Translate

30 Eylül 2014 Salı

Gekkan Soujo Nozaki-kun


Sakura Chiyo aşık olduğu çocuğun karşısına geçer ve itirafını yapar.. "Nozaki-kun.. Ben hep senin hayranındım!"
Nozaki nin cevabı?? Bir imza!


Şirin bir kız, Romatik bir odun, Utangaç bir çapkın, Yakışıklı bir kız, Sadist bir aşık, Aşık olduğu kızı düşmanı sanan bir çocuk ve duygulardan nasibini almamış deha şarkıcı bir kız..

Bu anime kaçmaz!!

Shounnen olan anime baş rolü bir shoujo mangaka yaparak finale kadar shoujo animelerle alay eden bir seri. Her türden karakteri bulabileceğiniz bir anime.
Puan versem 10/10 verirdim. Final sahnesinde gecenin bir yarısı bana 'Yappari!!' dedirtmiş bir seri.
Çok fazla bahsetmek istemiyorum tadı kaçmasın. Az buçuk karakter bilgisi vereyim yinede ^^

Karakterler:
Sakura Chiyo:
Yaşı: 16
Sınıfı: 2-A
145 boyunda ve Koç burcu.
Sanat kulübünde ve Nozaki ye aşık.. İtiraf ettiğinde yanlış anlaşılır ve Nozkinin sırrını öğrenir. Nozaki onu evine davet eder ve bir anda Nozakinin asistanı olur.


Nozaki Umetarou :
Sınıfı: 2-B
Boyu: 190
İkizler burcu odun arkadaşımız 'Hadi aşık olalım' adlı bir shoujo manganın yazarıdır. Bunu bilen çok insan yoktur.. Sebebi.. Kimse ona inanmamıştır.
İnsanı hayattan soğutan bir karakter. Şöyle arada kafasını duvara vurmak falan isteyebilirisniz. Yada kendi kafanızı..
İnsan anlayamıyor böyle odun birinin nasıl shoujo yazabildiğini.. Hatta olayları tamamen kendi hayal dünyasına uyarlaması.. Yine de, hakaret gibi dursa da, zaman zaman kendimi bulmuştum karakterde.. Anime bitiminde araştırma yaparken sebebini anladım..
(Bu tip ne Allah aşkına..)




Mikoshiba Mikoto:
Sınıfı 2-G
Boy: 177
Kızıl saçlı, çapkınımız... Bakmayın öyle göründüğüne Mikorin çok şirindir aslında.. Sadece kendini firenliyemiyor kızlarla konuşurken. Sonrası hep kıpkırmızı tabi.
Hikayenin en iyi karakteri diyebilirim. İnsana 'neden animeler gerçek değil!!' diye isyan ettirebilir.


Kashima Yuu:
Sınıf: 2-G
Boy: 176
Kashima-kun yada diğer adı ile okulun prensi, çok karizmatik olmasına ve kızları etkilemesine rağmen bir kızdır. Bİraz salak olmasına rağmen sevdiğim bir karakterdir. Drama klubündedir ve başı drama klübünün başkanı Hori Masayuki derttedir.


Hori Masayuki :
Sınıf: 3-C
Boy: 164
Kısa boylu drama klüp başkanı gördüğüm kadarı ile Kashima ya da aşık.. Aralarında şiddetli bir aşk ilişkisi var.. Tamam sadece şiddetli bir ilişki.. Sürekli Kashimayi azarlıyor ve sürüklüyor.. (Arada sosyal mesaj 'Kadına şiddete hayır')
Aynı zamanda Nozaki ye asistanlık yapıyor..


Seo Yuzuki:
Sınıf: 2-A
Boy: 163
Okulun sireni (Güzel şarkı söyleyerek denizcileri kayalıklara çeken deniz kızları) Kişiliği beş para etmez.. Ama sesi Sanırım tek iyi yönü. Yine de Sakura ile araları iyi. Yan sıralarda oturuyorlar diye..

Aslında anlatacak daha çok ayrıntı ve karakter var ama bu kadar yeter.. Yoksa animenin bir anlamı kalmaz. Siz en iyisi gidip izleyin. Emin olun pişman olmayacaksınız ^^

(Arka planlarımdan biri)

28 Eylül 2014 Pazar

Ren (Bölüm 2)

 Röpörtajı Yeppudaa ya eklediği için Nuest_kolik e teşekkür ederim ^^




Yoksa.. Yoksa bu da mı bir rüyaydı ?
Öyleyse birazdan yanıma gelip benden hoşlandığını söyleyecek. Rüya olsa da benim için sorun değil. Bu sefer o öpücüğü alacağım !

Bize doğru gelirken ne kadar da zarif yürüyor..
"Ren! Sende burada mıydın.. Bu gün boşsunuz sanıyordum. Babam beni okula bırakacaktı..."

Ah tabiki ne bekliyordum ki ?! Hayal kırıklığına uğramışa benziyor. Hoş benim kadar hayal kırıklığına uğrayamaz ama. En azından bu fırsatı kullanarak onunla okula kadar gidebilirim.

"Neden bizimle gelmiyorsun ? Zaten yolumuzun üstü. Hem arabayı süren baban olduğu için planlarnda çok değişiklik te olmaz."

Yüzü tekrar güldü.
"Gerçekten mi ? Sorun olmaz değil mi ?"

Sen böyle güldüğün sürece hiç birşey sorun olmaz. Yeterki o güzel yüzünü asma..
"Tabi ne sorunu."

Ji Hyo hevesle arabaya bindiğinde Baek Ho kolumu dürtüp kaşlarını kaldırdı ve sadece benim duyabileceğim kadar kısık sesle konuştu.
"Hiç bir fırsatı kaçırmıyorsun."

Dudaklarımı büzdüm ve gözlerimi kıstım.
"Ne o ? Yoksa başkalarından hoşlanmam seni kıskandırıyor mu ?"

Baek Ho omuzuma yumruk attı.
"Serseri ! Bin şu arabaya hemen."

Gözlerimi kısıp ters ters Baek Ho ya baktıktan sonra Ji Hyo nun yanındaki yeri kaptım. Umarım birden trafik çıkar da uzun sürer bu yolculuk..


Ne yazık ki yol her zamankinden daha da açıktı.. Yolculuk çabucak bitti.
Yani nasıl olur da bir kırmızı ışığa bile denk gelmeyiz ki ?! Trafik ışığı sürelerini ayarlayanları lanetliyorum! Onlarında ne suçu varsa artık..


En azından biraz konuşabilmiştik onunla.. Bana bir erkek olsam kız arkadaşımdan ne hediye isteyeceğimi sormuştu..

Kahkahalarını tutamayan üyelere mi küfretsem beni bu kılığa sokan menajere mi ?!
Ah be kızım bakma sen kıyafetlerime! Ben bir erkeğim zaten. Hemde sana aşık bir erkek.

Birde beni kendine yakın görüyor diye sormuş soruyu.. Neyinim ben senin ? Ablan mı ?!

Hem niye böyle bir soru sordu ki durup dururken ?? Erkek arkadaşı falan mı var yoksa ? Döverim ben o herifi.
Bakmayın böyle narin göründüğüme. Fanlar bilir gömleğimin altındaki kasları.

"Hiç duymuyor ki bu bizi.." Min Hyun bana seslenmişti sanırım.
"Hı ?"
"Hala olayın şokunda gibi.." Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde JR ı gördüm.

"Ne diyorsunuz siz ya !"

"Ropörtaj diyoruz.. Katılmaya niyetin varsa bir zahmet oturduğun yerden kalk ve gelen bayanı selamla."

"Ah doğru ropörtaj.. Geliyorum hemen."


Bahsettikleri kadın baya sevecen birine benziyordu. Selam verip yerlerimize oturduğumuzda stajerlerden biri bir paket cipsle geldi.

"Bunu.. Yiyebilir miyim ?"

Kadın gülümsedi
"Tabiki yiyebilirsin. Elbette!"

Kadın cips paketini aldı ve açmayı denedi.. Ama beceremedi.
Sabırsızlanmıştım.
"Bırakın ben deneyeyim."

Paketi açtım ve avucumu içine daldırdım. Bu bana sabah olanları unutturmuştu.Mutluydum ve gülümseyerek cips yiyiyordum...

Evet, ereğim diyip duruyorum ama genç bir erkeğim.. Böyle çocuksu şeyler de beni mutlu edebiliyor.

"Ren çok yeme yoksa pirinç yiyemezsin!"
Lanet menajer! Onu duymazdan geleceğim.. Zaten paket te bitmek üzere.


Cipsi bitirip bir güzel de parmaklarımı temizledikten sonra ropörtaja geçtik.
Kim derdi ki beni cipsle besleyen bu sevecen kadından bir cümle ile soğuyacağım..

"Kime arkadan sarılmak isterdiniz ?"
Back-Hug ?! Hemde üyeler arasında ?! Sende mi sevimli abla ?!

Baek Hyun tereddütsüz yanıtladı soruyu.
"Min Hyun! Geniş omuzlarıyla onunun sırtı sarılmak için tam doğru ölçüde."

Aron da ona hak verdi.
"Farkettim."

Onlar gülerken araya JR girdi.
"Ren! Ona bir kaç defa sarıldım ve tam doğru ölçüde."

Baek Ho tekrar gülmeye başladı.
Ne diyorsun sen JR! Sanki sırtımda yaşıyormuşsun gibi yanıt verdin!

Baek Ho gülmeye devam ederken Min Hyun şaşırmıştı.
"Ne ?"
"Sadece fotoğraf çekimlerinde ! Her zaman sarılmıyorum !!"

Bu gibi durumlarda daha açık konuşmalısın!  Bu soruyu herkes cevapladı mı ? Sıradakine geçsek ?
Anlaşılan Aron daha cevaplamamış.
"Bana göre de Ren. Çünkü tipi kız gibi."
Ne diyorsun abi sen ?!  Sanki bu laftan sonra sana erkek gibi diyebilirler de.. Ah bir bilsen dün gece markette çalışan bir kızın seninle beni yakıştırdığını.. Rahatça böyle konuşabilir miydin merak ediyorum.

