Yıldız yorgunluğu dışında bir şey düşünemeyecek kadar koşmuştu.
Kendini çimlere bıraktı ve kollarını yana açıp gökyüzünü seyretmeye başladı.
Derin derin nefes alıyordu canı yanmasına rağmen. Buz gibi havada, atkı dahi almadan koşmanın acısını genzinde hissediyordu.
Yinede gülümsedi. Çünkü başarmıştı. Metenin üstüne düştüğü o utanç verici anı unutmuştu. O anı kafasından silmeye çalışırken takıldığı Jong Hyun u da...
Düşünebildikleri sadece yorgunluğu, nefes almanın acı vermesi ve gökyüzündeki ilginç bulutlardı.
Ona tuhaf tuhaf bakan insanları görmezden geldi ve gözlerini kapadı.
Tekrar açtığında gök yüzünden düşen beyaz bir nokta gördü. Arkasından onlarcası onu takip ediyordu. Ve daha fazlası.
Mevsimin ilk karı yağıyordu!
***
Mete başkanla konuştu. Öğrenmesi gereken ufak tefek şeyleri öğrenip odadan çıktığında ona ters ter bakan Jong Hyunla karşılaştı.
Genç adam Meteyi görmenin şaşkınlığı ve siniriyle, ister istemez elindeki kağıtları buruşturdu ve
"Kimsin sen ?" dedi ingilizce olarak.
"Sizin fotoğrafçınız."
"Onu biliyorum. Yıldız için kimsin ? Neyi oluyorsun ?"
Mete önce aptal bir ifade ile konuşmaya başladı "He.. O mu ?.." Sonra ifadesi bir anda ciddileşti. "İşte o seni hiç ilgilendirmez!"
Judo ve Taekwando da kara kuşak sahibi Jong Hyun, zamanında öğrendiklerini Mete üzerinde deneme düşüncesiyle ona doğru bir adım atmışken, Yong Hwa geldi yanlarına gerginliği sezmiş gibi. Ortamı yumuşatmak için samimi Busan aksanıyla konuştu.
"Jong Hyun-ah, bende seni arıyordum."
Mete onu görünce sıktığı yumruklarını gevşetti.
"Arkadaşınla ilgilensen iyi olur. Karışmaması gereken şeylere karışıyor"
Yong Hwa sadece bir bakış ile yanıt verdi. Bir kaç saniyelik bakış çok şey anlatmıştı.
Meteye hak veriyordu. Jong Hyun tehlikeli bir soru sormuştu.
Ama bir yandan da Jong Hyun u savunuyordu. Çünkü onu anlıyordu. İlk defa hissettiği duyguları anlamaya çalışan arkadaşını, aynı guruptan kardeşini...
Jong Hyun ve Yong Hwa gittiğinde Mete az öncekinden daha dar görünen koridorda yalnız kalmıştı.
"Nasıl bir dramanın içine düştüm ben ?" diye geveledi azının içinde ve mükemmel şekilde duran saçlarını eliyle dağıttı. Temiz havaya ihtiyacı vardı.
Kaybolma riskini göz ardı edip, buz gibi havada Seul sokaklarında gezmeye başladı.
Aradan biraz zaman geçmişti ki neresi dahi olduğunu bilmediği bir yerde yağan karı fark etti.
Aklına anılar geldi.
Çocukken Yıldızla yaptığı gibi çimlere yatıp, gözlerine gelen kar tanelerini umursamadan gökyüzüne bakmak, kar tanelerinin nereden geldiğini tartışmak istiyordu.
Mete okulda öğrendiklerini anlatırdı. Yıldız ise onları meleklerin indirdiği konusunda her zaman ısrarcıydı.
Mete'nin yüzünde saniyeden daha kısa süren bir gülümseme belirdi.
Kendisi bunu yapamayacak kadar büyüdüğünü düşünürken, çimlerin üstünde bir kız, etraftakileri umursamadan gökyüzünü izliyordu.
Dayanamadı ve Mete de gidip yanına uzandı.
Kafasını ona çevirdiğinde, Yıldız da ne olduğunu anlamak için kafasını çevirdi. Yüz yüzeydiler.
Az önce tuhaf bakan insanların da bakışları değişti. Tatlı tatlı gülümseyen insanlar ve iç çeken liseliler..
