Jong Hyun kapıdan içeri girince mutfaktan odasına doğru giden Yong Hwa yı gördü. Yong Hwa bu günü bilen tek kişiydi.
"Nasıl geçti randevun ?" deyip gülümsedi.
"Randevu deme şuna hyung." Yong Hwa kendine eğlenecek malzeme bulmuştu.
"Ne oldu ? Yoksa ekildin mi ?"
"Keşke ekilseydim. O cadı kiminle yemek yediğinin farkında bile değildi."
Jong Hyun çok sinirli değildi. Sadece bir kızın ona bağırmasından rahatsız olmuştu. Kimki o Jong Hyun a bağırıyor ?!.
Susamıştı. Bir bardak su almak için mutfağa gitti. Peşinden de Yong Hwa. Yapacak başka bir işi olmadığı için tüm hikayeyi öğrenmeye karar verdi.
"Cadı mı? Ben güzel bir kız diye hayal etmiştim." Jong Hyun bir an Yıldızı düşündü. Cebindeki telefonu ortada duran tezgaha attı ve buzdolabını açtı.
"Güzel olmasına güzel. Ama yinede içinde bir cadı var. Bana davranışını görsen..." Buzdolabının kapağını kapatınca karşısına Min Hyuk çıkmıştı.
"Kim güzel ? Neden bahsediyorsunuz ?" Yüzünde herzamanki sevimli gülümsemesi vardı.
Jong Hyun onu kovmadan önce Yong Hwa lafa girdi.
"Hyungun geçen gün arabası bozulup provaya koşarak geldiğinde bir kıza çarpmış. Sonrada kızın yüzünü dahi görmeden özür amaçlı yemek ısmarlamaya karar verdi."
"Woah cidden mi? Hyung, neden daha önce söylemedin ?" Bu gün Jong Hyun'un sabır sınırları zorlanıyordu. Sinir bozucu bir cadı ve meraklı gurup üyeleri...
"Çünkü kimseye söylemeyi düşünmüyordum."
"Ama Yong Hwa hyung a söylemişsin."
"O tesadüfen duydu. Kimse bilsin istemiyordum ama Yong Hwa hyung sağolsun duymayan kalmayacak. İstersen Jung Shin i de çağır hyung. Çekinme." Yong Hwa sırıttı.
"İsterdim ama o bu gün meşgul."
Jong Hyun günün biran önce bitmesini istiyordu. Meraklı gurup üyeleri ile uğraşmak istemiyordu. Zaten ertesi gün de bir ton işi vardı.
Yong Hwa yı duymazdan geldi. Az önce buzdolabından çıkardığı sürahiyi ve bir bardağı alıp mutfaktan çıkacakken Min Hyuk onu durdurdu.
"Hyung, telefonunu unuttun."
"O benim telefonum değil. Bu günkü kız unuttu. Ah tam bir baş belası. Telefon sende kalsın şimdilik." Mutfaktan çıktıktan bir süre sonra geri döndü. "Yada bende kalsın. Belki arar."
Jong Hyun'un tek amacı telefonu kurcalayıp Yıldız hakkında bilgi almaktı. Ya bir anti fansa ? Bu sorun olabilir. Maalesef bunu düşünmek için biraz gecikmişti.
Odasına girdiğinde elindekileri küçük bir sehpaya bırakıp yatağına uzandı. Şifre olmamasını umarak tuş kilidini açtı. Telefon şifreliydi ama Jong Hyun pes etmedi.
Hmm.. ne olabilir ? 1234 Hayır, çapraz gidelim 159. 951. 357. 753. Hayır Yukarıdan aşağıya 2580. Ters 0852 Telefon açıldı.
Hehe tahmin etmesi zor değildi.
Telefonun mesaj kısmı boştu. Rehberde de çok az kişi kayıtlıydı. Kendisinin ne diye kayıtlı olduğunu merak etti. Tek tek numaraları kontrol ederek kendi adını buldu.
"Mavi ? Bu ne demek ya ?" Kendi telefonuna uzanıp sözlüğü açtı. "Mavi ? Bu kız çok basit düşünüyor."
Kendi telefonunu yerine koyup Yıldızın telefonuna döndü. Rehberden çıktı.
Şimdi neye baksam ?
Resimleri kontrol etmeye karar verdi. Telefon türkçe olmasına rağmen Jong Hyun kullanmakta zorluk çekmiyordu. Eski telefonlarından biriyle aynıydı ve ezbere hareket ediyordu. Zaten resimler de yeterliydi.
Galeriye girmeden önce kısa bir an terddüt etti. Sonuçta bu özel hayata giriyordu. Ama yinede omuzundaki küçük şeytanı dinledi ve resimlere bakmaya başladı.
Galerinin çoğunda asyalı ünlülerin fotoğrafları vardı. Biraz replik ve bir iki bölümde dizi. Anlaşılan Yıldız fotoğraf çekmeyi sevmiyordu.
Jong Hyun resimlere bakmaya devam ederken kendini gördü. A gentleman's dignity'den bir kare. Kendisi ve Woo Bin in olduğu bir resim.
Jong Hyun ukala ukala gülümsedi. Sonra sesini inceltip Yıldızı taklit etti.
"Seni tanımıyorum. Bu yüzden senden nefret etmem imkansız." Telefonu kapatıp kendininkinin yanına koydu. "Yalancı!!"
Kafasını yastığa koyup az önce gördüğü resmin verdiği gururla uykuya daldı. Ama Jong Hyun un bilmediği birşey vardı. O resim Kim Woo Bin için kaydedilmişti.