilmesi zor bir şekilde gülümsedi. Aslında dudağının sol kısmı sadece bir anlığına yukarı kıvrıldı.

"Aptal olan sensin. Senin sürekli başına iş açtığını düşünerek her zaman yanında durup seni korumam gerekiyormuş gibi hissediyorum."

"Böyle hissetmene neden olduğum için üzgünüm."

Mete Yıldızın onun ne ima ettiğini anlamadığını düşündü.
"Gerçekten aptalsın." dedi bitkin bir ses tonu ile. 'Senden deli gibi hoşlandığım, sana aşık olduğum için böyleyim.' diyemedi.

"Evet aptal!" Yıldız Mete anlamasın diye Korece konuştu. "Yanlış anlama. O senin ağabeyin." diye tamamladı kendine olan ikazını.

Mete nin anladığı tek Korece kelime 'aptal' dı. Amerikaya gitmeden önce Yıldız ona her sinirlendiğinde Korece 'aptal' dediği için biliyordu bu kelimeyi. Şimdi de aynı nedenden kullandığını sandı ve sessizce yola odaklandı.


"Buradan sağa." Sonunda Mika sessizliği bölebildiğine sevindi. Ama ne yazık ki uzun sürmedi. Mete kafası ile onayladıktan ve direksiyonu sağa kırdıktan sonra sessizlik kalığı yerden devam etti.
Bu sessizlik sette uykusu bölünen Yıldızın yine uyuklamasına neden oldu.

Mete Yıldız ve Mika'nın sokağına girdiğinde karşısına çıkan çocuklar yüzünden ani fren yaptı. Sarsıntı Yıldızın dehşet içinde uyanmasına sebep olmuştu.
Mete elini emniyet kemerini sıkıca kavramış olan Yıldızın elinin üstüne koyarak sakin olmasını söyledi.
Yıldız bir an etrafına bakındı ama nerede olduğunu kavrayamadı.

"Neredeyiz biz ?"

"Evinizin sokağında. Ama istersen eve gitmeden önce edeceğim kahve teklifini kabul et. Daha hava bile kararmadan uyuklamaya başladın."

Yıldız yarı kapalı uykulu gözleri ile Meteye baktı. Ardından gözlerini bir saniye kapatıp sonra da kocaman açtı. Uyanmaya çalışıyordu.

"Sana zahmet olmasın evde kahvem... Ah, kalmamıştı."

"Hadi kabul et. Hem arkadaşın da gelir."

Yıldız Mikaya döndü.
"Bizimle kahve içmeye gelmek ister misin ?"

Mika gülümsedi ve yapmacık ciddi bir tavır takındı.
"Siz gidin. Benim işlerim var. 7/24 sizin peşinizde gezecek halim yok."

Aslında 7/24 onların peşinde gezmek istiyordu ama Yıldızdan duyduğu cümle Mikayı şaşırtmıştı. Kendince çıkarım yapmamalıydı ama yine de Yıldız ve Meteyi yalnız bırakması gerektiğini hissetti. Zaten gizli veya ciddi bir şey söyleyecekleri zaman Türkçe konuşuyorlardı. Ve Mika merak içinde kalıyordu.

"Siz devam edin. Ben burada ineyim. Zaten evim hemen şu sokağın sonundaki binada."
Mika arabadan indi ve gözden kaybolana kadar arkasından baktı. Ardından kendi evine doğru yürümeye başladı.
"Aralarında her ne varsa, umarım mutlu olurlar..."

***

Üyeler yorgun bir şekilde yurda döndüklerinde Yong Hwa nın çoktan gelip televizyon karşısına kurulmuş olduğunu gördüler.
Jung Shin ve Min Hyuk kısa bir selam verip dinlenmek için odalarına çekildi. Jong Hyun ise salondaki bilgisayarın başına geçti.

"Ne o yine mi oyun oynuyorsun ?"

Jong Hyun önce durdurulmuş televizyona ardından Yong Hwa ya baktı.
"Ne o yine mi The Simpsons izliyorsun ?"

Yong Hwa sırıttı ve teslim olur gibi ellerini kaldırdı.
"Alışkanlıklar değişmez."

Konuşmaları bu kadar sürmüştü. Ardından ikisi de önündeki şeye konsantre oldu. Yada en azından Yong Hwa...
Jong Hyun oyun oynamasına rağmen aklı başka yerdeydi. Sonunda düşünceleri onu ele geçirmiş ve bunaltmıştı.
Bilgisayarı kapattı ve mutfağa gitti.

Önce bir bardak su içti. Ardından yiyecek bir şeyler bulmak için buzdolabına bakındı.
İlgisini çeken bir şey bulamadı ve buzluğu açtı.

Jong Hyun un çıkardığı gürültüden rahatsız olan Yong Hwa ne olduğunu kontrol etmek için mutfağa gelmişti.

"Hey, ne oluyor sana ? Dolap kapaklarını bu kadar şiddetli açıp kapatmak iyi değil."

Jong Hyun Yong Hwa ya döndü. Ardından parmakları ile saçını dağıttı. Yong Hwa ya bir şey söylemek istiyor gibiydi ama emin de olamıyordu sanki.

Jong Hyun konuşmayınca Yong Hwa soru sormaya karar verdi.
"Bir sorun varsa bana anlatabileceğini biliyorsun değil mi ?"

Jong Hyun kafası ile onayladı. Etrafına bakındı ve mutfak tezgahına oturdu.
"Hyeong... sanırım ben... aşık oldum."

Yong Hwa önce ciddi olup olmadığını anlamak için Jong Hyun un gözlerine baktı. Ciddi olduğunu anladığında da onu neşelendirmek için alaycı bir ifade takındı.
"Kime ? Bana mı?"

Jong Hyun kahkaha attı ve oyuna dahil oldu.
"Evet, hemde deliler gibi..."

Yong Hwa ve Jong Hyun kendi aralarında şakalaşırken su almak için mutfağa gelen Jung Shin'in öksürüğünü duydular.
"Ben hiç birşey görmedim. Siz devam edin." dedi ve geri döndü.

Yong Hwa aniden Jong Hyun a baktı.
"Yakala şunu !"

Jong Hyun tezgahtan indi ve Jung Shin in peşinden koştu.
"Gel buraya! Bu hiç komik değildi!"

Jung Shin güldü.
"Evet öyleydi. Tercihlerinize saygım var. Endişelenmeyin."

Jong Hyun Jung Shin i yere devirip üstüne oturduğunda Yong Hwa da yanlarına geldi.
"Yakaladın mı onu ?"

"Yakaladım hyeong."

Yong Hwa Jung Shin in yanına çöktü.
"Hyeongların ile böyle alay etmemelisin."

Ezilmek üzere olan Jong Shin bağırdı.
"Tamam, hatalıydım! Kalk üstümden!"

Gürültü Min Hyuk u da salona getirmişti.
"Ne oluyor burada?"

Yong Hwa Min Hyuka döndü ve sırıttı.
"Maknae dövüyoruz. Yardım etmek ister misin ?"

"Yine ne oldu ?"

Jong Hyun un altında can vermek üzere olan Jung Shin zorlukla konuştu.
"Jong Hyun hyeong Yong Hwa hyeong a aşkını itiraf ediyordu.."

"Hey! Ortada itiraf falan yoktu."

"Öyleyse kime aşıksın ?"

Jong Hyun un yüzü düştü. Biraz utanmıştı.
"Ben... şey... Bu seni ilgilendirmez!!"

"Yıldız. Yıldıza aşık." Yong Hwa sır saklamak istememişti.

Jung Shin önce Yong Hwa ya ardından Jong Hyun a baktı.
"Ciddi misin ?"

"Evet, kesin olmasa da sanırım ben Yıldıza aşığım."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder