Mika'nın morali Dilara'nın rüyasını duyduğundan beri bozuktu.
Dilara ona Min demişti. O Min kendisinin hayran olduğu Min Hyuk tu. Daha önceki gün karşılaştığı ve konuştuğu Min Hyuk!
Bu sabaha kadar bunları yaşadığı için kendini özel hissediyordu. Ama Dilaranın da onların fanı olduğunu öğrendiğinde ne kadar çok hayranları olduğunun bir kez daha farkına varmıştı.
Yıldız bunlardan biri olmasa da taa türkiyede bile onları seven güzel kızlar..
Mika ise sıradan bir japondu !
Kendini depresyona girmiş gibi hissetti. Belki de girmişti.
Her morali bozulduğunda yaptığı gibi bir anime açtı. Rahat yatağına yerleşip yastına sarıldı ve saatlerce sürecek anime maratonuna başladı.
Mika her depresyona girdiğinde bunu yapardı. Bazen günlerce sadece tuvalete gitmek veya ramen için su kaynatmak dışında yerinden kalkmadan anime izlerdi. Ve maratonun sonunda resetlenmiş olurdu.
Yıldız bunu ilk gördüğünde Mika için gerçekten endişelenmişti. Ama bir iki seferin ardından böyle zamanlarda ona dokunmadan resetlenmesine izin vermenin daha iyi olduğunu farketti.
Bunun Mika için Jeremy'nin otobüsü gibi olduğunu düşünmüştü. O otobüste ağladığı sürece sevimli sincap olarak hayatına devam edebilirdi. Mika ise böyle yaparak.
Ama ne yazıkki Mika için bir saat yeterli olmuyordu hiç bir zaman.
***
Yıldız çizim eşyalarını çantasına doldurdu ve evden çıktı.
Son zamanlarda olan olaylar onu çok meşgul etmişti. Bu yüzden işleri aksamış, yeni bölümün taslağını dahi tamamlayamamıştı.
Aynı konu yüzünden bir hafta içinde 3.kez editörden azar işitiyordu.
Sonunda 'bu evde olmayacak' dedi ve bir kafaye gidip etraftaki insanlardan ilham almaya karar verdi.
Kafeye geldiğinde her zaman oturduğu cam kenarındaki yerine geçti ve sıcak çikolata spariş etti.
Siparişini getiren garson gözlüklü ve şirindi. Gülümseyince gözleri Min Hyuk'unkiler gibi kısılıyordu.
Gözlük ayrıntısı Yıldızın ilgisini çekti ve yeni karakterine eklemek için bir kenara not aldı.
Garson uzaklaştığında ayaklarını karşıdaki sandalyenin üzerine koyarak yayıldı ve mp3'ünden diğer insanların konuşmalarını bloke edecek bir şarkı açtı. *~T.O.P - As İf Nothing's Wrong~
Cafenin dışında bisikletini kilitleyen bir çocuk gördüğünde, genç kızın kafasında şu klasik manga sahnesi canlandı.
Çocuk önde bisikleti sürer, kız arkadan ona tutunur. Çocuk hızlanır ve kız korku ile ona sımsıkı sarılır...
Yazmak için çok klişeydi ama Yıldız bir kez olsun bu sahneyi yaşamak istiyordu.
Düşüncelere dalmış Yıldızın gözüne bu sefer de bir tokaya bakıp sonra geri bırakan bir genç kız takıldı. Başka bir klişe daha..
Kız bir şey beğenir ama almaz.. Ardından çocuk gelip onu satın alırdı..
"Benim için bunu yapan tek kişi babam." diye mırıldandı .
Shoujo manhwa yazmak bu yüzden zordu. Hiç yaşamadığın, hatta belki yaşamayacağın duygulara kapılıp yazar, sonra gerçek hayata dönmeye zorlanırdın.
Aman ne eğlenceli..
Yıldız düşüncelere dalmışken kağıdın kenarına bir şeyler karalamıştı. Mp3 teki şarkı durmuş ve kafede çalan şarkının sözlerini dinlerken yarı bilinçsiz yazmaya başlamıştı. *Like a child Just like heaven neol usge mandeul mellodi
Dinlediği şarkının çoktan bittiğini fark eden Yıldız başka bir şarkı açmak için uzandığında telefonu çalmaya başladı.
Arayan Meteydi.