Düşüncelerimin aksine sadece gülümseyebildim.
Bu sefer Aron bana sordu.
"Peki sence ?"

JR dalga geçer gibi araya girdi.
"Herkes diyeceksin değil mi ?"

Sakin kalmalıyım. Battı balık yan gider. Madem bütün üyeler birine.. Ihım yani sarıldı.. Sarıldı diyecektim.. Bende birşeyler söyleyebilirim.
Hepsinden daha kızsı olmak zorunda.. Hmm..
"Pekala.. Sanırım JR.. Hayır! Min Hyun! O uzun ve geniş omuzları var. Sarılması rahatlatıcı görünüyor."

Sıra artık Min Hyun daydı.
"Bana göre Baek Ho."

Baek Ho şaşırmış gibiydi.
"Gerçekten mi ? Harbi mi ??"

"Erkeksi görünüşünün aksine cildi çok yumuşak, bebek gibi!"

Buyur buradan yak.. Baek Ho da Min Hyun demişti zaten... Az durun. Bu ropörtaj yayınlansın, ikinizin fanfiction ları çıkacak böyle bol back-hug lı.. Haha ne diyorum. Bende Min Hyun dedim. Sanırım bende ikinci karakter olurum artık.
Şu 'fanlar-bizi-nasıl-görüyor' araştırmalarımı kesmem gerekiyor artık. Onlar yüzünden üyelerin yüzüne bakamayacağım yoksa.

Neyse ki ilk soruyu atlatabilmiştik.  O sematik gürünümlü kadın bir soru daha sordu.
"Kiminle otel odanızı paylaşmak isterdiniz?"
Abla senin de bir kafamızı birbirine itip öpüşmeye zorlamadığın kaldı ama..


"Min Hyun! O beni sabahları uyandırabiliyor."
Baek Ho bu kadar hevesliyken ben neden kadına kızıyorum ki?!
Devam et koçum. Rolüne kendini kaptırmışsın belli.. De! Sabahları öperek uyandırıyor de de  hepimiz kurtulalım.

Min Hyun itiraz etti.
"Uyanmıyorsun ki!"

"Ama yine de Min Hyun ben uyanana kadar devam ediyor. Min Hyun ile olmak istiyorum! Sende öyle olsun istiyorsun değil mi Min Hyun ? Değil mi?"

Ah lanet olsun ben niye çabalıyorum ki..  Gidin kendinize bir oda tutun ve ne yapıyorsanız orada yapın..

"Asla Baek Ho! Senden başka herkes tamamdır."
Haha naz yapıyor bizin Min Hyun ! Ah bende kendimi katırdım.. Bakalım bu ropörtaj sonunda Baek Ho kiminle olacak.. Üzgünüm hyeong. Bu saçma ropörtajda akıl sağlığımı korumak için tek seçeneyim alay etmek.

Bir tek ben değil, herkes Baek Ho ile uğraşıyordu. Aron "Benim içinde! Baek Ho ve menajerimiz hariç hepsi olur!" dedi.

JR tarafsız kaldı.
"Ben tek bir kişi seçemiyorum. Hepimiz iyi arkadaşız. Menajerimiz hariç herkes olur!"

Bu Baek Ho yu duygulandırmış gibiydi. "JR~" dedi tuhaf bir ton ile.

Tamam şimdi araya girmezsem iş karışacak gibi. Birinden biri itiraf edecek sanki.
"Ben JR ile olmak istiyorum."

Evet söylemiştim. Sanki başka şansım vardı menajer o çirkin bakışlarını bana dikmişken.. Ah bu lanet ropörtaj daha ne kadar devam edecek~

24 Eylül 2014 Çarşamba

Euruvision ?? Na-a.. Asiavision varken kimin umrunda

Biz Türkiye olarak asya ve avrupanın birleştiği dünya üzerindeki bu mükemmel yerde yaşıyoruz.. Ve avrupalıların siyasi çıkarlar için oy verdiği şarkı yarışmasına rest çekip katılmayı kestiğimizden beri biraz buruktu içim.. Şimdi ise Asya-pasifik şarkı yarışmasına katılacağız.. İlk katılım yılımız 2014 ^^
Tarih ve yer; 25 Ekim 2014 tarihinde Çin Halk Makao Özerk Cumhuriyeti'nde bulunan The Venetian Theatre

Bu yarışmanın eurovision dan en büyük farkı ticari amaçla yapılması..
Bu sene ilk katılımımızı gerçekleştireceğimiz yarışmada bizi temsil edecek gurup, Eurovision da bizi ikinciliğe çıkartıp gurulandıran sempatik one ok rock gurubunun türk versiyonu Manga. Şarkılarının adı ise "Fazla Aşkı Olan Var mı ?"

Şarkının ismi bana ilginç geldi.. Hadi bekleyip göreceğiz.. A bu arada asya severler sakın unutmayın.. Kore ve Japon ya ile rakip olacağız bu yarışmada.. K ve j fanlığını kenara bırakıp izleyin derim :D

Kore ve japonya demişken..
Koreyi temsil eden şirin kız gurubu Girl's day
Japonyayı temsil eden ise üyelerinden biri palyaço olan (hee evet bende çözemedim) Sekai no Owari

Yarışmayı izlemek için zamanı gelince tvt nin başına kurulurup Trt yi açmayı ve kumandayı saklamyı unutmayın ^-^

(Not haberi önceden aldım ama bilmeyen yoktur sanıyordum.. Varmış. Bu yüzden geç te olsa yazdım ^^)

(Woah son anda fark ettim de tam bir ay sonra O.o)

16 Eylül 2014 Salı

Starry Night (Bölüm 28 - Ne İstediğinin farkında Değilsin)

"..Oturabilir miyim?"

Dilara kanepede iki kız için yer açtı.

Yıldız oturunca devam etti.
"Saol. Mikayı tanıyorsun herhalde. Burada olanlar ilgisini çekmiş ve Türk olduğunu farkedince benim konuşmamı istedi. Bir sorun mu var?"

" Şu an ki durumum epey dikkat çekici farkındayım. Bunun için üzgünüm."

Kızlar bir süre konuştu. Dilara evden atıldığını, bir süre önce Mikanın gördüklerinin arkadaşı ve kuzeni olduğunda, ona geçici olarak teyzesine taşınmasında yardım ettiklerinden bahsetti. Dilara anlatırken ara ara gülümsüyordu ama Mika yinede Dilara nın üzgün olduğunu düşündü. Sanki gittiği yeri çok ta sevmiyordu.

"Neden bu gece misafirim olmuyorsun ?"

Genç kız böyle bir soru beklemediği için şaşırmıştı.
"Ne ?"

"Buraya ne zaman taşındığını bilmiyorum ama komşuluk görevlerimden birini yapmalıyım öyle değil mi ?"

Komşuluk görevi ? Yıldız gülümsedi. Mikanın tek eksiği türkçeyi öğrenmekti artık. Bunun dışında evrimi tamamlanmıştı.

Dilara mahcup oldu.
"İyi ama ben.."

"Lütfen kabul et. Bu gün senin için talihsiz bir gün oldu. Çok yorgun görünüyorsun. Lütfen bu gece misafirim ol. Birbirimizi tanıyalım."

Mikanın bu jesti arkadaşı Yıldızı bir anlığına gururlandırmıştı. Ama ardından Mika'nın evini düşündü. O ürkütücü odayı... Onda kalmaya çalıştığı geceyi.. Aniden kafasını salladı geçmişteki korkunç anılardan kurtulmak için.

"Evet güzel fikir ama bir Türk olarak benim evimde kalman daha anlamlı olmaz mı ? Mika sende bana gel."

Mika nedenini anlamamıştı önce. Kafasını kaşıdı ve Yıldıza baktı. Ama sonra genç kızın imaları bakışlarını görünce o geceyi hatırladı ve Yıldıza hak verdi.
"Olabilir."

Dilara gülümsedi. Teklifi geri geçireceği için mutsuz görünüyordu.
"Kızlar misafirperverliğiniz için teşekkür ederim ama birazdan beni almaya gelecekler."

"En azından.." dedi Yıldız ellerini birbirine kenetleyip ayağa kalkarken. "Arkadaşın ve kuzenin gelene kadar bir şeyler içelim. Hem türkiyeden siyah çayım var."

***

Jong Hyun karşısında bavulu ile Kim Woo Bin i görünce şaşırmıştı.
Fotoğraf çekimlerinde olanlar, bir şeylerin farkına varması ve şimdi de bu. Gün bitmeyecekmiş gibi görünüyordu.

"Bu sefer ne var ?" dedi baygın bir ses tonu ile Min Hyuk. O çekik gözleri yorgunluktan ağrıyordu ve bulduğu boş zamanını uyuyarak geçirmek istiyordu.

Jong Hyun kenara çekilip kapıyı sonuna kadar açtığında diğer üyeler de gelenin kim olduğunu anladı.

Woo Bin elini kaldırıp hepsine selam verdikten sonra şaşkınlıklarını atmalarını bekledi.

İlk konuşan Min Hyuk oldu. Az önceki uykulu halinden eser kalmamış, neşeli bir ses tonu vardı.
"Woo Bin hyeong ! Uzun zaman oldu içeri gel."

"Saol. Ah Bir an beni kapı önünde bırakacaksınız sandım."

Min Hyuk sadece o çekik gözleri kapanan kadar sırıtıp kafasını kaşıyarak yanıt verdi.

Woo Bin bavulunu içeri, duvarın yanına koydu ve bütün gurup üyelerinin gözü üstünde kendini televizyon karşısındaki koltuğa bıraktı.
"Hala yanıt vermediniz. Kalamaz mıyım yoksa ?"

"Benim için sorun olmaz ama diğer üyeler.." dedi Jong Hyun.

Min Hyuk ve Jung Shin de son sözü ona bırakmış gibi Yong Hwa ya bakıyordu.

"Kalacak başka yerin yok mu ?"

"Yok. Son umudum Rachel dı. Ona da daha fazla katlanamadım. Otele vercek param de yok şu an. Reddederseniz bana park yolu görünür. Benim gibi bir ünlünün parkta yatıp ta sabah nerede kalkacağını tahmin ede biliyor musunuz ? Ben edemiyorum."

Yong Hwa diğer üyelere bakarak onaylarını aldı.
"Burada kalabilirsin ama bunu kimsenin öğrenmemesi gerek. Menajer den gizlenebileceğine inanıyor musun ?"

Woo Bin fikri eğlenceli bulmuş serseri bir çocuk gibi gülümsedi.
"Tehlikeli bir oyun oynayacağız yani."

Yong Hwa da gülümsedi.
"Seni bilmem ama yakalanırsak bizim başımızın belaya gireceği kesin."

"Dikkatli olacağım. İzci sözü.. Bu arada kimin odasında kalacağım ?"

"Benim odamda kalabilirsin hyeong." dedi Jong Hyun. Ardından Min Hyuk a bakarak devam etti. "Sonuçta diğerlerine oranla biz daha yakınız."

***

Yıldız, Dilara ve Mika çaylarını içerken Dilara'nın telefonu çaldı. Arkadaşları gelmişti. Artık gitmesi gerektiğini söyledi ve evden çıktı.

Kapı kapanır kapanmaz Mika tiksinti ile bardağı yere koydu.
"Bu şeye asla alışamayacağım. Siyah renkli bir içecek işte."

"Siyah değil kırmızı. Hem hiç değilse bizim çayım bir rengi.."

Mika araya girdi.
"Doğruyu söyle sende sevmiyorsun."

"Ah tamam favori içeceğim değil ama sizinkilerden iyi."

"Tamam tamam boşver bunu da gidip Dilarayı izleyelim. Şu diğer çocuğu merak ediyorum."

"Çok meraklısın! İnsanların özel hayatına hiç saygın yok mu senin ?"

"Yok." Mika dil çıkarttı ve ikna çalışmalarına başladı. "Hem gizleyecekleri bir şey olsa sokak ortasında konuşmazlar. Hadi gel. Zaten konuşma falan dinlemeyeceğiz. Sadece çocuk yakışıklı mı diye bakacağım.

Yıldız teslim olur gibi ellerini havaya kaldırdı.
"Tamam pes ediyorum. Bakalım şu çocuğa. Ama aşşağı inmek yok. Merdivenin üst kısmından izlersin."

Yıldız cümlesini bitirir bitirmez Mika evden çıktı.

Aşşağıya baktıklarında üç kişi görünüyordu. Dilara ve yüzlerini göremedikleri iki erkek. Nereli oldukları dahi anlaşılmıyordu. İki adam Mikanın binasına bakarken içlerinde birinin telefonla konuştuğunu fark etti Yıldız. Dilara telefonla konuşanın arkasında dikilmişti. Diğerleri onun farkında bile değildi.

Ardından telefonla konuşan döndü ve Dilarayı gördü. Aralarında ufak bir tartışma çıktı. Ne dedikleri anlaşılmasa da hareketlerden belli oluyordu.

Yıldız Dilaranın yukarı geldiğini fark edince Mikanın kolundan tuttu ve eve daldı.
Çok kısa süre sonra boyalı cam kapıda Dilara'nın gölgesi göründü.
Elini kapıya uzattı. Ardından geri çekti. Ve tekrar uzattı.

"Sence gelecek mi ?" Mika elinden geldiğince kısık sesle konuşurken Dilara elini çekti ve geri döndü.

"Emin değilim."

"Bizim onu gördüğümüzün farkında değil dimi."

Kızlar merak içinde sonucu beklerken Dilara bir kaç adım atarak kapıdan uzaklaştı. Kendi etrafında döndü ve sonunda kapıyı çaldı.

***

Jong Hyun sıcak bir yaz gününde han nehrinin kenarında bisiklet sürüyordu. Kulaklığında gelen Owl City - Vanilla Twilight şarkısı dışardaki gereksiz sesleri bloke edip kendini ana kaptırmasına neden olmuştu. Şarkı sözleri belirli bir yere gelince yükseldi.

**Waist-deep in thought because


When I think of you I don't feel so alone


I don't feel so alone, I don't feel so alone


As many times as I blink

I'll think of you tonight

I'll think of you tonight

Şöyle bir etrafına bakındı. Yaz ne zaman gelmişti ?

Düşünceli bir şekilde önüne döndüğünde biraz ilerde bekleyen Yıldızı gördü.
Aniden frene basmasa ona çarpabilirdi.

Kulaklığı indirip az önceki korku ve şaşkınlıktan açılmış gözlerini Yıldıza dikti.
"Senin ne işin var yol ortasında !?"

O sırada kulaklıklardan gelen cılız ses ile şarkının son cümlesi yankılandı. Oh darling, i wish you were here

"Burada olmamı isteyen sendin." dedi Yıldız duygusuz bir ifade ile.

Jonh Hyun artık bisiklette olmadığını ve etraftaki insanların yok olduğunu fark etti.
Yıldızın ifadesi de değişti. Hala duygusuz ama daha boş bakıyordu.

"Sen istedin bende geldim Jong Hyun. Ama sen ne istediğinin bile farkında değilsin. Ne istediğinin farkına varmalısın çünkü son kez ziyaret edeceğim seni. Ne istediğinin farkına varmalı ve istediğin şey için çaba sarf etmelisin..."

Yıldızın sesi yankılanarak kaybolduğunda Jong Hyun aniden uyanıp kanter içinde yatakta doğruldu. Nefesi hızlanmış, kalbi kabus görmüşçesine çarpıyordu.

Ama az önceki bir kabus değildi.. Yoksa öyle miydi ?

12 Eylül 2014 Cuma

Kazakça Bilen Yok mu ? O.o

Geçen gün gecenin bir yarısı izleyecek bir şey bulamayıp kanal kanal dolaşırken TMB tv ye denk geldim.

Açılımı Türk Müzik Birliği gibi bir şeydi sanırım. Neyse önemli değil.

Bu kanal türkçe ve türk ülkelerine ait şarkılar yayınlıyor.
Türküye, Azerbeycan, Kazakistan, Kırgızistan.. ve şu an aklıma gelmeyen diğerleri

Bolca çekik oluyor kısaca.. Ama ne yazık ki seviye biraz düşük.



Neyse bu kanalda bir şarkıya takıldım. Kazakistanlı bir genç. (yada yaşlı da belli etmiyor) 
Adı: Ali Okapov

Klip bana biraz B.a.p nin tarzını anımsattı.. Dil biraz komik gelse de başta aslında güzel olmuş.
K-pop tarzı.. Aslında bu da k-pop oluyordur herhalde. 
KAZAK-POP

Görünce aklıma sizinle paylaşmak geldi. Belki yeni bir kültüre de adım atarız birlikte dedim ve konuyu da açtım.
Buraya kadar her şey iyi hoş ta bu şarkı hoşuma gittiğinden bir de anlamı neymiş bakayım dedim...

Demez olaydım!

Saatlerce çeviri aradım.. Yok ! Korece hatta arapça bile baktım yok.
Lyrics olarak vardı.. Google ın eline düştük dedim ama ne yazıkki kazakça çevirleri yokmuş.. Zaten bir işim düşsün onlara ama onlarda dil dahi olmasın :S

Yandex e bile daldım umutsuzca.. Her yerde çeviri aradım ama nafile..
O kadar takılmışım ki bir an kendimi vikipedi den Kazakça öğrenmeye çalışırken buldum..

Sabah ezanı okunuyordu!

Yine de çok ta zor görünmüyordu. Yani japoncadan sonra..

Ah umudumu yitirdim kısacası.. Şimdi sizden ricam olur da ingilizce çeviri bulursanız, Yada bu dili bilen birini bulursanız bana haber verin *-*

Merak edenler için de klip.. Bakmayın öyle ahım şahım bir şey değil. Ama arkada dans eden bir iki tanesini gözüme kestirdim.


10 Eylül 2014 Çarşamba

Starry Night (Bölüm 27 - Annyong Chingu)

"Aralarında her ne varsa, umarım mutlu olurlar..." Mika döndü ve evine doğru yürüdü.

Apartmana geldiğinde karşılaştığı manzara ona Mete ve Yıldızı untturdu. Kapının önüne bırakılmış eşyalar vardı. Yeni olmadıkları belliydi. Bazıları kırılmıştı.

"Birileri mobilya değiştiriyor herhalde" diye mırıldandı eleştiren bir ses tonu ile. "Ama sokağı bu hala getirmelerine gerek yoktu."

Eşyaların arasında geçip apartmana girdi. Amacı ortalığı böylesine dağıtan kişiyi bulmak ve ona kızmaktı. Büyük bir hırsla yukarı çıkarken kapılardan birinin tam kapalı olmadığını farketti. Biri çekmiş ama kapatamamış gibiydi. 'Burası.. O Amerikalı kızın olduğu daire.'

Yavaşça kapıyı itip ardına kadar açılmasını sağladı. Görmeyi beklediği şey jelatinli mobilyalar ve onları yerleştirmeye çalışan biriydi. Ama ev terk edilmişçesine boştu. Yerdeki bir iki cam kırığından başka bir şey yoktu.

İçeri girip kontrol etmeye karar verdiğinde sesler duydu. Anlamadığı bir dildeydi. Bir kız ve bir erkeğe aitti sesler. Kız ağlıyor gibiydi.

Mika önce sesin geldiği yöne ardından yukarı baktı. Tekrar aşşağı ya baktığından yukarı gelenleri görüp bir üst kata kaçtı sessizce.

Kızla çocuk ciddi bir şekilde konuşuyordu. Ama ingilizce değildi. Oysaki her defasında ingilizce konuştuklarından Mika onun Amerikalı olduğunu düşünmüştü ama ne dediklerini anlamasa da kızın türkçe konuştuğunu fark ettiğinde onun da Yıldızla aynı ülkeden olduğunu anladı.

'Koredeki bütün Türkler beni buluyor' diye düşündü.

Kızla çocuk eve girdiler ve konuşmaya devam ettiler. Sesleri apartmana geliyordu. Mika yine de bir kaç basmak indi olanları anlamak için. Kafasını açık bırakılan kapıdan uzattı.

Bu sırada da çocuk telefon açtı birine. Telefonu kapattıktan sonra bir süre daha konuştular ve çocuğun telefonu çaldığında evden çıkmak için kapıya yöneldiler. Mika panikle yukarı kaçtı fakedilmediğini umarak. Hemen evine girdi ve kapısını kapattı.

***

Mete ıce latte sinden ikinci yudumu aldı.
"Bak ne aldım." dedi ve ceketinin iç cebinden küçük bir kitap çıkarttı. "Sabahtan beri sana göstermek için fırsat kolluyordum ama bazı sorunlar oldu malum."

Yıldız o sırada gözlerini kapatmış soğuttuğu espressoyu fondip yapıyordu. Mete bunu farkedince kitabı masaya attı ve Yıldızın kolundan tutup onu durdurmaya çalıştı.
"Bu kadar hızlı içemezsin kahveyi ! Miğden için zararlı !"

"Bana bir şey olmaz. Hem ne bu?" Yıldız kitabı eline aldı. Onun çizdiği manhwa'nın ilk sayısıydı bu.

Mete Yıldızın ilgisini çekmeyi başardığı için şımartılmış çocuk misali sırttı.
"Senin manganı buldum. Bir kitapçıya dalıp her manganın üstünde adını aradım. Sonunda buldum ama okuyamıyorum."

Mete'nin onun yaptığı iş ile ilgilenmesi Yıldızın hoşuna gitmişti.
"İstersen senin için okurum bir gün. Ama bu gün değil. Kahveni bitirir bitirmez kalmalıyım. Yeni bölümü yazmalıyım. Ondan önce de Mika ya uğrayacağım."

Mete hayal kırıklığına uğradı ama Yıldızdan mangasını dinleyebilecekti. Bu şimdilik yeterliydi.
"Tamam kahve bitince seni eve bırakırım." dedi ve ardından kahvesinden çok küçük bir yudum aldı.

"Hey! Böyle yaparsan saatler sürer bitmesi !"

Mete muzip bir şekilde sırıttı yine.
"Ciddi misin ? O kadar yavaş içmeyi başarabilir miyim sence ?"

"Hiç değişmedin Mete. Hala aynı çocuksun. İçmezsen de giderim."

"Sen değiştiğini mi sanıyorsun ? Farklı davranmaya çalışsan da hala aynı kız olduğunu çok ne görebiliyorum. Hem ne kadar meraklıymışsın zavallı arkadaşını bilmediği bir memlekette yalnız çaresiz açbiilaç bırakmaya."

Yıldız Meteyi daha da şımartacağını düşündüğü gülümsemesine engel olamadı.
"Utanmıyor musun en yakın arkadaşına duygu sömürüsü yapmaya ?"

"En yakın ardakaşımdan utanacak değilim. Her türlü serseriliğimi, duygu sömürüsü ve şirinlik numaralarımı bilen tek kızsın. *Ki sen benim göz yaşlarımı da gördün..~"

Yıldız tekrar gülümsedi. Mete ileyken uzun süre suratı asık kalamıyordu. Mete sadece onu güldürebilmek için çekinmeden kendini rezil edebilecek bir arkadaştı. Ve bunu sadece Yıldız için yapardı. Yıldız aksini düşünse de.
"Bunun iyi bir şey mi olması gerekiyordu ? Hem Yaşlı adamın teki topunu kesti diye ağlaman 8 yaşında bir çocuk için bile fazla çocukçaydı."

Mete öksürdü. Yıldız her zamanki gibi son sözü söylemişti. Kahvesini kafaya dikti ve tek seferde içti.
"Tamam konuyu kapatalım. Kahvem bitti."

***

Yıldız arabadan indikten sonra olanları anlatmak için meraklı arkadaşının evine gitti. Kapıdaki eşyalar onun da ilgisini çekmişti.
Apatmana girip üst katlara doğru çıkmaya başladığında merdiven korkuluklarının yanından çıkan Mikanın kafasını gördü.

"Ah sen miydin ? Bende şu Türk kız geri geldi sandım."

"Türk kız ??"

Mika Yıldızın yanına indi ve kolundan sürükleyerek kendi dairesine çıkardı. Kapıyı kapattığında da olanları anlatmaya başladı.

"Eve geldiğinde kapıdakileri görmüşsündür. Bende görüp sinirlenmiştim. Kim bıraktı diye yukarı çıktım ama sonra alt komşum apartmana girince ne yapacağımı bilemedim ve saklandım. Hani sana bahsettiğim Amerikalı bir komşum vardı ya. O Amerikalı değilmiş. Meğer Türkmüş. Dediklerini anlamasam da sizin kullandığınıza benzer bir dil kullanıyorlardı işte. Neyse kız ağlıyordu. Sanırım kötü bir şey olmuş. Gidip soralım mı ?"

"Öncelikle sakin ol. Ondan sonra 'Ne Türk mü ? ve sen bunu yeni mi anlıyorsun ?' Ve aşşağıda kimse yoktu. kime soracaksın ?"

"Ne yani Amerikalı ve Türkler benziyor işte. Sanki sen ayırd edebilirsin bir Çinliyle Taylandlıyı."

"Evet ayırd edebilirim. Ve hiç benzemiyoruz."
Kızlar birbirlerine laf yetiştirmeye çalışırken bir kamyon sesi duyuldu. İkisi de cama çıktığında İki erkek ve bir kızın eşyaları kamyona yüklediklerini gördüler. O kadar yüksekten nereli oldukları anlaşılmasa da Mika en az ikisinin Türk olduğunu biliyordu.

Onlar kamyona eşyaları yüklemeye devam ederken iki kız aşşağı inip inmeme konusunda tartışmaya başladı. Sonunda karar verdiklerinde kamyonun çoktan gittiğini farkettiler. Ama geride bir koltuk ve kızı bırakmışlardı.

Mika ve Yıldız aşşağı indiklerinde kız kafasını koltuğun koluna koymuş yarı oturur vaziyette öyle duruyordu. Sesleri duyunca kafasını kaldırdı ve gelenlere baktı.

Mikayı tanımıştı. Az önce onu gözetleyen komşusu...
Ama yanında Yıldızı görünce şaşırdı.

Yılız yanına gelip Türkçe selam verdiğinde o da kafası ile selam verip şaşkın bir şekilde cümlesinin bitmesini bekledi.

Yıldız elini kıza uzattı. Ve Türkçe olarak devam etti konuşmasına. Böylesinin çökmüş haldeki kızı daha iyi hissettireceğini düşünerek.
"Ben Yıldız. Yan binada oturuyorum. Seninde Türk olduğunu duyunca tanışmak istedim"

"Dilara. Şu anan kadar karşılaşmamamız ilginç."

"Evet katılıyorum. Oturabilir miyim ? Saol. Mikayı tanıyorsun herhalde. Burada olanlar ilgisini çekmiş ve Türk olduğunu farkedince benim konuşmamı istedi. Bir sorun mu var ?"

***

"Evet, kesin emin olmasam da sanırım ben Yıldıza aşığım."

Min Hyuk ve Jong Shin şaşırmış, Jong Hyun a bakıyorlardı. Yong Hwa ise 'ben söylemiştim' der gibiydi.

Min Hyuk un kafası karıştı.
"Yani daha emin olmadığın aşkını bize itiraf ediyorsun. Niye ?"

"Emin olamadığım için... Sürekli onu düşünüyorum. Sebebi sinirimi bozması da olabilir. Belki siz bilirsiniz. İçinizde daha önce aşık olan var mı ?"

Min Hyuk yavaşça kafasını sağa sola salladı. Jong Hyun son umut Yong Hwa ya döndü.
"Sen bilirsin hyeong. Şu ana kadar çok kızla çıktın."

"Ne yazık ki. Hepsi hoş kızlardı ama aralarında aşık olduğum yoktu. Aşk hoşlanmaktan çok farklı ve anlaması zor bir duygudur."

Jong Hyun son umutlarını yitirdiğinde birinin son nefesi duyuldu.
"Hyeong~ Bunu neden benim üstümde tartışıyorsunuz..."

Jong Hyun Jung Shinin üstünde oturduğunu tamamen unutmuştu. Özür diledi ve zavallı maknae nin üstünden kalktı.

Jung Shin in o kadar canı yanmıştı ki kalkmadan önce bir süre öyle hareketsiz kaldı.

Aslında hepsi bir süre düşüncelere dalıp hareketsiz kaldı.
Özellikle Jong Hyun.

Yıldız hakkında ne düşünüyordu ki ? Jong Hyun u sevmeyen bir kız olduğunu. Sürekli ona sorun çıkarttığını. Kendini yaralayacak kadar aptal olduğunu. Çok fazla makyaj yapmamasına rağmen güzel göründüğünü. Yemek esnasında ona bağıracak kadar kaba olduğunu. Hayır arkadaşı için kendini yaralayacak kadar kibar olduğunu. Sırf dış görünüşü için Jong Hyuna aşık olmayacak kadar zeki olduğunu.

Jong Hyun Yıldız hakkındaki bir düşüncede sabit kalamıyordu.
'Bu kız sabit durmuyor ki' diye düşündü.

Sürekli farklı davranarak Jong Hyun un kafasını karıştırıyordu. Bu aşk olamazdı. Olmamalıydı. Aşk olmasa daha iyi olurdu.

Sonunda çalan zil sesi Jong Hyun un kendi ile olan savaşına ara vermesine neden oldu.

Jong Hyun yerinden kalktı ve kapıyı açtı.

Karşısında duran Kim Woo Bin di. Yanında bavulu ile.
Gözlüklerini biraz aşşağı indirdi e üstünden şaşınlıkla onu izleyen Jong Hyun a baktı.
"*Annyong chingu [Merhaba arkadaşım] Rachel ile ayrıldık. Bir süre burada kalabilir miyim ?"