Yıldız şaşkındı. '
Benim burada olduğumu nerden biliyor ?'
Hemen numarayı aradı.
Bu Emrenin yaptığı bir şaka olmalıydı. '
Yeni bir numara alıp ablanı kandırmak he? Daha yeni ondan bahsettin... Bu kadar aptal mı sanıyor beni?'
Telefon açıldı ve karşıdan gelen ses Yıldızın düşüncelerini böldü.
"Merhaba Özledin mi beni ?" Bu tam Meteden beklenecek bir telefon cevaplama şekliydi.
"Mete ? Sen... ciddi misin? Gerçekten Korye mi geldin ? Peki ya na..."
"Evet. Senin Koreye kaçacağını hiç düşünmezdim. Ama madem kaçmışsın.."
"Sende Amerikaya kaçmıştın."
"Benimki tamamen başka. Ben hayallerimin..."
"Sadece senin hayallerin yok!" Yıldız sinirliydi. Peki ama niye? "Hiç değilse ben senin gibi kardeşimi terk etmedim. Onun en başından beri buraya geleceğimden haberi vardı. Ama sen herkesten gizli kaçtın. Benden bile! Tek abimi kaybettim!" Söylediklerine kendisi bile şaşırmıştı. Kalbinin bu kadar kırıldığını fark etmemişti.
Kısa bir sessizlik oldu.
"Haklısın. Böyle yapmamalıydım. Ama benimde kendimce sebepleri vard..."
"Hah! Sebeplermiş." Metenin sesi Yıldızın söylediği her cümlede daha da ciddileşiyordu. Ve sesindeki acı belirginleşmişti.
"Bak kabul ediyorum büyük bir eşşeklik yaptım..."
"Hemde çok." Yıldız Metenin lafını bölerek ona olan sinirini anlamasını istiyordu.
"...Buluşup yüz yüze konuşmaya ne dersin? Hemen şimdi."
Yıldız baş ağrısından ve düşüncelerden kurtulmak için alnını ovdu. Bir yıl. Tam bir yıldır Korede sakin hatta sıkıcı bir hayat yaşıyordu. Nasıl bir haftada hayatı böyle bir tempoya girmişti ? Bir gün içinde üç olayı kaldıramıyordu.
"Hayır. Bu gün yeteri kadar olay yaşadım. Kapatıyorum."
"Yıldız du..." Cümlesini bitirmesine izin vermemişti.
Yine hiç bir şey anlamayan ama olaya şahit olan Mika ya döndü. Telefondakinin kim olduğunu yada ne konuştuklarını bilmemesine rağmen Yıldız için çok endişelenmişti.
"İyi misin ?"
"Pek sayılmaz. Arayan Meteydi. Anlatmadığım küçük ayrıntı onun Amerikaya herkesten gizli kaçmasıydı."
Mika Yıldızı neşelendirmek istiyordu. Kendini zorlayıp gülümsedi.
"Yani gerçekten terk edildin." Gururlu bir şekilde bakıp saçlarını savurdu. "Tahmin yeteneğim müthiş ya."
Başarmıştı. Yıldız gülümsedi. '
Dur bir dakika. Bir terslik var.'
"Üstüme gelme! Seni neşelendirmeye çalışıyordum." Son anda Yıldızın elinden kurtulup kendini dışarıya attı. En iyisinin onu biraz yalnız bırakmak olduğunu düşündü. Çünkü onu neşelendirmek konuşunda 'biraz' yeteneksizdi.
***
"Kestik !" Jong Hyun'un klip çekimi pek iyi geçmiyordu. Aynı sahneyi yedinci kez çekiyorlardı.
"Yine ne oldu?"
"Rolü anlamıyorsun Jong Hyun. Juniel e onu sevmiyormuş gibi değil zavallı aşık gibi bakıyorsun."
"Tamam da klibin konusu bu değil mi?"
"Sonunda evet. Ama bu sahnede ona sinir olman gerekiyor."
"Başlarda da bir şey olması gerekmez mi ?"
"Hayır, burada aşka dönüşen nefret var. Yavaş yavaş doğan bir aşk değil."
Jong Hyun yönetmenin neden bahsettiğini anlamıyordu. 'Aşka dünüşen nefret mi olurmuş ?! Bu adam çok dizi izliyor.'
Herkes yerlerine geçti. Şarkı tekrar başladı ve Juniel Jong Hyun a doğru yürüdü.
"Kestik!" Jong Hyun un sabrı taşıyordu.
"Bu sefer dediğin gibi bakıyordum."
"Hayır, nefret eder gibi bakıyordun."
Ve Jong Hyun sabrının sınırına geldi.
"Sen de benden bunu istedin!"
"Ben ona düşman gibi bak demedim. Sadece sevmiyorsun, anlaşamıyorsun. Neyse biraz ara verelim. Sende dediklerimi düşün biraz."
Jong Hyun Yong Hwa nın yanına gitti.
"Bu adamı nereden buldunuz? Söyledikleri birbiriyle çelişiyor."
"O ünlü bir yönetmen Jong. Biraz daha sabret."
"Ne sabretmesi ? Resmen benimle alay ediyor. 'Ondan hoşlanmıyorsun.', 'Nefret dolu bakma!', 'Ona aşık olacaksın ama şimdi tek bir huyunu bile sevmiyorsun.' Bas baya saçmalıyor. Böyle bir şey mümkün değil."
Yong Hwa nın gözünde muzip bir ifade belirdi.
"Aslında mümkün gibi. Oynarken şu türk kızı düşün yeter."
"Alay etme hyung! Zaten sinirliyim."
"Ben ciddiyim." Jong Hyun Yong Hwa ya dik dik baktı.
"Mola bitti!" Sesi duyan Jong Hyun Yong Hwa yı görmezden geldi ve kameraların karşısına geçti.
Juniel yine Jong Hyun a doğru yürüdü. Jong Hyun kısa bir an yönetmeni gördü. Yüzünde yine o memnuniyetsiz ifade vardı. 'Olamaz! Bu sahneyi yine çekmek istemiyorum.' Yong Hwa nın söyledikleri geldi aklına. 'Türk kızı düşün yeter.'
Haklıydı. Jong Hyun un Yıldızı çok sevdiği söylenemezdi. 'Belki de işe yarar.'
Jong Hyun gözlerini kapattı ve Yıldızı düşündü. Gözlerini tekrar açtığında ona doğru gelen Juniel değil Yıldızdı.
Ters ters Jonh Hyun a baktı ve saçlarını savurarak yanından geçti. Jong Hyun onun arkasından baktı ve sahne bitti.
Yönetmenin alkışı kendini sahneye kaptırmış Jong Hyun u tekrar gerçek dünyaya getirmişti. Yıldız yine Juniel olmuştu.
Yönetmen Jong Hyunun yanına geldi.
"Şimdilik bu kadar. Siz gidebilirsiniz."
"Ne?" Jong Hyun sahneyi tekrar çekmek istiyordu. "Emin misiniz? Bence bu seferki de çok nefret doluydu."
"Hayır, harika oldu. Nefret değil çocuksu bir sinirle bakıyordun."
"Pekala. Yönetmen öyle diyorsa..." Eğilerek selam verdi ve Yong Hwa nın yanına gitti.
Yaptığı şey çok saçmaydı. 'Yönetmen işin bitti diyor. Neden kendi başıma bela açmaya çalışıyorum ?! '
Düşüncelerini bir kenara itti ve Yong Hwa ya selam verip yanındaki sandalyeye oturdu.
Yong Hwa telefon ile oynuyordu. Jong Hyun etrafına bakındı. Makyajını silmesi gereken kızın başka bir işi var gibi görünüyordu. Bu sırada e-maillerimi kontrol edebilirdi.
Elini oturduğu sandalyenin kolundan sarkan ceketin cebine soktu. Telefonu olması gereken yerde değildi.
"Hyung, telefonumu gördün mü?"
Yong Hwa bir süredir elinde olan telefonu havaya kaldırıp salladı.
"Evet, şu an onu kurcalıyorum."
Jong Hyun hemen bir hamle yaptı ve telefonu almaya çalıştı. Ne yazıkki başarısız olmuştu.
"Başkalarının telefonu kurcalamak iyi bir şey değil!"
"Bunu sen mi söylüyorsun?"
Jong Hyun yaptığı hatanın farkına varıp bir an duraksadı.
"O farklı bu farklı. Ben onun cebinden almadım telefonu."
"Mesaj geldi bende baktım. Türk kızdan geldiğini bilseydim..."
"Ne ?!" Yıldız Jong Hyun a mesaj mı atmıştı? Neden? Hani onu bir daha görmeyecekti? Mesaj ne ile ilgili olabilirdi ?
Jong Hyun soruların cevabını bilmiyordu. Mesajı okuyunca tüm soruları yanıtlanacaktı. Biri hariç... 'Ona olan hislerim çocuksu bir sinir mi sadece?"