Her zaman olduğu gibi kulaklığıyla konuşmayı reddeden Yıldız, kulaklığı telefondan çıkarıp çağrıyı cevapladı.
"Alo."
"İyi günler prenses! Bu gün nasılsın ? Ayağın iyi mi ?"
Mete her zamanki canlılığıyla Yıldızı gülümsetmişti.
"Ayağım iyi ama ilham perim yaralı."
"Bu üzücü.. Neden bana gelmiyorsun ? Sana ilham vereceğine inandığım bir şey var burada."
Yıldız tereddütte kaldı. İşleri vardı.. ama kağıt hala boştu. 'Ne kaybederimki ?' düşüncesi ile "Süper olur." diye yanıt verdi.
"Tamam, evde misin ? Seni almaya geleyim. Kaybolma."
"Hayır, dün kahve içtiğimiz yerdeyim. Hem merak etme ben senin gibi şapşal değilim. Kaybolmam."
"Hey! Ben şapşal değilim... Tamam, belki daha dün kaybolmuş olabilirim ama.."
Yıldızın kahkahası ile Mete cümlesini yarım bıraktı.
"Şapşalsın işte.. Ve senin bu yönünü çok seviyorum... Ihım yani madem sen geleceksin acele et. Çok bekletme beni."
Mete gülümsemiş ve başka birşey söylemeden telefonu kapatmıştı.
Genç adam çok geçmeden kafaye vardı. Sabah erkenden satın aldığı yeni navigasyonu saolsun..
Yıldızı gördüğünde ona seslenmeden hemen önce Telefonunu çıkartıp bir fotoğrafını çekti. Sandalyelerin üzerinde yayılmış halde nasıl durduğunu görünce Yıldızın da güleceğine emindi.
Telefonunu tekrar cebine koyduktan sonra masanın yanına gidip Yıdıza şirin şirin gülümsedi.
"Hadi gidelim."
Yıldız toparlanıp ayağa kalktığında Mete çantasını aldı ve onun için arabaya kadar taşıyı ardından arka koltuğa koydu.
Şoför koltuğuna geçtiğinde Yıldız çoktan yanındaki koltuğa yerleşmişti.
Mete yol boyunca önceki gün başından geçenlerden, sabahın kötünde navigasyon almasından ve yeni kore hattından bahsetti. Yıldız sa onu dinleyip sadece güldü.
İlham verecek şeyin ne olduğunu sorduğunda ise hep 'sürpriz' cevabını aldı.
Uzun bir yolculuğun sonunda eve geldiklerinde Yıldız ağazı açık bir şekilde babaka kalmıştı.
Metenin zengin olduğunu zaten biliyordu ama belli ki görüşmedikleri süre içerisinde daha da zenginleşmişti.
"Ben onun yerinde olsam şimdiye emekli olmuştum."
Mete arabayı park edip geldiğinde Yıldızın kendi kendine konuştuğunu duymuştu.
"Ne konuşuyorsun bakalım ?"
"Hiç sadece hayran olunacak bir azmin olduğunu."
Mete göz kırptı.
"Beni bilirsin. İstediğim her şeyi alırım."
'Evet' diye düşündü Yıldız. 'Sen çalışır ve istediğin her şeyi alırsın... Bense maddi durumu iyi ailemi bırakıp hayallerimin peşinden koştuğumda elimdeki tek şey iki odalı kiralık bir daire olur. Yaşasın aile mirasına kalmış umutsuz genç kızlar ve çok fazla mirası olmasına rağmen ondan daha fazlasını kazanan çocukluk arkadaşları.'
Yılıdız kendi ve Mete arasındaki uçurum yüzünden hayal kırıklığına uğrarken evin salonuna girmişlerdi bile.
Köşede duran büyük bir kitaplık vardı. Bazı rafları üzerinde 'kitap' yazan koliler ile doluydu. Anlaşılan daha tam yerleşmemişti.
Cam kenarında oranın okuma köşesi olarak tasarlandığını belli eden bir okuma lambası ve rahat görünen tek kişilik koltuk vardı.
Odanın diğer ucunda ise çok şık bir köşe koltuğu da bulunan mobilya takımı ve dev ekran bir televizyon... Gerçekten büyük bir salondu. Yıldızın evinin toplamından bile büyük..
Yıldız biraz hayranlık biraz kıskançlıkla etrafa bakmaya devam ederken Mete ıslık çaldı.
Üst kattan buz mavisi gözleri ve siyah beyaz tüyleriyle bir sibirya kurdu koşarak salona inmişti.
"İşte sana ilham verecek kahraman. Tanıştırayım adı Usui."
Yıldızın gözleri dolmuştu.
"Ama.. Sen.. Nasıl?"
"Tamamen tesadüf. Buraya geldiğim sıralarda bu arkadaşın sahibi ölmüş ve yeni birini bulana kadar bir veterinerde misafir olmuş. Ama tabi mutlu değilmiş. Kaçmış ve arabayla giderken önüme fırladı. Son anda fren yaptım. Tasmasındaki numarayı aradığımda sahip arandığını öğrendim ve 'neden olmasın' dedim. Sonra da aklıma sen geldin. Hep istediğin köpek, hep istediğin isim. Fena olmamış değil mi ?"
Mete'nin yumuşak bir gülümsemesi vardı bunları anlatırken. Yıldızı sevdirmenin gururunu yaşıyordu biraz da.
Yıldız sa sadece gülümsedi ve yaşlı gözleriyle bulak gördüğü köpeğin yanına çökerek onu sevmeye başladı. 'Mete bunu nasıl hatırladı' diye düşünüyordu.
Çünkü Yıldız sadece bir kere köpek istediğini ve ona en sevdiği anime karakterinin adını vereceğini söylemişti.
Farklı bir zamanda sadece bir kere sibirya kurtlarını sevdiğinden bahsetmişti.
Ve yine farklı bir zamanda 'BİR KERE' Kaichou wa maid sama'dan Usui nin favori karakteri olduğunu anlatmıştı.
Ve Mete bunları hatırlaması yetmezmiş gibi birde birleştirip bir şekilde gerçekleştirmişti. Gerçekten iyi bir 'Dost'.
Yıldız bir süre köpeği sevdi. -Gerçekten ilham vermişti- ardından oturup Mete ile konuşmaya başladı.
Mete başından geçenleri anlattı. Sonra Yıldız...
Mete ona bildiği restoran iyi restoran ve kafeleri sordu. Konu kafelerden açıldığında aklına çektiği resim gelmişti.
"Bak sana ne göstereceğim." dedi ve telefonunu Yıldıza doğru tuttu.
Yıldız fotoğrafın ne olduğunu anlar anlamaz telefonu yakalamak için bir hamle yaptı.
"Hey yavaş ol!"
"Sil şu resmi Mete. Çok utanç verici."
"Hayır silmem. Hem uzun süre öyle oturdun. Zaten rezil olacağın kadar olmuşsundur. Bu bende kalacak."
Yıldız oturduğu yerden kalktı. "Ciddiyim Mete ver şu telefonu."
Mete muzip bir şekilde gülümsedi.
"Olmaz. Böyle bir resme ihtiyacım vardı. Bakıp gülebileceğim bir resim."
Yıldız Meteye doğru yürü. Mete hala aynı şekilde köşe koltukta oturuyordu.
Yıldız telefona uzandığında Mete telefonu kendine doğru çekti. Yıldızın gözü hala telefondaydı.
Tekrar bir hamle yaptığında telefonu tutmayı başarmıştı ama Mete refleksle kolunu geri çekti.
Telefonu sıkı tutmuş olan Yıldız birden dengesini kaybetti ve düştü.
Mete'nin ayağının biri hala yerdeydi. Diğeri ise koltuğun üstünde.
Sağ kolu telefonu uzaklaştırmak istediği için yukarıda kalmıştı ve sol eli refleks olarak onu korumak için Yıldızın kolunu kavramıştı. Yıldız sa öylece Mete'nin üstündeydi. Yüzleri birbirine çok yakın bir şekilde..
O an eve biri girse asla açıklama yapamazlardı.
Yıldız kıpkırmızı oldu. Kalp atışları hızlanmıştı ve nefesini tutmuştu. Yüzünden ateş çıkıyormuş gibi hissediyordu.
Birden kalkıp "Ben.. su içmeliyim." dedi ve bahçeye doğru yöneldi. Bir cümle için fazlasıyla kekelemişti.
Yıldız giderken Mete mutfağın orada olmadığını söyleyemedi. Çünkü hala şaşkın bir şekilde koltukta yatıyordu. Onun da yüzü kırmızıydı.
Az önce ne olmuştu öyle ?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder