Translate

27 Kasım 2014 Perşembe

Starry Night (Bölüm 34 - Mete'nin Hayali)

Çarşamba gecesi herkes için düşüncelerle doluydu..

Mika kendi hayali dünyasını koruma çabasındaydı. Jong Hyun Yıldız hakkında bir iki basit bilgi öğrenmeye çalışırken Yıldız sa Jong Hyun un yaşadığı zorlukları düşünüyordu...

Seul de bir yerde bunlar yaşanırken şehrin hemen dışında, sabah yaptığı hatayı kafasında geri sararak her defasında kendine lanet okuyan Mete vardı.
Usui nin 'bırak artık düşünmeyi, Yeter...' dermişçesine bakan gözlerini görmezden gelmiş, bahçede otururken bir yandan da kahvesini yudumluyordu.

Yıldızı korkutmuş muydu yoksa ?
'Ama neden korksun ki ?' dedi derinlerdeki bir ses. 'Bir kazaydı. Onu öpmedin bile..'
'Kızlar hassas olur' diye mualefet etti Mete nin karamsar yanı..

Mete acı bir şekilde güldü.
"Mükemmel! Şimdi de kendimle tartışıyorum. Kafayı yedim!"
Aslında kafayı yememiş, sadece biraz umutsuzluğa düşmüştü..

Yıldızın Korede olduğu ilk günü düşündü.. Fransada kendine bir düzen kurmuş olmasına rağmen bir günde oradaki hayatını bırakıp, dilini dahi bilmediği bu ülkeye gelmişti.
İş bulmak hiç kolay olmamıştı... Ama her şey bu inatçı kız içindi.
Onu alıp Türkiyeye dönmek hepsine deyecekti.

Mete de artık özlediği ülkesinde, ailesiyle aynı şehirde yaşayacaktı... Bu planın aptal bir fotoğraf yüzünden mahfolma düşüncesi Metede bahçedeki masayı devirip sandalyeleri tekmeleme, sesi kısılana kadar bağırma isteği uyandırıyordu.

Bir yanlış anlama yüzünden hayallerini kaybedemezdi. Bir kez daha olmasına izin vermeyecekti.


***

"Özür dilerim!!"

Yıldız zil sesi yüzünden panikle, ne gördüğünü hatırlayamadığı rüyasından uyandı. Hala bilgisayarın önünde yerdeydi.

Şaşkın şaşkın etrafına bakındı. Ne için özür dilemişti ki ?

Kapı tekrar çalınca 'neyse' dedi ve kapıya bakmak için ayaklanmadan önce tekrar yere yatıp gerindi.
Sonunda kalkıp kapıyı açtığında az kalsın şok geçiriyordu.

Mika hiç uyumamış, bayık gözleri ve siyah halkalarıyla sabah sabah Yıldızın yanına gelmişti.

"Ihım.. içeri gelsene"

Mika ağır hareketlerle içeri girdi ve kendini az önce Yıldızın kalktığı yere bıraktı.
"Yer sıcakmış~"

Yıldız güldü ve esnedi.
"Kapıyı çalmadan önce orada ben yatıyordum da ondan... Onu boşver de senin bu halin ne ? Ruhun çıkıp geri dönmüş gibi."

Mika gözlerini ovuşturdu.
"Uykusuz ve açım.. Yemek ver bana Yıldıız~"

"Ah zavallı şey.. Yine alışverişe çıkmayı unuttun değil mi ? "

Mika yerde yuvarlandı ve tepesinde duran Yıldıza masum bakışlarını dikti.
"Ben yaşlı bir kızım Yıldız.. Ruhum yaşlı.. ve bunak."

Yıldız ayağıyla onu dürttü.
"Çok konuşma da şu sehpayı ortaya çek. Ben sandeviç hazırlayacağım."

"Sen olmasan hiç ekmek yemeyeceğim Yıldız. Hiç pirincin yok mu ? Onigiri yapalım."

"Şikayet etme ve ben seni beslemekten vazgeçmeden önce elindekiyele yetinmeyi öğren."

"Tamam ya bir şey demedim. Kızma hemen... Sehpayı çektim ve üstündekileri topladım. Bu biletleri nereye koyayım ?"

"Ne biletleri ?"

"Türk arkadaşının verdiklerini..."

"Ne bu yüzündeki ifade ? O benim arkadaşım değil hem.. Senin komşun unuttun mu ?"

Mika ağazında japonca bir şeyler geveledi, biletleri tekrar sehpaya bıraktı ve kalkıp buzdolabından kola aldı. Yıldız elinde iki bardak ve sandeviçlerle sehpanın başına geçtiğinde Mika da kolaları doldurmaya başladı.

Tam ikinci bardakta dolmak üzereyken hapşırması kolayı sehpaya, dolayısıyla biletlerin üsütne dökmesine sebep olmuştu.

Yıldız hemen mutfağa koştu ve kağıt havlu rulosunu alıp dökülen kolayı temizlemeye başladı bir yandan da söyleniyordu.

"Çok sakarsın Mika.. Daha dikkatli olmalısın"

"Hey! hapşırmak benim suçum değil."

"Neyse olan oldu.. Ah biletler mahfolmuş.. Yazı da okunacak gibi değil. Saati hatırlıyor musun ?"

Mika Yıldıza ters bir bakış attıp dil çıkarttı.
"Hayır.. Mamdem hatırlamıyorsun gitme."

"Birlikte gideceğiz.. Niye böyle davranıyorsun ? İki gün önceye kadar çok samimi davranıyordun kıza karşı."

"İki gün önceye kadar sen bu kadar iyi davranmıyordun ama."

"Kıskandın mı yoksa ?"

"Evet!"

Yıldız gülümsedi. "Kısknama.. en iyi arkadaşım sensin. Milletin önemli değil. Öyle olsa buraya hiç taşınmazdım değil mi ?"

Mika biraz düşündü. İkna olmuş gibiydi.
"Haklı olabilirsin."

"Haklıyım tabi. Neyse ben şimdi Dilarayı arayıp saati ve biletleri böyle kabul edip etmeyeceklerini sorayım. Sende yemeğini ye."

Mika kafasıyla onaylayıp tekrar sehpanın başına oturduğunda Yıldız kıskanç arkadaşının yanında rahat konuşamayacağı için dışarı çıktı ve Dilarayı aradı.

Önce gösteri saatini öğrendi. Sonra biletleri kabul edeceklerini. Telefonu kapatmadan önce birde evine yerleşip yerleşmediğini sordu Yıldız.

Hala işinin bitmediğini öğrendiğinde yardım teklif etti ve ertesi gün buluşmak için sözleştiler.

Konuşurken unutmuştu ama telefonu kapattığında kıskanç arkadaşına bunu nasıl anlatacağını düşünmeye başlamıştı.

Mikayı yanında çağıramazdı. Onu bırakıp giderse de daha fazla üzülecekti.

Ama diğer yanda da daha yeni evinden atılmış bir öğrenci vardı. Mikanın kıskanç ve çocuksu hisleri yüzünden, yardım edeni olup olmadığını bilemdiği bir kızı yalnız mı bırakacaktı ?

Tamam, belki geçen gün yardımcı olan iki çocuk yine orada olabilirdi ama onlardan biri Türk, diğerininse türk olma olasılığı yüksekti. Ve bu sadece işin ağırlık kısmını yapabilecekleri anlamına geliyordu.

Ne olursa olsun.. İnsanlık ölmemişti ya..

***

Jong Hyun dünkü araştırmalar nedeniyle rüyasında Türkiyede konser verdiklerini görüyordu.
Bir saha nın ortasına kurulan sahneden hepsi dolu koltukları, dip dibe ayakta dikilenleri rahat görebiliyordu. Çoğunluğu kız, Yıldız ve Meteye benzeyen insanlarla dolu bir kalabalık.

Ön sıralardan masmavi giyinmiş bir kız gözüne takıldı. Düşünceli ve biraz da hayranlıkla Yong Hwa ya bakan Yıldız..

Gurup daha önce hiç söylemedikleri bir şarkı söylüyordu. Jong Hyun un solo kısmı geldi ve sahne ışığı aniden ona döndü..

Hayranlar bağırıyordu.
"Jong Hyun ~ Jong Hyun ~ Jong Hyun.. Oppa hadi uyan."

Jogn Hyun gözlerini açtığında karşısında dikilen Junieli gördü. Röpörtajlarda 'kız kardeşim gibi görüyorum' dediği Juniel.

"Oppa, neden burada uyuyorsun ? Bir sorun mu var ? Yurtta bir şey mi oldu ? Bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun değil mi ?"

Jong Hyun 'kız kardeşim gibi' derken doğruyu söylüyordu.
Juniel bazen sinir bozucu bir kız kardeş gibi ona yapışırdı.

Bir beste yaptığını duyduğunda 'Hadi ben buna söz yazayım, birlikte bir şarkı yapar başkana veiririz.' diyebilirdi. Demişti de.

Gerçekten ısrarcı bir kızdı ve bu zaman zaman sinir bozucu olabiliyordu. Yine de küçük kız kardeş gibiydi ve Jong Hyun bir şekilde onu seviyordu.

'Bir sorun yok çalışırken uyuya kalmışım..." Jong rüyasındaki şarkıyı hatırladı birden.. "İşin yoksa biraz yalnız bırak beni lütfen. Aklımdakileri yazmalıyım."

Juniel hayal kırıklığına uğramıştı. Kafasıyla onayladı ve çıkmadan hemen önce bestenin yazıldığı kağıda bir bakış attı.

Kağıdın üst kısmında etrafı daire şeklinde karalanmış bir kelime vardı. Latin harfleri ile yazılmış.

Yıldız ne demekti ki ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder