Translate

27 Mayıs 2014 Salı

Neden Bunları Kullanıyoruz ?

Bazen günlük hayatta olan mantıksız cümleler kuruyoruz. Onları neden kullandığımızı merak ediyorum.

Siz de merek ediyorsunuzdur belki de.

Örneğin merak ediyorum 
Neden renkli göz tabirini kullanırız ?

'Gözleri renkli' derler bazıları yeşil veya mavi gözlü insanlar için.
Kahve rengi, siyah veya ela renk sayılmıyor mu ? 
Onların gözleri şeffaf mı ?
Neden açık renkli demiyoruz ?

Şimdi der bazıları 'O kadar uzatmaya gerek yok anlaşılıyor işte'
'Açık' gibi dört harfli bir kelimeyi kullanamıyorsak doğru anlatım için artık türkçeden umudu keselim. Zaten harf yutarak konuşan insanlar yetmez gibi birde kelime yutmaya başlayalım. 
(Evet biraz gaza geldim)

Neden biri seslenince 'kibarlık' yapmak amacı ile 'Efendim?' deriz ?

Yani bu da mantıksız geliyor. Ben neden bana seslenen bir insana efendim diyeyim ?
O benim efendim mi ?
Ben köle yada hizmetçi miyim ?
Birde bunu nezaketen yapmak.. Size de saçma gelmiyor mu ?

Neden biri güzelsin yada zekisin gibi şeyler söylediğinde teşekkür ederiz ?

Buna başka bir konu. Şimdi sen bana durup dururken güzel dedin. Eğer ben güzel değilsem ve sırf iltifat için öyle dediysen yalan söylemiş oluyorsun.
Bana yalan söylediğin için teşekkürler ^^

Veya gerçekten güzelim. Bu bariz bir şey. Neden bariz olan bir şeyi söylediğin için teşekkür edeyim ?
"Pantolonun çok mavi!"
"Ah, teşekkürler. O sizin maviliğiniz."
Aynısı işte.

Bunlar kafama takılan şeylerden bir kaçıydı. Çok mu saçmaladım. Yoksa normalden mantıklı mı konuştum ?
Bilmiyorum ama bunlar bana saçma geliyor işte

23 Mayıs 2014 Cuma

Olurda Bir Gün Kaybolsam Ne Yapardınız ?

İnsanlık hali bu. Ölsem kalsam, hasta olsam veya internetten nefret etsem. 
Bir şekilde sessiz sedasız kaybolsam buralardan ne yapardınız ?

Bazen kafama esmiyor değil. 'Yeter' diyorum 'Çok fazla vakit geçiriyorsun internette. Kapat hesabı falan işine bak.'

Ama konuştuğum insanlar buna engel oluyor tabi. Birde bu var

Sanal ortamda vakit geçirmek iyi hoş ta sanal işte.

Dışardan bakınca kendi hayatıma beni tanımayan insanlar, işlerime engel olan bir hikaye, boş boş ekrana gözlerimi dikmeme sebep olan dizilerle sarılı etrafım.

Aşık olduğum veya örnek aldığım insanlar hayali yada yalanlarla gizlemişler kendileri.

Derdimi anlattığım yer blogum... Gerçek düşüncelerimi söyliyebiliyor muyum ki ?

Hadi diyelim söyledim. Allah korusun hesabım çalınsa fark eden kişiler bir elin parmaklarını geçer mi ?


Sizin hayatınızda yerim ne ? Can sıkıldığında açılan bilgisayar...

Kendi hayatımızın başrolüyüz hepimiz. Gerçek hayata dönüyorum. Dönüyorum dönmesine ama orada her halukarda başrole aşık olan yakışıklı zengin müthiş karakterler yok ki.
Gerçek hayatta kendini bana beğendirmeye çalışan ünlüler yok.
Gerçek hayatta kore dünyanın öbür ucu.
Gerçek hayatta bana hayran olan bir dolu insan yok.
Gerçek hayata adım sır deyince ilgisini çektiğim insanlar yok.
Gerçek hayatta sadece gerçek ben varım.

Gerçek ben nasıl peki ?

Herkesin yardımına koşan sevecen yazar abla mı ?
Hayır.

Tamam belki eğlenceli olduğumu söyleyen insanlar var. Ama ben eğleniyor muyum ?

İnsanlar beni beğeniyor mu ?
Gerçekten güzel olduğumu düşünüyorlar mı ?
Yoksa onlar da mı gerçek değil ?

Gece gece depresyona girdim yine. Dersler onlar bunlar derken boğuluyorum biraz.

Acaba bir iki gün tatil mi yapsam ?

Ah neyse neyin çabası bu ? Sonuçta hepimiz öleceğiz. 

Starry Night (Bölüm 23)

Jong Hyn ara verildiğinde biraz dinlenmek için kenara açılan kollu, rahat sandalyeye oturdu ve sete bakındı.
Mete Yıldızla gitmişti ve Min Hyuk Mika ile konuşuyordu.
Jong Hyun mesaj sesi duydu ve dinlenirken telefonu ile ilgilenmeye karar verdi.
Bir süre mesajlar, internetten haberler okuyup, bir iki video izledi. Telefonu batarya zayıf sinyali versiğinde ceketinin cebine koydu.
Tekrar etrafına bakındığında Mete çoktan gelmiş asistanlar ile konuşuyordu.  Yıldız ise uzaktan Mika ve Min Hyuku izliyordu.
Ardından şüpheli bir şekilde etrafına bakındı. Bu hareketi Jong Hyunun daha da ilgisini çekmişti.
Yıldız gerildi ve koşmaya başladı. Ne yapıyordu bu kız ?

Jong Hyun hedefin sandalyeler oldunu anladıktan bir saniye sonra Yıldız kendini yerde bulmuştu.
Herkes o yöne baktığında Jong Hyun da şaşkınlıktan ayağa fırladı. Ve uzun süre aynı şekilde kaldı.
Taki Yıldız diğer üyelerin yanına yerleşip ona bakana kadar.
Yıldızla göz göze gelince kafasını çevirdi ve başka bir işi varmış gibi davrandı. O sırada yakınlarda duran birini çağırıp önemli bir konuymuş gibi kahve istedi.  Yıldız gibi uzakta duran biri iş ile ilgili konuştuğunu zannedebilirdi.
Zaten Jong Hyun un amacı da buydu.

Jong Hyun kahvesini alınca sakin bir yere geçti ve düşünmeye başladı. Yıldız neden böyle yapmıştı ?

Jong Hyun onun gerçekten fan olmadığına inanmıştı ama az önce üyelerin yanına oturmak için  kendini yaraladığını çok net bir şekilde görmüştü.
Yıldız sandığının aksine bir sasaeng fan olabilirdi.
Oysaki sasaeng olacak birine benzemiyordu.

Jonh Hyun düşüncelere dalmışken Metenin çekimin başladığını haber veren sesi onu tekrar gerçek dünyaya getirdi.

Metede farlı birşeyler vardı. Gülümsüyordu. Az önce olanlara rağmen mi?

Mete her ne kadar Yıldız düştüğü için endişeli olsa da Jong Hyun ile aralarında birşey olmadığı haberi ister istemez neşelendirmişti onu. Artık Jong Hyundan nefret etmiyor ve adil davranıyordu. Zaten onun gibi bir profesyonelin en başından davranması gerektiği gibi.

Bu ani değişimi setteki herkes fark etmişti.
Min Hyuk hayranlıkla Metenin sevecen halini izliyordu.

"Fotoğrafçı aynı kişi mi? Bu kadar kısa sürede değişmeinin sebebi Türk kızın düşmesi mi ki?"

Min Hyuk Yıldız yanında değilmiş gibi konuşuyordu. Yıldız gülümsedi.

"Hey! Benim bir adım var."

"Ah pardon. Kang Min Hyuk's lady di değil mi?"
Min Hyuk onun Mika olduğunu biliyordu. Ama yine de bir şeylerden emin olması gerekmişti.

Yıldız tekrar güldü ve Mikayı işaret etti.
"Hayır, o bu arkadaş oluyor. Sizin büyük fanınız. Ben Yıldız."

Yıldız bunları söylerken Min Hyuk Mikaya baktı. Mika ise utancından oturduğu yere girmiş, koltukla bir bütün olmuştu. Min Hyuk ona sırıttı ve tekrar Yıldıza döndü.

"Güzel bir isim. Anlamı var mı ?"

"Star veya byeol."  İkisi konuşurken diğer üyelerde merakla onları dinliyor, Mika ise Min Hyuk un görüş alanından çıkmaya çalışıyordu.

"Woah! Çok güzel bir isim. Peki şu şarkıyı duydun mu ? ~Haneure bidnadon byeori, Jo molli bidnadon byeori, Nae mame neryo vannabua~"

"Evet, Heratstrings ostsiydi. Baş rolde Yong Hwa oynuyordu yanlış hatırlamıyorsam. ŞArkıyı seslendiren şebek te onunla aynı guruptaydı dizide."
Bunu duyunca Min Hyuk un yüzü düştü. Jung Shin gülümsemesini yumruğu ile kapatırken Yong Hwa da öksürerek gizledi.

"Şebek?"

Yıldız etrafında olanın farkında değildi. ŞEbek kelimesinin yanlış anlaşıldığını düşündü.

"Evet. Kocaman gözlükleri olan sevimli birşeydi. Obur ve saf. Sen izlemedin mi yoksa?"

Mika artık durumu kurtaramayacağının farkındaydı. Bu yüzden izlemeye davem etti sadece.

Min Hyuk Yıldızın göründüğünden saf olduğunu düşündü.
"Sadece izlemekle kalmadım. O şebek benim."

Yong Hwa ve Jung Shin Yıldızın bunu duyduğundaki yüz ifadesini görünce kahkahalarını daha fazla gizleyemediler.
Yıldız bu gün daha fazla rezil olamazdı. Kafası karışmıştı. O sebeğin bu olması... Aklına dizi geldi. Orada da ikinci kız karakter de aynı şeyleri söylemişti.

"Ama sen çok coolsun . Orada ise... Çok değişmiş... Ah özür dilerim!"

Min Hyuk ta gülemeye başladı. Gözleri çizgi halini almış, çok sevimli görünüyordu.
Ama Yıldızın tek düşünebildiği bu gün bu çocuğa büyük bir özür borçlu olduğuydu.
Set dağılmadan önce onu yanlız yakalayıp özür dileme kararı aldı.

Yong Hwa Yıldızı neşelendirmeye çalıştı.
"Endişelenme. Min Hyuk çok değişti. Bir iki defa daha böyle şeyler yaşadı ama ilk şebek diyen sensin."

Yıldız sandalyelere çarpmanın bundna daha az acı verici olduğunu düşündü.
"Tamam, Koreceye çevirince anlamını yitiriyor olabilir ama fan sitesinde hep böyle konuşuruz. Sevimlilere şebek ve Lee Hong Ki gibi yerinde duramayanlara sincap deriz. Hatta ona aşırı kafein almış sincap diyen ilk kişi bendim. Bir aralar baya meşhurdu."

"Hong Kİ yi de tanıyorsun demek. Bir bizim Min Hyuk u tanımıyorsun yani."

"Ah soruların üniversite sınavı gibi... Ben genelde oyuncuları tanırım ve sizi de You're Beautiful dan tanıyorum. O başrol olmadığı için çok araştırmamışım."

"Öyleyse guruptaki favorin?..."

Yıldız biraz düşündü. Aslında düşünmesine gerek yoktu. Elebtteki Yong Hwaydı. O Yıldız için Shin Woo ydu Lee Shin di ve oynadığı diğer roller.  Yong Hwa Yıldız için yetenekli, yakışıklı bir oyuncuydu. Ve onu gerçekten severdi. Hatta Mİkaya yardım ederken kendine bir hediye bulduğunu düşündü.
"Sanırım sensin. Diğer üyelerei çok tanımıyorum çünkü.

"Tanışalım" diye araya girdi Jung Shin. "Ben Lee Jung Shin. 91 liyim. Sen ?"
Jung Shin kimin daha büyük olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Yıldız. Bende 90lıyım."

"Hangi ay? Ben eyül."

"Haziran."

"Mİn Hyuk ile aynı ay. Benden büyüksün. Sana nuna diyebilir miyim ?"

"Nasıl rahat edersen."

Yong Hwa araya girdi.
"Öyleyse sende bana oppa de."

Yıldız ister istemez güldü. Korede bir yılın ardından alışamadığı tek şey buydu. Evet insanların tavuk ayağı yemesi bile normal geliken, oppa kelimesi hep gülmesine sebep oluyordu.
"Teşekkür ederim. Ama söylemesem daha iyi. Her defasıda gülerim. Alışık olmadığım birşey."

Yong Hwa kibar bir şekilde gülümsedi.
"Sen bilirsin. Yong Hwa-ssi de benim için uygun. Min Hyuk a da şebek diyorsun zaten.  Peki Jong Hyun a nasıl sesleneceksin ? Bana oppa demeyi kabul etmezken ona da oppa demezsin herhalde."

Yıldız hayır anlamında kafasını sağa sola salladı.

"Hm.. Peki Jong Hyun deyince aklına ilk ne geliyor."

Yıldız hiç düşünmeden yanıt verdi.
"Odun."

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Nu'est - Hello (여보세요)

İşte size Nu'est in en sevdiğim şarkısı.
(Şu sıralar Nu'est FF yazma kararı aldım da.[Sen daha öncekini bitir] )

Neyse bu şarkıyı sevmemin en büyük nedeni sözleri.
Yalnızca korede bir şarkı 'Yeoboseyo, bab-eun meog-eossni ? Eodiseo mwo haneunji geogjeongdoenikka' (Alo, Yemek yedin mi ? Nerede ne yapıyorsun ? Endişelendimde)
diye başlayıp bu kadar romantik olabilir.

Klip sevgilisine çok düşkün bir erkeğin aldatılmasını anlatıyor T-T
Bak kızım! Sen nasıl olurda Nu'est ten her hangi bir üyeyi aldatırsın ?
Ya bırak Nu'esti ben bir bayanın aldatmasını anlamıyorum.
Sevmiyorsan çocukcağızı ayrıl işte. Ne yani çok mu zengin ? Parasında mı gözün var ?! Yoksa evlenip öldürecek misin O-o (Tamam sakinim)

Bir bayanın aldatması demişken bütün erkekleri harcamayalım ama o ayrı bir konu ki hepimizin bildiği şeyler var. Genelde erkekler aldatan taraf olur. (Genelde dedim. Alınmayın lütfen ^^)


Neyse klibe geri dönemim. Renimiz biricik sevimli üyemiz aldatılma rolünü o kadar iyi yapmış ki. 
(Bırak onu bana gel T-T)

Ama bir hata var. Ren aldatılmış kız gibi dağıtmış ortalığı. Bir alışverişe çıkıp saç kestirmesi kaldı. O da klip bitiminden sonra.
Tamam çocukcağızı kıza benzettiniz. Ama yazık değil mi ? Bare arada klipler için erkeksi olmasına izin verin.

Neyse her türü seviyorum onu.


Başta da söylediğim gibi klibin sözleri çok hoş. Yok böyle biri yani dışarda. Yağmur yağacak ta sen ıslanma yalnız yürüme diye endişelenip yanına gelecek, birde seni bir erkekle görmesine rağmen ses etmeyecek.
Yavrucum git orda çocuğun ağazını burnu dağıt. Sonra yüzük falan ne varsa kızın suratına at ve terk et orayı. Bak kız pişman olacak. Omalı !

Hem Ren gibi bir erkek arkadaş bırakılır mı ya ?
Seninle kuaföre gelir, alışverişe çıkar, pijama partisi yapıp gece maskesi ile gezinir sonra korku filmi izlersiniz.

Belki de diyorum Ren her şeyi yanlış anladı. Kız onu kız arkadaşı olarak görüyordu.

Tamam Renin üstüne çok gittim ama sevdiğimden yapıyorum. Siz klibi izleyin isterseniz.
Youtube dan izleyemeyen benim gibi zavallıcaklar için Dailymotion linki [Aramızda kalsın. Bunda türkçe alt yazı var] 

17 Mayıs 2014 Cumartesi

CNBlue Hep Aynı Dizilir


Geçenlerde konuşuyorduk bunu kardeşimle. CN Blue üyeleri hep aynı sıra ile diziliyor. Bunu ikinci CN Blue posterimi diğerinin yakınlarında bir yere yapıştırınca fark ettim.
Tesadüftür dedim ama odamda bulunan başka bir resimlerinde daha aynıydılar (Evet odamda fazlasıyla poster var) Bende internetten baktım. Ve neredeyse hepsi aynı. İstisnalar var tabi. Yinede genellikle sıra aynı.

Sıralama soldan sağa Jung-Shin, Jong-Hyun, Yong-Hwa ve Min-Hyuk olarak gidiyor.

Başta dedim bir anlamı mı var bunun.

Boy sırası değil.
Yaş sırası da değil.

Belki de Blue (Yani Lakapları Burning, Lovely, Untouchable, Emotional) sırasıdır demiştim ama. O sıraya göre Ubel oluyorlar.

En sonunda da dedim Herhalde boy açığını kapamak için.
En uzunu en başa atmışlar. Sonraki en uzunu ise sona. Uzunluk sırasında üçüncü olan birincinin yanına ve en kısa olan da en uzundan uzak, İkinci ve üçüncü arasında. Yani boy sırasına göre 1,3,4,2 ler. Böylelikle çok tuhaf durmuyor fark.

Diğer resimler
(Bu uzar gider.)

Benim bulduğum cevap bu. Belki başka bir anlamı vardır bilmediğim ve sizin bildiğiniz. Öyleyse söyleyin lütfen ^-^)

16 Mayıs 2014 Cuma

Exo 11 Kişi mi Kalacak ??


Belki duymuşsunuzdur Exo'nun sanat özürlü biricik yakışıklısı Kris SM e dava açmış. Ve SM de Krisin artık etkinliklere katılmayacağını duyurdu. BaekHyun hariç bütün üyeler instagram da Krisi takibi bıraktılar. Söylentiler bunu şirketin yaptığı, BaekHyun un telefonunu sakladığı ve bu yüzden tokat yediği.

Üyler Krisi dışlamış gibi göstemeye çalışıyorlar.

SM bu. Zamanında aynı şeyler oldu. Zaten K-pop ile ilgili birşeyler bilip te SM in karanlık yüzünden haberdar olmayan insan yoktur.

Şu an bütün fanlar Kris in ve exotic lerin yanında. Hatta 1D fan sayfası bile yanınızdayız demiş. Evet bende pek sevemem o ingilizleri ama taktir etmek gerek. Fanlarının hareketi hoştu.

Fanlardan bahsetmişken sasaengler Sm binasını yakacağını söylemiş. Bu sefer herkes sasaenglerin yanında.

Sasaengleri salın!!!

Hayır anlamıyorum SM diğer 11 üyenin 'sözde' yazdıkları şeylere fanların inanacağını nasıl düşünebilir ?


Herkes Krisin yanında. Hatta Krisn YG ye geçmesini isteyenler bile var.

İlginç olurdu. O zaman 'BigBang dışında tüm YG ye hafiten bir gıcığım var' demeyi de keserdim.


Neyse son olarak ta gülümseyelim biraz Kapak olsun SM (Tüm resimler allkpop tan)


14 Mayıs 2014 Çarşamba

Bir Maden Faciası...

Resim Yeppudaa dan alıntı


Soma'da olan üzücü olayı hepiniz biliyorsunuzdur. Dünya üzerindeyseniz öğrenmiş olmanız gerek çünkü tüm tünya basınında yer verildi buna.

Gerçekten üzücü. 250 nin üzerinde insan....

Daha geçenlerde Koredeki gemi için üzülüyorduk. Orda da 281 ölü 23 kayıp var. Bütün dünya bu haberle çalkalanırken, daha etkileri bitmemişken bir olay daha olacağı hangimizin aklına gelirdi? Hemde bizim ülkemizde.

Allah kalanlara sabır versin demekten başka birde dua etmek geliyor elimizden. İnanın bir dakika bile sürmez.

Ben orada hayatını yitiren insanlardan çok ailelerini düşünüyorum. Bir çoğu babaydı. Yüzlerce çocuk kaldı belkide arkada. En çok ta yetim kalan çocuklara üzülüyorum şu an.

Sadece hüzün değil öfke de var. Basına öfkeliyim. Bunu kullanan insanlara.

Dün akşam izledim de haberleri, zaten olay yeteri kadar üzücü değilmiş gibi birde acıtasyon yapıyorlar. Muhabirlerin o hüzünlü hava vermeye çalışan sahte ses tonları... Zaten yasta olan aileleri iyice perişan etmiştir eminim.
Birde olay çıkartmış gençler. Bu da üzücü.

Kıyamet alameti derler toplu ölümler için. Evet kendi kıyametimizi hazırlıyoruz gibi görünüyor. İhmaller ve diğer şeyler. Aslında dünyamızın sonunu biz getiriyoruz.

Bu olan olay için suçlu aramayı bırakalım. Görevi bu olanlar bulacak ve cezalandıracaktır onları. Zaten böyle bir olayda en ufak ihmali olan insan artık yandı.

(Ah biraz kafiye olmuş ama görmezden gelin lütfen. Hüzünlüyken ister istemez oluyor.)

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Starry Night (Bölüm 22)

 Seul'de güzel bir salı sabahıydı. Hava soğuk olmasına rağmen güneş bütün koreyi ısıtabilecekmiş gibi parlıyor, boş ve huzurlu görünen park  Yıldızda piknik yapma isteği uyandırıyordu.
Kollarını yukarı kaldırıp esnedi ve gülümsedi. Her an bir sorun çıkacak korkusu olmayınca bu park insanın gözüne daha bir güzel geliyordu.

"Hey. Beni bekle."  Yıldız durdu ve arkasından gelen Meteye döndü.

"Yavaş yürüyen sensin."

"Olsun yine de beni bekle."  Mete kolunu Yıldızın omuzuna attı. Yıldız tek kaşını kaldırıp ona baktı. Ardından Mete'nin elini sert bir şekilde geri itti.

"Sırnaşma!" Ses tonu sinirliydi ama bir yandan da gülüyordu. Çocuğu yaramazlık yapmasına rağmen sevimli göründüğü için tam anlamıyla kızamayan anneler gibiydi.

Mete'nin yüzünde müzip bir gülümsemenin belirmesine yol açmıştı Yıldızın bu hareketi.

"Daha önce hiç şikayet etmemiştin ama."

"Daha önce çocuktuk. Şimdi ise koca adam oldun." Mete gözlerini kıstı ve alaycı bir ses tonu ile konuşmaya başladı.

"Yoksa artık beni ağabeyin olarak değil de bir erkek olarak mı görmeye başladın ?"

Yıldız kahkaha attı ve saçma sözleri savuşturur gibi elini havada salladı. Mete hayal kırıklığına uğramıştı. Gülmese daha iyi olurdu diye düşündü.
Ama yinede yıkılmadı. 'Başka birine aşık olmadığı sürece hala umut var.'

Mete kendini avuturken çekimin yapıldığı yere dönmüşlerdi bile. Yıldız oturdukları yere dönünce Mikanın Min Hyuk ile konuştuğunu gördü.

"Peki öyleyse şu kızgın fotoğrafçı ve güzel arkadaşın gelene kadar bizimle oturmak ister misin? Böyle çok yalnız görünüyorsun."
Yıldız gülümsedi. Min Hyuk Meteye yeni bir lakap bulmuştu. Ve Yıldıza da güzel demişti.
Mika diğer üyelerin olduğu yere baktı. Yıldız bir an Mikanın yanına gidip gitmemekte tereddüt etti.

"Ah teşekkür ederim. Ama Yıldız ve Mete gelince beni bulamayıp aramaya başlayabilirler."
Min Hyuk ne diyeceğini bilememiş gibi görünüyordu. Kafasını kaşıdı ve gülümsedi.

Ne yapıyordu bu Mika?! Eğer Yıldız olaya el atmazsa Mika hayatının sonuna kadar bu andan bahsedip dururdu. Ama yanına giderse de teklifin bir anlamı kalmazdı. Yıldız kararsız kalmıştı. Mete'nin yanına mı gitmeliydi ? Ona döndü ama Mete asistanlarla önemli bir konu hakkında konuşuyor gibi görünüyordu. Bir anda Yıldızın kafasında bir fikir belirdi.

"Pekala Yıldız, bunu arkadaşın için yapıyorsun. Aslında çenesinden kurtulmak için. Neyse cesur olmalıyım." Etrafına bakındı. Onu fark eden kimse yok gibiydi. Yıldız yüzüne önemli-bir-haberim-var bakışını yerleştirdi ve biraz geri gitti ve ardından koşmaya başladı.
Hedefi sandalyelerdi. Belki saçma bir plan olabilirdi ama amacı sandalyelere çarpıp düşmek ve belkide onlardan birini kırabilmekti. Çünkü burada sandalye bulmak zordu ve üyelerin olduğu yerde geniş oturma bölümleri hazırlanmıştı.  Eğer biraz vicdanları varsa, yaralanmış bir kızı ve arkadaşını ayakta bırakmazlardı.

Yıldız bu plana kısa sürede karar vermiş ve çarpışmadan bir saniye önce vazgeçmişti. Ama çok hızlıydı ve sandalyelere bodoslama dalması kaçınılmazdı. Sonunda da sadalyelerden biri katlanıp altında kalmış, diğeri üstüne düşmüş şekilde buldu kendini.
Sette bir sessizlik oldu ve herke ona döndü.
Yıldız düşündüğünden sert çarpmıştı ve kımıldamaya hali yoktu.  Bir iki çizik almayı umuyordu ama sakat kalmıştı.
Yani o an öyle hissediyordu.

Min hyuk hemen sadalyeyi kaldırdı ve Mika Yıldızın yanına çöktü.  Mete de koşarak yanlarına geldi.
Yıldızın beklediğinde büyük bir olay olmuştu.  Eğer buradan hastaneye giderlerse bütün bu acı boşuna olacaktı. Biran önce ayağa kalkıp önemli bir şey olmadığını söylemeliydi.
Mete Yıldızın yanına çöktü ve kafasını kaldırmasına yardım etti. Gözlerinde panik Yıldızın kötü hissetmesine sebep olmuştu.

"İyi misin ?! Beni duyuyor musun? Kırılan bir yerin yok değil mi ? Hastaneye gidelim. Biri ambulansı arasın!" Mete o kadar korkmuştu ki etrafındakilerin türkçe bilmediğini unutmuştu. Kimse Mete yi anlamıyordu. Yıldız dışında. O da türkçe yanıt verdi çünkü Mete bildiği tüm ingilizceyi unutmuş gibi görünüyordu.

"Sakin ol. Bir şeyim yok. Biraz sonra geçer." Metenin gözleirnde ki panik yerini endişe ve korkuya bırakmıştı.

"Emin misin ? Hastaneye gidelim."

"Evet eminim. Hastanelik bir durum yok. Yemin ederim. Sen sadece bana oturacak bir yer bul ve işine dön."
Mete Yıldızın kafasını omuzuna dayadı ve endişeyle olanları izleyen Min Hyuk a döndü. Metenin kafası çalışmayı durdurmuştu. Türkçe fiileri bile kullanmak zor geliyordu artık.

"Oturacak yer!"
Min Hyuk çaresiz bir şekilde Mika ya döndü. Metenin ne dediğinden haberi yoktu ve belki o bilir diye ummuştu. Ne yazık ki Mika da türkçe bilmiyordu.

Yıldız kafasını Metenin omuzundan kaldırmadan açıklama yaptı.
"Oturacak yer diyor." Ses tonundan Yıdızın gülümsediği anlaşılıyordu. Ne zaman Yıldıza bir şey olsa Mete düşünme yetisini kaybetmiş gibi davranıyordu. Yıldız bundan şikayetçi değildi. Kendini biraz kötü hissetse de bu vicdan azabı ile yaşayabileceğini düşündü. Mikanın çenesinden iyiydi.
Hem hadi ama isteyerek bu hale gelmemişti. Tüm sorun Yıldızın hız konusundaki kontrolsüzlüğünden olmuştu. Şimdi ise herkes endişeliydi. Başta Mete ve Mika.

Min Hyuk bir şey oldu diye korkmuştu. Diğer üyeler de aynı şekilde endişeliydi. Jong Hyun dahil.
Yerinden bir milim bile kıpırdamadı ama endişelenmişti işte. Hiç hareket etmeden olan biteni anlamaya çalışıyor, düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Gözlerini dikip Yıldıza baktı.
Ciddi yüz ifadesi Yıldız la arasına Min Hyuk girince bozulmuştu.

Min Hyuk Yıldızın sol koluna Mete ise sağ koluna girip yürümesine yardım etti. Yong Hwa ve Jung Shin de bu sırada Yıldıza yer açtılar.
"Şöyle geçirin dedi Yong Hwa bahsettiği yere yumuşak bir yastık atarken. Üzerinde CN Blue yazan dikdörtgen bir yastıktı.

Min Hyuk Yıldızı bıraktı ve Mete oturmasına yardım etti.
"Bu biraz fazla olmadı mı ? Kendim de yürüyebilridim."

"Buna müsade etmeyeceğimi biliyorsun."

"Evet, biliyorum. Zaten o yüzden bir şey demedim ama üyelerin yardım etmesine ne gerek vardı. Bu utanç verici." Yıldızın sesi kısık çıkıyordu. Min Hyuka kendini taşıtmanın utancı ile kafasını kaldıramamış ve ayakkabılarını incelemeye başlamıştı.
Tamam tam anlamı ile taşıtmış değildi ama yine de utanç vericiydi.

Min Hyuk gülümsedi.
"Sorun değil. Ağır sayılmazsın zaten." Yıldız kafasını kaldırıp Min Hyuk a gülümsedi. Onun teşekkür şekli buydu. Ardından diğer üyelere baktı.

Yong Hwa Yıldızın soluna oturmuştu. Çok yakına değil. Bir bayanı rahatsız etmeyecek uzaklıktaydı.
Jung Shin sağ tarfında ayakta duruyordu. O da Yong Hwa kadar uzaktaydı ve merakla Yıldızı inceliyordu. Sanki yaşını tahmin etmeye çalışıyor gibi.

Yıldız tekrar tam önünde duran ve ona sevimli sevimli sırıtan Min Hyuka döndü.
Bu çocuklar fena sayılmazdı.  Hepsi ayrı bir şirin ve eylencelilerdi. Yıldız bir an için onlarla daha fazla zaman geçirmek istedi. Sonra Min Hyuk un arkasında, seslerin duyulamayacağı kadar uzaktaki Jong Hyun un ona baktığını fark etti. Göz göze geldiklerinde -Yani tam görmese de Yıldız göz göze geldiklerini sanıyordu- Jong Hyun başka yere döndü.
Jong Hyun... 'Bu çocuğu sadece tipi için bu sevimli guruba almış olamalılar.'

Ölmeden Önce İzlenmesi Gereken Dizi 'You Came From Stars'

Bu dizinin finali gelir gelmez konuyu açmayı düşünüyordum aslında. Ama çeşitli sebeplerden gecikti ve bende herkesin izlemiş olduğunu sanıp vazgeçtim.

Ama izlemeyen çok insan varmış.
Eğer sizde onlardansanız hemen başlayın derim.

Neden izlemelisiniz ?
Çünkü bir iki kore dizisi izleyip onu atlamak haksızlık olur.
Sadece bölüm sonu sahneleri için bile izlenir.

Dizinin farklı bir konusu var. Daha önce bir uzaylıyı konu alan kore dizisine hiç rastlamadım. 


Burda baş rolümüz Do Min Joon (Kim Soo Hyun) 400 yıldır dünyada yaşayan bir uzaylı. Şu sıralar üniversite profesörü. Zamanında gezegeninden keşif için gelmiş te burada mahsur kalmış. Kuyruklu yıldızın gelmesini ve evine dönmeyi bekliyor.
Uzaylımız Şüpermen (Evet bilerek öyle yazdım) gibi adam. Sadece güçleri olması kısmı...
Müthiş yetenekleri olmasına rağmen (Süper güç, hız, ışınlanma vs.) hiç kimseye yardım etmiyor. 
Adamda kafa çalışıyor tabi. Öğrenmiş başına bela alacağını. 
Ama ne bilsin asıl belanın insanlara yardım etmekten değil de yanına taşınan çatlak bir kızdan geleceğini ?


Chun Song Yi (Jun Ji Hyun) Kore'nin en sekşi oyuncusu. Ne var ki güzelliği ile olduğu kadar aptallığı ile de biliniyor. Mocha yı bile yanlış yazıyor zavallım. (Ah hadi ama korece alfabe ile yazmak zordur T-T)
Annesi ile anlaşamıyor, Babası evden ayrılmış ve kardeşi aslında onu sevse de pek belli etmiyor.
Bu güzel oyuncu yeni bir daireye taşınır. Ama yan komşusu onun gibi bir starı tanımıyordur. Hatta birbirlerine uyuz olurlar. Gittiği üniversitede de onunla karşılaşınca işler iyice karışır tabi.

Neyse bu kızımız aslında Do Min Joon'un dünyayı terkedemememe sebebi olan kıza çok benzer. Reenkarnasyonlarmış. Tabi Min Jun-sshi bunun imkansız olduğunu söyler o ayrı.

Başrolümüz çok ünlü ve seviliyor olsa da ondan nefret edenlerin sayısı az değil. Bir gün anlaşamadığı bir oyuncu öldüğünde ve 'senin yüzünden intahar etti' damgası yediğinde oyunculuk kariyeri biter. 
Ona sahip çıkanlar Duygusuz uzaylımız ve zavallı platoniğimiz, ikinci karakterimiz Lee Hwi Kyung (Park Hae Jin) olur.

Zengin, yakışıklı ve deli gibi aşkına sadık zavallı ikinci karakterimiz. (Evet biraz ağır oldu)
Bu sevimli şey çok zengin. Zamanında yani küçükken çatlak Seong Yi den nefret ederken bir de bakmış aşık.
Kızımız bunun sayesinde ünlü olur aslında. Reklam filmi için kızı önerince tabi. Bir iki kere evlilik teklifi etmiş, reddedilmesine rağmen vaz geçmemiş, kız başkasını sevmesine rağmen hem kıza hem Min Jun a yardım etmiş asil sevimli insan. (Bu çocuk bırakılır mı ?!)
İki abisi varmış zamanında. Biri ölmüş. Diğeri ise....

Lee Jae Kyung (Shin Sung Rok) kısaca bizim kötü karakterimiz.
Ama ben hiç bu kadar havalı bir kötü görmedim. Adam psikopat rolü için biçilmiş kaftan. Yakışıklı mı değil mi bilmem ama accayip karizma duruyor.
Bunun birde yüzüğü var ki tam psikopat anlarında çevirip daha da psikopat görünüyor.
Bende istiyorum o yüzükten. Olmadı çivi saracağım parmağıma.

Bütün bunların yanı sıra Çatlak Seong Yi nin kardeşi var.

Cheon Yoon-Jae (Ahn Jae Hyeon) liselimiz. Tam bir ergen. Hemde en yakışıklısında.
Sessiz takılıyor. Babasını hiç hatırlamıyor. Ve bütün kızlar ona deli oluyor.
Dizide liseli oynamasına rağmen o esnada 27 yaşındaydı. Hatta Min Joon u oynayan karakterden yaşlı. Şok oldunuz değil mi ?
Neyse dizide en sevimli karakter denebilir. Yıldız delisi. Hala E.T izliyor.
Cool davranmasına rağmen içi ezik yani.
Olsun.
Dizinin başlarında seesizdi ama sonlara doğru açıldı.

Unutulmaz bir karakter daha. Bu kadını çok sevdim. Başrolümüzün okul arkadaşı.
Ne zaman yakışıklı bir çocuk görsem bu ve ne zaman bunu görsem 'You are my destiny' sözleri gelir aklıma.
Çok yakışıklı biri gördüğümde çalıyor fonda o şarkı.
Zavallım evde kalmış her bulduğu yakışıklıya sarkıyor. (Hadi itiraf edin. Koreye gitsek çoğumuz böyle olacağız)


10 Mayıs 2014 Cumartesi

Starry Night (Bölüm 21)

Jong Hyunun sabrı taşıyordu. Elinden gelenin en iyisini yapması rağmen sürekli ona daha iyisini yapmasını söyleyen Mete ve ne zaman ona dönse bakışlarını kaçıran Yıldız zaten kötü başlayan gününün daha da kötüleşmesine sebep oluyorlardı.

Jong Hyun hala Metenin Yıldızla ne bağlantısı olduğunu ve neden ona kötü davrandığını bilmiyordu.

Acaba ağabisi miydi ? Yıldız Jong Hyun un ona kötü davrandığını söylemiş ve o da bu yüzden intikam almak istemiş olabilir.
Yada belki de sevgilisidir. Jong Hyun ve Yıldızın arasında geçenleri yanlış anlamış ve kıskançlık yapmıştır.

Sahi ne geçti Yıldız ve Jong Hyun arasında ? Bir iki basit tartışma.

Bu hiç iyi değildi. Zaten ona sinirli bir fotoğrafçıyla çalışırken dikkatini toplayamaması Jong Hyun un işini daha da zorlaştırıyordu.

"Hey! Jong Hyung, dikkatini topla. Çok boş bakıyorsun."

Bu gerçekten sinir bozucu. Fotoğrafçı ve Yıldız Jong Hyun a aynı şekilde seslenmişti. Bu ikisi birbirine çok mu benziyordu yoksa yanlış isim söylemek türklere özgü bir şey miydi?

"Jong Hyung değil Jong Hyun."

Mete bu cevabı bekliyormuş gibi ukala bir şekilde güldü.
"En azından... çok yaklaştım. Bence bunun için minnettar olmalısın."

Jong Hyun un yüzünde sinirli bir ifade belirdi bir anlığına. Ardından Yıldıza baktı ve ifadesi yumuşadı. Onun bu hareketi Jonh hyun un sinirini bozmayı başardığı için çocukça gururlanan Meteyi, sadece sözler kullanarak başaramayacağı kadar çok kızdırmıştı.

"Yeter!" İlk kelimede sinirini gizleyemeyen Mete sesini yumaşattı ve devam etti. "Biraz ara verelim. Gerekirse bu çekimi sona alırız. Yoksa sıra diğerlerine gelene kadar güneş batacak."

Jong Hyun hiç şikayet etmeden diğer gurup üylerinin olduğu yere yöneldi. Mete ise fotoğraf makinasını yanından geçen görevli kıza emanet edip Yıldızın yanına gitti.

"Biraz konuşabilir miyiz?" Yıldız önce Meteye ardından bakışları ile onu yalnız bırakmaması için yalvaran Mikaya döndü.
Mika Min Hyuk u gösterince yalvarma sebebini anlamıştı.

"Mika da bizimle gelebilir değil mi ?"

"Üzgünüm özel bir konuşma."

Mika hüzünlü bir şekilde gülümsedi. Defalarca hayalini kurduğu sahnenin bu kadar korkutucu olacağını hiç tahmin etmemişti. Ya yine aptalca bir şey yaparsa ? Ya kendini tüm CnBlue ya rezil ederse ?

Kafasını iki yana salladı. Anime karakterlerinin ağlamadan hemen önceki hali gibi görünüyordu.

"Sorun değil. Beni burada unutup gitmediğiniz sürece sorun değil." dedi ve tekrar gülümsedi.

Yıldız için onu bırakıp gitmek daha da zorlaşmıştı ama Mete çok sık ısrar eden biri değildi. Ve eğer ısrar ediyorsa önemli bir sebebi olmalıydı.
Zaten şu anda kötü hissetmesine rağmen bu durum Mika için bir rüyadan sahneydi. Yıldızın onu yalnız bırakması aslında iyi de olabilirdi.

"Üzgünüm Mika. Hemen döneceğim."

"Burada bekliyor olacağım. Beni bulamazsan anla ki üyelerden birini alıp kaçtım."

Yıldız gülümsedi ve çoktan ilerlemiş olan Metenin yanına koştu.
Set ekibinden uzaklaştıklarında Yıldız fazlasıyla meraklanmıştı.

"Ne oldu Mete? Bir sorun mu var ?"

"Senin anlatmanı umuyordum. Bir sorun mu var ? O adam senin adını nereden biliyor ? Aranızda bir şey mi var ? Ne yani şirketten gizlediği sevgilisi falan mısın? Veya eski sevgilisi?"

"Mete sakin ol! Ne sevgilisi? Sadece tesadüf eseri tanıştık ve bir kaç kez karşılaştık. Birbirimizden nefret ediyor sayılırız. "

Mete bir an durdu. Ardından biraz düşündü ve sakinleşti. Hatta gülümsedi.

"Peki öyleyse sorun yok. Aranızda geçenleri anlatmak istersen dinlerim."

Yıldız tekrar böyle bir sorun çıkmaması için her şeyi ayrıntıyla anlattı. Çarpışmadan şu ana kadar olan her şeyi. Hatta Mika nın saçma teorilerini bile. Böylelikle Mete bir daha bu sinir bozucu ağabey tavrını takınmayacaktı.

"Hepsi bu mu? Bir kaç tesadüf sadece ?"

Yıldız güldü.
"Evet, sadece tesadüf. Hatta artık tesadüf olduğunu düşünmeyi bıraktım. Lanetlendiğime inanıyorum."

Mete çok rahatlamıştı. Aralarında romantik bir ilişki yoktu. Hatta birbirlerini hiç sevmiyorlardı.

"Öyleyse sorun yok. Hadi Mika nın yanına gidelim. Onu buraya davet edip tek başına bıraktım. Ayıp oldu ona da."

Metenin eski haline dönmesi Yıldızı rahatlatmıştı. Ses tonu artık düz ve korkutucu değil, her zamanki gibi neşeli ve biraz da alaycı çıkıyordu. 'İşte sevdiğim Mete bu.' diye düşündü.



Setten uzakta bunlar gerçekleşirken yol ortasında tek başına oturan Mika telefonu ile oynuyordu.

"Hadi ama düz çubuk!" diye söylendi sabırsızca. Kendini Tetrise o kadar kaptırmıştı ki neredeyse CnBlue yu unutmuştu.
Zaten istediği de buydu. Ama oyun oynarken söylendiğini ve komik göründüğü gerçeğini hesaba katmamıştı. Ve omuzunun üzerinden uzanan kafayı fark etmeyecek kadar oyuna dalabileceğini.

"İstediğin zaman gelmiyorlar değil mi ?"

"Ah evet, deminden beri onu bek.."

Mika az önce kime yanıt vermişti ?
Kafasını telefondan kaldırdı ve sesin geldiği yöne çevirdi. Sandalyenin arkasında durup Mikanın oyunu ile ilgilenen Min Hyuk un yüzü ile kendininki arasında sadece bir kaç sandım olduğunu fark edince refleks olarak kafasını geri çekti ve dengesini kaybedip sandalyeden düştü.

Min Hyuk onu tutmayı denedi ama başarılı olamamıştı. Hemen elini Mikaya uzatıp kalkmasına yardım etti.

"Üzgünüm seni korkuttum." Mika ayağa kalkıp üstünü silkeledi. Ve Min Hyukun yüzüne bakmadan konuşmaya başladı.

"Sorun değil. Benim hatamdı."

"Yine de ben gelmeseydim düşmezdin."

Min Hyuk Mikanın öne eydiği yüzüne bakıyordu. Bu durum Mika için biraz fazlaydı. Min Hyuk tam yanındaydı ama yüzüne bakmaya cesareti yoktu.

"Gerçekten sorun değil."

Min Hyuk gülümseyip yerdeki sandalyeyi kaldırdı.
"Öyle diyorsan sorun değil." Tekrar gülümsedi ve etrafına bakındı. "Arkadaşların nerede ? Yalnız oturduğunu görünce sıkılmış olabileceğini düşündüm ve içecek bir şeyler ister misin diye sormaya geldim."

"Onlar 'özel' konuşacaklarmış. Beni bir süreliğine yalnız bıraktılar."

"Peki ya içecek ?"

"Hı?"

"İçecek bir şey ister misin?"

Mika kafasını kaldırdı ve Min Hyuk un gözlerine baktı. Boyu çok uzun olduğu için kafasını biraz fazla kaldırması gerekmişti.
'1.83' diye düşündü. Yakından daha da uzun görünüyordu. Eğer Min Hyuk böyleyse gurubun en uzunu Jung Shin in yanında nasıl dururdu.
Zavallı Mika. Min Hyuk un yanında 1.58 olduğundan çok daha kısa duruyordu.
Topuklu ayakkabılarında birini giymeliydi. Ama sürprizin bu olduğunu bilmiyordu ki.

"Hayır, teşekkür ederim."

"Peki öyleyse şu kızgın fotoğrafçı ve güzel arkadaşın gelene kadar bizimle oturmak ister misin? Böyle çok yalnız görünüyorsun."

Mika diğer üyelerin olduğu yere baktı. Orada olmayı kalbi kaldırabilir miydi ?

"Ah teşekkür ederim. Ama Yıldz ve Mete gelince beni bulamayıp aramaya başlayabilirler."

Min Hyuk un söylediği her şey reddedilmişti. Mikayı rahatsız ettiğini düşündü.
Acaba o gün yanlış mı görmüştü ? Min Hyuk's lady sadece bir espiri olabilirdi. Hatta belki de Mikayı kızdıracak bir espiri.
Min Hyuk kafasını kaşıdı ve kendini gülümsemeye zorladı. Şimdi ne yapacağım?

8 Mayıs 2014 Perşembe

Hayvan Dostlarımız



Görüp görebileceğimiz en sevimli dostlar onlardır.
Size ihanet etmez sızlarınızı kimseye söylemezler. İstediğiniz hakkında şikayet edebilirsiniz. Her zaman sizinle hemfikirdir.
Kimi zaman dost, kimi zaman evlat, kimi zamanda hayatın zorluklarına karşı terepidirler.
Bazıları her yere gelebilir sizinle. Bazıalrı ise sudan çıkamaz.
Ama ne olursa olsun sizinledirler aklınızın bir köşesinde. Artık bu dünyada olmasalar bile.

Evet ben bir dostumu kaybettim. Bu yazıyı da yarı bulanık görüyorum göz yaşları nedeniyle.
Düşünüyorum da göz yaşaları ne zaman kurur insanın ?
Ah amacım duygu sömürüsü değil. Sadece bir tavsiye. Siz de pişmanlıklar yaşamayın diye.
Eğer bir hayvan dostunuz varsa her bulduğunuz vakti onunla geçirin. Çünkü bilemiyorsunuz hangisi son günü. Bir de bakmışsınız aslında uyumuyor.
Belki de uyuyor. Evet böyle demek daha kolay. Çünkü kımıldamıyor demek o kelime kadar yakmıyor insanın canını. O kelimeyi kullanmaya korkyorum. Saki söylemezsem gerçekleşmeyecek gibi. Sanki beklersem biraz daha kalkacak yine.
Ah kimi kandırıyorum artık güldüremeyecek beni işte

Starry Night (Bölüm 20)

Jong Hyun karşısında Yıldızı görünce şaşırdı. Ardından rüyasını hatırlayıp ürperdi. Sabah erkenden yataktan fırlamasına sebep olan rüya gerçek miydi yani ?
Yıldızı görünce ne yapacağına emin olamadı. Ona selam verip 'Ne tesadüf ama.' mı demeliydi yoksa tanımıyormuş gibi mi davranmalıydı ?
Menajer oradaydı. Ve fotoğrafçı onlara nasıl tanıştıklarını sorabilirdi. Tanımıyormuş gibi davransa ve Yıldız onu tanıdığını belli ederse işler daha da karışabilirdi.
Belki de Yıldız fotoğrafçıya çoktan anlatmıştı her şeyi. Sahi o fotoğrafçı kimdi ? Dün cafe de gördüğü adam o muydu ?
Sonunda elini uzattı ve ingilizce kendini tanıttı.

"Merhaba, ben CnBlue dan Jong Hyun." Yıldız da yapmacık bir gülümseme ile elini sıktı.

"Korece biliyorum. Rahat konuşun lütfen." Jong Hyun Mika ya döndü ve Japonlar gibi selam verdi. Bu sefer korece konuştu.

"Merhaba. Umarım sizde Yıldız gibi Korece biliyorsunuzdur." Jong Hyun cümlesini bitirince donup kaldı. Az önce ne yaptım ben ! Hemen yanında duran menajere baktı. Birşey fark etmemiş gibiydi. Ardından Meteye döndü.
Mete Yıldızın kendini tanıtmamasına rağmen Jong Hyun un adını söylediğini fark etmişti.
Şüpheli bakışlarını Jong Hyun dan Yıldıza çevirdiğinde göz göze geldiler. Mete ona ne olduğunu sorarcasına bakarken Yıldız ister istemez gözlerini kaçırdı. Anlaşılan o da Jong Hyun un yaptığı hatayı fark etmişti.

Birden garip bir sessizlik oldu. Jong Hyun sessizlik biraz daha böyle devam ederse diğerlerinin de olayı anlayabileceğini düşündü.

"Tanıştığımıza göre çekime başlayalım isterseniz." Herkesten onay geldi ve en önde Mete en arkada Mika ve Yıldız ile çekimin yapılacağı asıl yere doğru yürümeye başladılar.
Mika hayranlıkla etrafa bakındı. Fanlar geçmesin diye kurulan demir bariyerin önü bomboştu. Ve arkadaki kalabalıkla tezat bir görüntü oluşturmuştu. Yürümeye devam edince fanlardan gelen çığlıkları duymak zorlaştı. Ama Mika hala bir iki cümle seçebiliyordu. 'Yong Hwa Seni seviorum!, Min Hyuk!!, Jung Shin benimle evlen!'
Yüzünde hain bir gülümseme belirdi genç kızın. Onlar bariyerin ardında kalırken Mika CnBlue üyelerinin arkasından yürüyordu. Geride kalan fanlardan tek farkı ise Yıldız ile arkadaş olabilmesiydi.
O arkadaşı için şükrederken çekimin yapılacağı yere gelmişlerdi. Her yerde kablolar, ışıklar ve kendi işleri ile uğraşan elemanlar vardı. Mika kendi etrafında döndü ve hayallerindeki manzaranın tadını çıkardı. Etrafta ondan başka fan görünmüyordu.

"Gerçekten büyük bir alanı kiralamışlar." O sırada Mikayı umursayan tek kişi Yıldızdı.

"Sponsorlar sağlam demekki."

"K-Pop dünyasında büyük paralar dönüyor." Yıldız Mikanın söylediği söze şaşırıp ona baktı.

"Bir kazancı hesaplamadığın kaldı. Türkleşiyorsun Mika"
Mete hemen arkasında iki adet sandalye taşıyan bir adam ile gelip kızların küçük sbpetini böldü.

"Oturup biraz dinlenin isterseniz. Bu arada, Yıldız mola verdiğimiz zaman seninle özel olarak konuşacağız." Yıldız ciddileşip kafası ile onayladı. Mete istediği cevabı alınca başka bir şey söylemeden işine döndü.

Kamerasını aldı ve az önce büyük pot kıran Jong Hyun a dikti bakışlarını. O kadar ki o sıra Jong Hyun Meteye bakmamasına rağmen bakışlarını hissedip ona döndü. Mete hiç çekinmeden Jong Hyun un gözlerinin içine bakmaya devam etti. Ardından kafasını çevirdi ve dikkat çekmek için ellerini çırptı.

"Artık hazırsak çekime başlayalım." Jong Hyun u gösterdi ve devam etti. "İlk olarak şu arkadaşın tek çekimleri ile başlayalım."

"Jong Hyun." dedi Metenin düşmanca tavrını fark eden genç adam. "Benim adım Jong Hyun."

"Tipleriniz belki değil ama isimleriniz birbirine çok benziyor. Sanırım şu iki arkadaşta da Jong vardı."

Setteki hava hemen değişmişti. Yong Hwa sesiz kalamadı.
"Benzemiyor. Benim adım Jung Yong Hwa. Onunki ise Lee Jung Shin. Başka Jong yok gurupta."

"Evet" dedi alaycı bir gülümseme ile Mete. "Dörtte iki Jung."

Menejer gergin ortamı dağıtmak için araya girdi.
"Evet, yabancılar bazen karıştırıyor isimleri. Neden bunu boşverip çekime başlamıyoruz."

Sonunda çekimlere başlandığında Min Hyuk sadece yanında oturan Yong Hwa ve Jung Shinin duyabileceği kadar kısık sesle konuştu.
"Şu fotoğrafçı gerçekten sinir bozucu. Koreye bizi aşşağılamak için falan mı geldi ?"

"Hayır." dedi Yong Hwa gözlerini kısmış Meteye bakarken. Ardından kenardan olayı endişe ile izleyen Yıldız ve Mikaya döndü. "Onunla daha önce anlaşma esnasında tanıştım. Böyle biri değildi. Şu kızla alakalı birşeyler var. Jong Hyun un kırdığı pot yüzünden olmalı."

Jung Shin oturduğu yerden gerindi. Uykusu varmış gibi görünüyordu.
"Siz de mi fark ettiniz ?"

"Fark etmeyen tek kişi menejerdi. Birde japon kız. Saf birine benziyor."

Min Hyuk gözleri inca çizgi halini alana kadar sırıttı.
"Ama sevimli." Jung Shin tekrar Mikaya baktı.

"Evet haklısın. Gerçekten sevimli."

Min Hyuk gözlerinin önüne düşen saçlarını havalı bir şekilde kafasını savurarak düzeltti.
"Ve guruptaki favorisi benim."

"Yong Hwa gibi konuştun." Jung Shin Yong Hwa yı taklit etmeye başladı. "*Benden hoşlanıyorsun değil mi? Hoşlanıyorsun!"

Yong Hwa dönüp Jung Shin e baktı.
"Hey! Ben hala buradayım."

Min Hyuk ta kahkaha attı.
"Hayır, onunla alakası yok. Telefon olayında Min Hyuk's lady olarak kayıtlı olduğunu öğrenmiştim."

"O zaman sana belli etmeden sürekli dönüp bakmasının sebebi tuhaf görünmen değil."

Min Hyuk bunu duyunca tekrar Mikaya döndü. O sırada Mika Min Hyuk a bakıyordu. Birden dönünce Mika şaşırdı ve gözleri kocaman açıldı. Bir an Min Hyukla göz göze geldikten sonra Jong Hyuna çekim esnasında zor zamanlar yaşatan Meteye döndü.
Mika o kadar aptal ve sevimli görünmüştü ki Jung Shin ve Min Hyuk ister istemez kahkaha attılar. Mika onların kahkahasını duyunca kıpkırmızı oldu. Dizilerdeki gibi soğuk ellerini heyecandan ısınmış yanaklarına koymak istiyordu ama daha da çok güleceklerinin farkındaydı. 'Ah! Ne yapmalıyım?!'

Mika tam yanında oturmuş bunları yaşarken Yıldız hiç birşey fark etmedi. Onun aklı Jong Hyun ve Mete de kalmıştı.
Mete neden Jong Hyun a pislik gibi davranmaya başlamıştı ? Aralarında bir tartışma geçtiğni falan düşünüp ağabilik mi yapıyordu ? Peki neden Jong Hyun sık sık Yıldız a bakıyordu ? Neden bakışları her zamankinden farklıydı ? Sanki Yıldıza kırgındı. Belkide durup dururken karşısına çıkıp çekimi mahfettiği içindi.
Her ne olduysa Yıldızın kendini mahçup hissetmesine sebep olmuştu.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Okuyanım yok T-T



Geçenlerde blogumda bir anket yaptım. Amacım insanların bloguma ne sıklıkla girdiğini öğrenmekti. Öğrenir ona göre yazı sıklığını arttırır veya azaltırım dedim.


Soru 'Ne sıklıkla bu bloga geliyorsun?' du.


Şıklar ve yüzdeler: 

1) Hesabım var. Takipteyim, her gün bakıyorum   (55%)
2) Hesabım yok ama sıklıkla yeni yazı var mı diye bakıyorum   (11%)
3) Eh işte. Yapacak bir şey bulamazsam (11%)
4) Şans eseri/birinin zoru ile düştüm. Daha da gelmem  (0%)
5) İlk gelişim. Artık takipteyim (11%)
6) I don't understand you. Which language is this ?? (11%)

Bundan çıkartmam gereken sonuç 'Sıklıkla girildiği ve yabancı ziyaretçilerin görmezden gelinemeyecek kadar çok olduğu' olması lazım değil mi ? Tabi oy verenlerin sayısı 9 olmasaydı.

Ben amacım dışında bir sonuca ulaştım. Epi topu 6 okuyucum var T-T
Bir süre ara mı versem yazmaya. Bu yazılarla olanları da kaçıracağım gibi görünüyor...

4 Mayıs 2014 Pazar

Starry Night (Bölüm 19)

Çoktan akşam olmuş, CNBlue nun tüm üyeleri toplanıp başkanın istediği gibi kareoke bara gitmişti. Yoğun tempo yüzünden çok fazla kişi olmasa da yalnız değillerdi. Menejerleri ve gurupla ilgili insanlar oradaydı.
Biraz zaman geçti ve bir iki kişi şarkı söyledi. Ortam aslında eğlenceli görünüyordu ama Jong Hyun un dikkatini verebildiği sadece yiyecek ve içeceklerdi. Herhangi bir şeyin ona Yıldızı hatırlatmasından korkuyordu. Az önce oradaki bayanlardan birinin açık mavi bir gömlek giydiğini fark etmişti. Yıldızı ilk ve son gördüğünde giydiğine benzeyen bir gömlek.
'Unutmak istedikçe daha da takıntılı oluyorum' diye düşündü. Yong Hwa nın gereksiz ısrarı sebep olmuştu buna. Yani öyle olmalıydı. Ondan çok bahsettiği için aklından çıkmıyordu. Ve onu unutmak için çabaladığında bu hale gelmiş olmalıydı. Jong Hyun un aklına bundan başka açıklama gelmiyordu.
Jong Hyun un önündeki şeylere onları zihin gücü ile oynatabilecekmiş gibi baktığını gören Min Hyuk hyeongun un sıkıldığını düşündü. Ve şarkı söylemenin ona iyi geleceğini.

"Hyung şarkı söyleme sırası sende." Jong Hyun ona söylediğinden emin olamadı ve kafasını kaldırıp Min Hyuk a baktı.

"Ben söylemeyeceğim." Konuşma başkanın da ilgisini çekmişti.

"Jong Hyun hadi kalk. Şarkıyı ben seçeceğim senin için." Başkana karşı gelmek zordu. Jong Hyun pes etti ve mikrofonu alıp ekranın önüne geçti. Bir süre sonra başkanın seçtiği şarkı çalmaya başladı. Yong Hwa nın seslendirdiği bir şarkı.

"*Uyonhido geruoke urin sijak dwennabwa.
Başlangıçta tesadüf eseri başladık.
Choeumen sarangilgorago kkumedo mollanneunde geuge sarangiljurya.
İlk başta bunun aşk olduğunu hayal bile edemezdim ama öyle..."
Neden bu şarkı olmak zorundaydı ki sanki? Yong Hwa nın söyledikleri yetmezmiş gibi birde bu şarkı ile çıkmıştı Jong Hyun un karşısına. Bu şarkı seçiminde Yong Hwa nın parmağı olup olmadığını sorarcasına dikti bakışlarını Jong Hyun. Yong Hwa gülüyordu ama bu sefer o hiç birşeye karışmamıştı. Tamamen bir tesadüftü. Yıldız ile ilgili olan diğer herşey gibi.
Jong Hyun şarkıyı bitirdi ve hala gülmekte olan Yong Hwa nın yanına oturdu. Diğerlerinin duyamayacağı kadar kısık sesle konuşmaya başladı.

"Hyung kes şunu. Dikkat çekiyorsun."

"Ama gerçekten komik. O şakıyı söylerken böyle bir şekilde karşıma çıkacağı aklıma dahi gelmezdi."

"Anlıyorum hyung ama menejer bize bakıyor." Yong Hwa menejere baktıktan sonra gülmeyi kesti ve her zamanki gibi davranmaya başladı.
Saatler geçti. Başkan defalarca şarkı söyledi ve ardından günü bitirdi.

"Bu günlük bu kadar." Cn Blue üyelerine döndü ve devam etti. "Siz çocukların yarın öğleden önce fotoğraf çekimi var. Korkunç çıkmanızı istemeyiz." Başkan bu söyledikten çok kısa bir süre sonra oda boşalmış, herkes evine dönmüştü.
Jong Hyun diğer üyelerden önce duşa girdi. Ve ardından yatağa. Klip çekimi ve kutlama onu yormuştu. Gözlerini kapadığı gibi uykuya daldı.
Bütün gece rüyasında tekrar tekrar klip çekmini yaşadı. Son seferinde Juniel Yıldıza dönüştü. Müzik başladı ve Yıldız Jung Hyuna doğru yürüdü. Tam yanından geçerken kulağına doğru eğildi.

"Seninle tekrar karşılaşacağız Jong Hyun. Çok yakında."

***

Yıldız sürprize hazırlanmak için erken kalkmıştı. Basit bir kahvaltı yaptı. Ardından giyinmek için gardrobunun önüne geçti. Elini sevdiği o mavi gömleğe uzattı. Başta onu giymeyi düşünmüştü ama vazgeçti.
"Bunun artık yıkanması gerek." Gömleği top gibi sıkıştırdı ve duvarın dibindeki sepete fırlattı.
Gardroptan ince gri bir kazan aldı. Ve bir kot pantolon. Yıldız her zamanki tarzı ile hazırdı.
Günlük bir iş için de olsa, Metenin sürprizi içinde hatta bir k-pop starı için bile olsa tarzını hiç değiştirmezdi. Yıldızı olduğu gibi kabul etmelilerdi. Yoksa Yıldız onları kabul etmezdi.

O sırada Mika da kendi evinde hazırlanıyordu. Alarmı defalarca çalmasına rağmen erken kalkamamış ve kahvaltıyı atlamıştı.
Genelde uzun yaşamak isteyen asyalılar öğünleri konusunda çok katı olurlar. Koreye ilk geldiği zamanlar Mika da öyleydi. Ne olursa olsun öğün atlamazdı. Yıldız ile tanışana kadar.
Yıldız bırakın öğünleri zamanında yemeyi, her gün aynı sayıda bile yemiyordu.
İşi yorun olduğu zamanlarda iki öğün, canı sıkıldığında dört öğün yerdi.
Sürekli birbirleri ile vakit geçirince Mika Yıldızın bu alışkanlığını düzeltebileceğine inanmıştı ama tam tersi kendi düzeni de bozulmuştu. Yıldızın insanlar üzerindeki etkisi inanılmazdı.

Mika giyindikten sonra aynanın karşısına geçip saçını yapmaya başladı. Önce iki yandan topladı. Beğenmeyip at kuyruğu yaptı. O da içine sinmeyince saçlarını açtı ve taradı.
Yıldız kapıyı çalınca sandalyenin üstündeki ceketini aldı ve dışarı çıktı.

On beş dakika sonra Metenin söyledikleri parka gelmişlerdi. Park çocuklar için değildi. Daha çok spor yapmak yada köpeğini gezdirmek istediğin zaman gelebileceğin bir yerdi.
Yıldız saatine baktı. Onu beş geçiyordu.

"Zamanında geldik sayılır." dedi ve gülümsedi. Etrafına bakındığında parkın normalden kalabalık olduğunu farketti.
Çoğunluğunu genç kızların oluşturduğu bir kalabalık. 'Belki bana öyle geldi' diye düşünüp Meteyle buluşacakları yere doğru yürümeye başladı. Mikada hemen yanındaydı.

"Hanfendi oraya giremezsiniz." İkisi birden sesin geldiği yöne döndü. Adam yine tekrarladı.

"Oraya giremezsiniz üzgünüm." Mikanın kafası karıştı.

"Nedenki ?"

"Bugün bir fotoğraf çekimi var. Bir kaç saat için kapatıldı." Yıldız Meteyi düşündü. Yanlış zaman yanlış yer Mete.

"Pekala ne zaman biter bu çekim ?"

"Daha yeni başladı." Yıldız telefonunu çıkardı Meteyi arayacaktı ama Mete yanlarına geldi. Boynunda kamerasıyla.

"O arkadaşlar benimle."

"Bilmiyordum üzgünüm." Mika önce oradaki güvenliğe ardından da Meteye baktı.

"Sen fotoğrafçı mıydın ?"

"Evet sanırım Yıldız bundan bahsetmedi. Burada da çalışmam gerek. Bir müzik şirketi ile anlaşma yaptım ve çekime iki arkadaşımı getirmek içinde onay aldım. Ama onları görünce çığlık atmak yok." Yıldız güldü.

"Ben söz veririm ama Mikaya bu konuda güvenmem."

"Hey!" Mika kızdı ama bir iki saniye düşünce hak verdi. "Evet doğru söylüyor."

Birden çığlıklar duyulmaya başladı. Yıldız refleks olarak sesin geldiği yere döndü. Az önceki kalabalıktan geliyordu sesler. Kafasını kızların baktığı yöne çevirince sebebini anladı.

''Sanırım Cn bulue nun şirketiyle çalışmaya başladın Mete.

*Jong Hyun un söylediği şarkı: Dailymotion link

1 Mayıs 2014 Perşembe

Bazen Nefret Ediyorum



Bazen koreden k-pop tan gerçekten nefret ediyorum.

Çoğu zaman beni mutlu etse de kafamı dağıtıp ruh halimi değiştirse de kötü olarak etkilediği zamanlar da azımsanamayacak derecede.

Bazen, sadece bazen canımı yakıyor. Güzel kurgulanmış bir hayal dünyasına taşıyor bizi bu tarz şeyler. Orada kaldığın yada dozunu kaçırmadığın sürece sorun yok. Ama kendini kaptırıyorsun bazen. Ve oradan gerçekliğe çakılmak insanın çok canını yakıyor.

Onlar yakışıklı. Ve aynaya bakıyorsun. Güzel olabilirsin belki ama onların milyonlarca güzel hayranı var. Onlardan farkın yok. Daha kötüsü bir çoğundan daha uzaksın onlara. Asyanın öbür ucu.

Konu sadece yakışıklılar değil. Seni depresyona sokan güzeller de var. 45 kilo ve o boy nedir ya. Sizin her yerinizden kemikler fırlaması gerekiyor. Anlamıyorum zayıflarken kemikten mi veriyorlar.

Birde k-dramalar var. Hayatı dolu dolu yaşayan gençler, hayeller peşinde koşanlar, onlara ulaşanlar, yada hayatları berbat olmalarına rağmen sonunda mutlu olanlar.
The heris karakterlerinin benimle yaşıt olması komik değil mi ? Elbet istemezdim onlar gibi hayat ama hadi. Gerçek hayatta ders denen birşey de var.

Gençliği güzel bir şeymiş gibi gösteriyorlar birçok dizide, klipte.
Geçen gün 40 yaş üstü bir akrabam ile oturmuştuk bilgisayar başına. Bir süredir o da k-dramaları izliyor. Bir iki şarkıcının resmini gösterdim ve onlardan bahsettim falan.

'Bende genç olmak istiyorum' diyor sanki bu tek sorunmuş gibi. 'Genç olunca da bir şey fark etmiyor.' dedim. 'Baksana aynı yerde oturmuş aynı ekrana bakıyoruz'

Belki de asıl hatamız budur. O ekrana bu kadar çok bakmak.
Belki de bilgisayarı, kitapları kapatıp kısa sürede olsa dışarı atmak gerek kendimizi. Başkalarının hayal gücünü izlemek değil kendi hayatımızı yaşamak.
Ah neden bahsediyorum ben. Tilki misali dönüp dolaşıp geleceğimiz yer yine bilgisayarın başı olacak.