Ama Mete onların farkında bile değildi. O sadece koşmaktan ve soğuktan yanakları kıpkırmızı olmuş, Meteyi görmenin şaşkınlığıyla gözleri kocaman açılmış Yıldızı görüyordu.
'Ne kadar güzel' diye düşündü ister istemez.
Güzel olan Yıldız'ın gözleri değildi.. dudakları , yanakları yada burnu.. Tamam belki onlar da güzeldi ama Mete için en güzel şey, ona olan bakışlarıydı.
Keşke hep ona baksaydı...
O güzel gözlerin gördüğü tek kişi olmak istedi Mete... Ve sonsuza kadar o gözlere bakmak
Ne yazık ki çok uzun sürmemişti zamanı durdurmuş gibi hissettiren bakışmaları. Yıldız şaşkınlıkla hemen oturmuştu.
"Burada ne işin var ?!"
"Geçerken seni gördüm ve yılın ilk karını seninle birlikte izlemek istedim sadece."
Yıldız bir an afalladı. Mete'nin buruk ses tonu onu şaşırtmıştı. Ama hemen ardından zorla gülümsedi.
"Aman ne komik."
Yıldızın onu ciddiye almaması Meteyi üzmüştü. Yine de alaycı bir ses tonu takındı.
"Ciddiydim oysa.. Neyse. Senin burada ne işin var asıl. Hava çok soğuk."
"Temiz hava almak için çıkmıştım. Birazdan eve dönecektim zaten."
"İstersen seni bırakayım. Hem biraz gezmiş olurum.. Hemde şu anda nerede olduğumuzu bilmiyorum."
Yıldız kahkaha attı.
"Gerçekten yön duygun berbat. Bu zamana kadar nasıl tek başına hayatta kalabildin ?"
Mete Yıldızın omzuna hafif bir yumruk attı.
"Hey! O kadar sık kaybolmuyorum... tamam belki biraz ama ne yani.. olabilir. Sonuçta yön duygusu, ideal erkek kriterlerinden değil."
"Senin için sorun yoksa benim için de yok" dedi Yıldız ve ayağa kalktı. "Beni takip et. Eve gidince senin için taksi çağırırız."
***
Mete bembeyaz bir sabaha gözlerini açtığında her zamankinden neşeliydi. Tüm günü boştu, her yerde kar vardı ve Yıldız tahmin ettiği gibi ondan kaçmıyordu.
Yattığı yerde gerindi. Boyu uzun olduğu için ayakları yataktan çıkıyordu.
Kalkıp günlük rutinlerini yaptı ve keyifli bir kahvaltı için mutfağa indi.
Boş gününde şehri gezmeyi planlıyordu ama Yıldızın meşgul olması biraz da olsa moralini bozmuştu. Yine de kendi gezebilirdi.. Evet neden olmasın ?
Neyseki telefon çalmıştı. Yıllar önce Koreye taşınmış çocukluk arkadaşı onu aramıştı. Böylece yalnız gezip yine kaybolmayacaktı.
"Koray ? Cidden sen misin ? Uzun süre oldu değil mi ?"
"Sana inanamıyorum Mete! Amerikaya kaçtığında bağlantını kesmen zaten kötüydü. Ama en azından Koreye geldiğini söyleyebilirdin !"
Mete suçunun farkındaydı.
"Telefon numaranı bilmiyorum desem bahane uyduruyorum gibi mi görünür ?"
"Kesinlikle ! Bu numarayı bulmak için ne kadar uğraştım haberin var mı ? Hemde onca işimin arasında.. Vefasız bir serserisin."
"Bencil ve vefasız. Evet farkındayım.Yine de eski hatalarımı düzeltmeye çalışıyorum. Buna seninle olan bağlarımız da dahil. Bu gün boş musun ? Bir yerde bir şeyler yiyelim. Hem belki bana bir iki yer önerirsin."
"Öğleden sonra meşgulüm. O zamana kadar uygunsan.. Hem sormak istediğim çok şey vardı benim de.. Ama endişe etme. Korede estetik cerrahları çok yeteneklidir. Burnunun kırıldığını kimse anlamaz."
Mete'nin gözleri bir an için kocaman açıldı. Sonra yapmacık bir korku tonu takındı.
"Burnum ? Kırılmak ? şey.. benim bir işim çıktı sanırım"
Koray güldü.
"Kaçmak yok. Kağıt kalem al.. Yirmi dakika sonra şu adreste olacağım.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder